Kitap, yazarın büyük harp olarak adlandırdığı 1.Dünya Savaşı sırasında Kanal Harekatını yönetmek üzere 4. Ordu Kumandanı olarak görevlendirilen dönemin Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın mahiyetinde geçirdiği yıllarını anlatıyor. Kitabın en beğendiğim yönü Anadolu insanının bom boş çölü üstün gayretleri ile nasıl yaşanılabilir bir yer haline getirdiğini, oysa ki tüm bunların, büyük harbin sonunda bu toprakların kaybedilmesi sonucunda boşa gittiğini, oysa ki Anadolunun bu süreçte garip bırakıldığını, bu enerji ve yatırımların Anadolu topraklarına yapılmış olsaydı memleketin kalkınmasına ne derece katkı sağlayacağını ifade etmesidir. Kitabın beğendiğim diğer bir yanı ise İttihatçılar arasındaki karmaşık ilişkilere değinmiş olmasıdır. Aslında Talat Paşanın Cemal Paşadan kurtulmak için onu kanal seferine memur ettirdiği, Cemal Paşanın Enver Paşanın her nişan ve rütbe almasının ardından hemen kendisinin de bu konuda ne kadar ısrarcı olduğunu ve istediklerini aldığını, tüm bunlar olurken Anadolu insanının hayatına hiçe saydığını anlatması... Kitap yazarın anılarından oluştuğu için bazı yerlerde kişisel değerlendirmelerde bulunulmuş. Yazar Yedek Subay Okulundan sonra daha önceden İstanbul Muhafızlığından tanıdığı Cemal Paşaya araya aracılar koydurarak bizzat Cemal Paşanın özel isteği ile onun karargahına kendisine aldırdığından bahsediyor. Büyük harbin sonunda ise Cemal Paşanın adamı damgasını yemiş olmaktan şikayet ediyor. Kitapta Cemal paşa eleştiriliyor fakat bazı hasletlerinin yazar tarafından beğenildiğini de okuyorsunuz. Yazar bu kısımlara sanırım objektif olmak açısından kitabında yer vermiş. Tarihsel açıdan bakarsanız çok doyurucu bir içerik yok ama bilinmeyen hususları da barındırdığını belirtmem gerek. Kitabın içerisinde bulunan bazı bölümlerin yazılışını, üslup açısından beğenmediğimi de belirtmek isterim.