Metal Fırtına kitabının kazandığı başarı üzerine, ilkinin devamı olmak üzere kurgulanmış bir roman. Ancak gerek kurgusu, gerekse anlatımı açısından ilkiyle karşılaştırılabilecek bir başarıya sahip olmadığını kanaatindeyim. İlk kitap; Amerika’nın dünya enerji kaynaklarını kontrol etmek maksadıyla; Afganistan ve Irak’ta icra ettiği harekatın devamı niteliğinde Türkiye’yi işgal etmek istemesi üzerine kurgulanmıştı. Konusu güncel ve ilginç idi. Amerika’nın düşman olması gibi, birçok kimsenin telaffuz dahi etmeye cesaret edemeyeceği bir düşünceyi ortaya koymuştu. Ancak bu kitapta, hikaye genellikle Amerikan filmlerinden alışkın olduğumuz bir şekilde kurgulanmış: ‘’Amerika düşman değildir, sadece kendi şahsi çıkarları doğrultusunda hareket eden birtakım kötü niyetli insanlar, durumu bu hale getirmiştir.’’
Hikayede çok önem taşıyan ayrıntılar, yeterince mantıklı bir altyapıya oturtulmadan, üstünkörü bir anlatımla geçiştirilmiş olması da kurgunun iskeletini zayıflatmıştır.Örneğin taarruz helikopterinin ortaya çıkması, Asteğmen Selçuk’un laboratuardan dışarı çıkmamış olmasına rağmen, bakan ve bürokratların bulunduğu yerler dahil her şeyi sadece dikkatsiz konuşmalardan öğrenmesi gibi.
Anlatım açısından inceleyecek olursak; Mert Han ile Tracy’nin Houston’a doğru yol aldığı esnada otoyolda uğradıkları saldırı ve devamında meydana gelen çatışmalar başarılı bir şekilde ifade edilmiş. Ancak, bunlar da Amerikan polisiye filmlerinin çatışma sahnelerini anımsatmakta.
Sonuç olarak ilk kitabın kazandığı başarının etkisiyle ve ticari kaygıyla yazılmış bir kitap olduğu kanaatindeyim.