İnde zikrissalihin tenzilürrahman (Salihlerin anıldığı yere Allah'ın rahmeti iner); buna vesile olan müelliften Allah razı olsun. Biz de buna bir ekleme yapalım.
Imam-i Azam Ebu Hanife bir gun cok sicak bir havada bir dostuyla yururken arkadasi biraz ilerideki bir evin golgesinde dinlenmeyi teklif eder. O, sozkonusu evin sahibine borc vermis oldugunu ve o evin golgesinde dinlenmenin borcun getirecegi bir menfaat olup faize girebilecegi endisesini tasidigini soyleyip bunu reddeder. Imam-i Azam bulundugu sehirde bir kac koyunun calindigini duyunca bir koyunun kac yil yasadigini sormus ve o sure bitene kadar senelerce koyun eti yememistir.
Bisr-i Hafi Abadan civarlarinda bir sarali gorur ki, topraga dusmus cirpinmaktadir. Yanina varinca cuzzamli ve kor oldugunu farkeder.Yaralarina ususen karincalar etlerini koparmaktadirlar. Basini kucagina alip su verir. Genc kendine gelince "sen de kimsin?" diye sizlanir, "hem Rabbimle arama niye girdin?"
Sicak bir yaz gununde Cuneyd-i Bagdadi talebeleriyle sehirde dolasirken bir buz saticisina rastladi. Satici Sermayesi eriyip giden su adama aciyin, merhamet edin diye bagiriyordu. Saticinin bu sozlerini isiten seyh aniden fenalasarak bayildi. Yanindakiler kendisini golgelik bir yere tasidilar ve kendisine geldiginde bayilma sebebini sordular. Seyh saticinin eriyip giden buzlarinda kendi hayatini gormustu.
Ubeydullah Ahrar Hz. bir gun muridleriyle otururken "bana bir biganenin kokusu geliyor" der, bu manevi bir kokudur. Muridleri sasirir, cunku aralarinda yabanci kimse yoktur. Seyh gozlerini muridleri uzerinde gezdirir ve birine "bu koku senden geliyor" der. Muridi o gun ehl-i dunyadan bir akrabasinin gomlegini giydigini hatirlar ve hemen eve gidip ustunu degistirir.
Seyyid Nur Muhammed Bedvani Hz. "sokakta fasikla, gunaha dalmis kimse ile karsilasmak kalbde zulmet hasil eder" buyururdu ve talebelerinin hangi fiski, gunahi isleyenle karsilastigini haber verirdi. Yiyeceklerinin helal olmasi hususunda cok dikkatli davranirdi, kazanclari ve yemekleri supheli olanlarin ikramlarina el uzatmazdi. Bir gun birisi yiyecek bir sey hediye getirmisti, kendisine takdim edilince nazik bir tavirla "Bu yiyecekte bir zulmet gozukuyor, bir arastiriniz" buyurdu. "Bu yiyecek helaldendir" diye arzettiler. Fakat arastirinca bu yiyecegin gosteris niyetiyle hazirlandigini anladilar.
Abdulehad-i Nuri Efendi Hz. bir pazar gunu Suleymaniye Camii'nde vaaz ederken kursuye bir kagit konulur. Adeti oldugu uzere vaazdan sonra kagidi okurlar. "Size 'Alemin Kutbu, Gavs-i Azam' diyorlar. Hak Teala'nin emri ile "Kutb" olan kimse her seye kadir imis. Eger Kutb iseniz beni burada helak edin." diye yazar. Bunun uzerine Nuri Efendi "Taassub kisiyi ne makama gotururmus. Subhanallah, biz bir aciz hakiriz. Halk bizi Kutb diye biliyor. Hak Teala onlari tasdik etsin. Lakin Kutb olanlar 'Ya Tabii' deyip kadir oldugu seyi yapar mi sanirsiniz? Kutublara cefa edildikce, onlar af ile muamele ederler. O mertebelere de bu vesile ile erisirler. Lakin evliyaullah kabzasi yerde bir kilictir. Bir adam o kilica kendini vurursa, kabahat kilicin midir, vuranin midir?" der. Bu arada, cemaatten "Aman! Hayy!" diye camiiyi inleten bir ses duyulur. Nuri Efendi disari cikarken yanina gelir ve aglayarak "Aman Sultanim! Hatami anladim. Affinizi rica ederim" derse de "Cenab-i Hak kurtulmuslarin imani ile ruhunu teslim ettirsin" der. Daha camiden cikmadan o kimse ruhunu teslim eder.
Bitlis yolunda bir genc kisin tipiye tutulup yolunu kaybeder. Helak olacak halde iken "Ya Rabbi! Zamanimizin kutbunu imdadima yetistir!" diye yalvarir. Hemen siyah sakalli birisi zuhur eder, atin dizginlerini tutup, istikamet verir ve "Boyle git, sehre varirsin!" buyurur. Genc, o gaybdan gelip kendisine yol gosteren zatin semaline dikkat eder. Otuz sene sonra Bayezid Camiinde tesadufen vazinda bulunur. Ben bu seyhi bir yerden taniyacagim diye dusunur. Vaazdan sonra cikarlarken Abdulhakim Efendinin yanina yaklasir, daha konusmadan Abdulhakim Efendi "Bitlis'teki tipi firtinasini mi hatirladin?" diye kulagina hafifce soyler. Gozyaslarini tutamayip eline sarilir, oper... (Abdulhakim Arvasi Hz.)
Bir gun ziyaretlerine gitmistim. Kutuphanelerinden bir kitap cekip bir yerini acip bana verdiler ve "Buyurun, okuyun!" buyurdular. Arapca idi.. Okumaya calistim. Yanlis okuyunca duzeltirlerdi. Bir daha okuttular ve gene yanlislarimi duzelttiler. Sonra "Turkceye cevirin!" buyurdular. Takildigim cok ibareler oldu. Yardim ettiler, hatta kendileri tercume ettiler. Bir daha okutup bir daha tercume ettirdiler. Iyice anlamistim. Vefatlarindan yirmi sene kadar sonra kutuphane mudurlugu icin Ankara'da imtihana girdim. Imtihanda elime bir Arapca kitap verdiler ve bir yerini acip "okuyun" dediler. Bir de ne goreyim, Abdulhakim Efendinin verdigi kitap ve actiklari sayfa degil mi? Okudum, tercume ettim. Imtihani kazandim. Kutuphane muduru oldum. Ama imtihandan cikinca Efendinin bu buyuk ve acik kerametini gorunce hungur hungur agladim. (Abdulhakim Arvasi Hz)