Frank Furedi, entelektüelliğin “gerçek ve mükemmelin arayışı” olduğuna; profesyonel ile entelektüel arasındaki farkın, “vicdani sorumluluk ve ne pahasına olursa olsun gerçeğin peşinde olma” noktalarında yattığına vurgu yapıyor. Çok zenginlerin bile zor kurtulduğu can sıkıntısına, Schopenauer’in “zihinsel ihtiyaçların olmadığı durumda, zihinsel zevk ve rahatlama olmaz; can sıkıntısı bitmez” cümlesi ile entelektüel bir gönderme yapıyor.
“Piyasanın goods (nesneler), entelektüellerin ise good (iyi) ile ilgilendiğini” belirtip, günümüzdeki bilgi üretiminin bu anlayıştaki piyasanın ve işlevselliğin baskısı altında olduğunu anlatıyor.
Kuantum fiziği, şüphecilik ve görecelik kavramlarının, “nesnel gerçeklik yoktur” nihilizmi ile gerçeği bulanıklaştırma amacıyla; “başkalarının güçsüzleştirilmesi pahasına güçlenmek” anlamı taşıyan “seçkincilik” kavramının da, halkta tepki yaratarak kalite yükseltme taleplerini baltalamakta kullanıldığına işaret ediyor.
Sistemin amacının, “gerçek/kalite yükseltme/mükemmelleştirme” ile ilgilenmeksizin, “seçkinlere lanet okuma/katılım sağlama/irtibatlandırma/dahil etme/demokratikleştirme” kavramları ile halkı pohpohlayıp çocuklaştırarak, “kontrolü kolay toplum yaratma” olduğuna dikkat çekiyor.
Yazar, büyük bir iyi niyetle “entelektüel /akademi ile piyasa/halk arasındaki kopukluğun ve piyasanın bunu kullanışının” eleştirilerini yaparken, çelişkinin nedeninin, “çalışanların yaptıklarına yabancılaşması” yani “kapitalist ilişki/üretim tarzları” olduğunu gözden kaçırmıştır. Zorunlu çalışma açmazından kurtarılacak olan insan, evreni anlamaktaki/gerçekteki lezzeti öğrenecek; kendi alanının mükemmelini kendisi dönüştürüp-yaratacak; piyasa ve başkalarına bırakmayacaktır.
Ferda Nihat Köksoy