Her aşura gününde başlarına başladıkları simsiyah bantlarla elleri yumruk olmuş kadınlar dikkatimi çekerdi Caferilerin törenlerinde, hepsinin gözlerinde aynı yaş, aynı bulutlanma ve yüzlerinde aynı hüzünle ağızlarından tek kelime dökülen bu hanımlar hep birlikte haykırırlardı:Yolundayız Ey ZEYNEP! OMURGASIZ İNSANLAR VE
KERBELA KATLİAMI
İnsanı ve insanlığı alçaltan unsurların başında Omurgasız insanlar gelmektedir. Geçmişte yada günümüzde insanlık rezaleti yaşıyorsa, bunda en büyük payı omurgasız insanlar almaktadır. Omurgasız insanlar tarihin her döneminde bol miktarda var olmuştur. Her zaman omurgasızlar, omurgalı insanlardan çok ama çok fazladır.
Firavun, Firavun olmasını omurgasızlara borçludur. Keza Nemrud, oda Nemrud'luğunu çevresindeki omurgasızlara borçludur. Firavun yanındaki omurgasızlar var olduğu sürede varlığını devam ettirdi. Ne zaman etrafında omurgalı insanlar türemeye başladı, Firavun artık bitti. Onların başında da Musa Aleyhisselam gelmektedir. Sihirbazlar ve İsrailoğulları'ndan da az sayıda omurgalı insan…
Omurgasız insanlar insanlığın baş belasıdır denilse abartmış olmayız.
Tarih omurgasız insanların sebep olduğu cinayetlerle doludur. Bu cinayetlerden biri de Hicri 1. asrın ortalarında Kerbela'da yaşandı.
Başta Küfeliler olmak üzere, Irak halkı Hazreti Hüseyin Radıyallahu Anh'ı biat etmek üzere memleketlerine davet ettiler. Rivayet edilir ki; davet edenlerin sayıları on beş bin kişiden fazlaydı. Günlerce yalvardılar, elçiler gönderdiler. Sonuçta bu davet ve yalvarmalar karşısında gitmeye karar verilir. Hazırlıklar tamamlanır ve yola çıkılır. Yola çıkarlarken yakın çevresi Hazreti Hüseyin'i uyarır:
"Irak'lılara güvenilmez, onlar seni yarı yolda bırakır. Başına bir bela ve musibet gelir, gel bu işten vazgeç."
O adam gibi adam, tam da dedesine uygun cevabı verecektir.
"Hazırlığımızı yaptık yola çıktık. Bizim dönüşümüz yoktur, sözlerinde dururlarsa, üzerimizdeki görevi yerine getiririz, yok bize ihanet ederlerse dedemin yanına gideriz."
Hareket anından itibaren, Irak halkında geri adım atmalar başlar. Hazreti Hüseyin'in hareketi ile başlayan çözülme, Kerbela mevkiine varıldığında son noktasına ulaşmıştı.
Hazreti Hüseyin durumu anlamış anlamasına ama iş işten çoktan geçmişti. Mübarek insanın etrafı kuşatıldı. İnsanlık tarihi en acı trajedisini sahneye koymak üzeredir. Hazreti Hüseyin ve beraberindekiler tam bir kuşatma altındadır. Sularını dahi kesmişler, susuzluğa mahkum olmuşlardır. On bin kişilik ordu bir avuç insanı kuşatmıştır. Hazreti Hüseyin bu alçak taifenin komutanına seslenir:
"Bırakın bizi geri dönelim." Alçakların komutanı:
"Halifeye biat etmeden, bize teslim olup valinin huzuruna götürmeden sizi bırakmayız."
"Beni buraya sizler davet ettiniz, bende geldim, şimdi ahdinizden döndünüz, bırakın ben yurduma döneyim."
Bırakmamaya kararlıdırlar. Alçaklar güruhundan bir alçak Hazreti Hüseyin'e seslenir:
"Seni cehennem çukuruna göndermemiz yakındır, bizden kurtuluşun yok." O güzel insan bu alçağa şu cevabı verir:
"Siz beni gönderseniz, gönderseniz ancak dedemin yanına gönderirsiniz."
Emir gelir alçaklar ordusu saldırıya geçer ve tarihin en acı hadiselerinden bir hadise Kerbela'da yaşanır. Hazreti Hüseyin, aile efradı ve adamlarının da önemli kısmı şehit edilir. Çok az insan sağ kalır. Sağ kalanlarla birlikte Hazreti Hüseyin'in mübarek başı da vali İbni Ziyad'ın makamına çıkarılır.
Küfe şehrinin merkezi oldukça kalabalıktır, sözde zafer kazanmış ordu, zafer edaları ile şehre girmiştir. On binlerce insanın bir kısmı ağlıyor, bir kısmı da zafer kazandıkları için seviniyordu.
Esir edilenler vali alçak İbni Ziyad'ın makamındadırlar. İbni Ziyad'ın makamı da çok kalabalıktır. Bütün ileri gelenler orada hazır bulunmaktadır. Alçak vali elinde bir odun çubukla Hazreti Hüseyin'in başını dürtmektedir. Sözde pişmanlık, mesajları vermek ister, böyle olmamalıydı gibi tavırlar takınır. Esirler arasında bulunan Hazreti Hüseyin kız kardeşi, Hazreti Zeynep Radıyallahu Anha ayağa kalkar orada bulunan omurgasız alçaklara seslenir:
"Şu zulme dur diyecek içinizde bir tek insan yok mu? Peygamberinizin ehli beyti, Resulün evlatları gözlerinizin önünde katlediliyor, sesiniz çıkmıyor. Bu kalabalık içinde bir tek kişi dahi yok mu?.." Kimse de ses yok, bu yiğit kadının sesini dışarıda duyup da ağlayanlar olmuş, ama ayağa kalkan olmamış. Orada bulunan bir ihtiyar, yaşı doksana dayanmış bir piri fani ayağa kalkarak İbni Ziyad'a seslenir:
"O elindeki çubukla dokunduğun yerler var ya, şu gözlerim senin çubuk dokundurduğun yerleri Resulullah'ın öptüğünü görmüştü."
On binlerin içinde bir tek kişi çıkıyor… İhtiyar ayaklanıyor… Başka da yok… Bu ne biçim bir iştir, bir yanda Peygamber evlatları, cinayete kurban gidiyor, geri kalanları esir ediliyor, işkencelere uğruyorlar, bu insanın kanını donduran hadise karşısında ses çıkaran yok. İşte tarihin alçak olmakla birlikte omurgasız insanları.