Kaplıcada Bir Konuk
Hesse'yı Gecelerin Yargıcı'na benzetsem biliyorum ki ağır sopa yerim. Lakin elden gelen bir şey yok. Zamanında Küçük Onur'a maruz bırakılan çocuklar büyüdüğü zaman, işte biz o gün tükeneceğiz. Hadi öyle olmasın da şey olsun, güzel güzel bir şeyler anlatan pamuk dedeler vardır ya, mesela yaşadıkları bir hikâyeyi anlatırlar ve cümlelerin arasına şahane düşünceler sığdırırlar. İşte Hesse'nın bu anlatısı tamamen böyle. Çok keyifli. Bir kaplıcaya ve yolculuğa dair anılar var, bir de yaşananların psikolojik çözümü var. Güzel bayağı.
Bir özdeyişle giriyoruz: "Aylaklık bütün psikolojinin başıdır." Nietzsche'den. Hesse, kırkıncı yaşın ortalarından sonra kendisine bir hal geldiğini, havada durduğunu ve o yaşlarda kendisine bir bilgelik, bir düşünce sistemi geldiğini söylüyor. Çok entelektüel bir evrim. Bir diğer dikkat çekici yorum da yazarın kendisi hakkında. Bir psikologun incelemesi sonucunda yazarın şizofren falan çıkması mümkünmüş, çünkü çevreye ve yazgıya karşı konan tepki normal bir şey değilmiş.
"Kendi düşünce ve duygularıma 'doğru' ve haklı gözüyle bakmak gibi bir hazzı elimden kaptırmak istemem; oysa çevre bunun tersinin doğruluğuna beni inandırmaya çalışıyor. Çoğunluk bana karşıymış, umursamıyorum hiç; kendimi değil, daha çok çevremi haksız görüyor, bu konuda büyük Alman yazarlarına ilişkin yargıma uygun davranıyorum; yaşayan Almanların büyük çoğunluğunun tersini yapması, füzeleri yıldızlara yeğlemesi bu yazarlara daha az saygı beslememe, onları daha az sevip gereksinmeme yol açmıyor. Füzeler göz alıcıdır, füzeler büyüler insanı, yaşasın füzeler! Ama yıldızlar, ama sessiz ışıklı titreşimlerini çok uzaklara yollayan, evrensel müzikle dolup taşan bir göz ve bir düşünce - aman dostlar, bundaki güzellik bir başkadır!" (s. 10-11)
Şekillendirilmemiş bir dünya, doğaya kadercilikten çok sadelikle yaklaşma, bunlar güzel şeyler. Aydınlanma sonucu tabii. Bu aydınlanmayla anti-entelektüel bir ortamın ilişkisinden de kaplıcalara, insanlara dair bu güzel metin ortaya çıkmış. Füzeler arasında yıldız avı, Hesse'ya göre. Saflık, Pamuk'a göre.
İlk gün geliyor mekana Hesse, insanlara bakıyor. Herkes gutlu, işte yürüyemiyor falan. Kaplıcanın suyundan medet uman insanlar. Hesse, onlardan daha iyi durumda olduğunu görüp iyi hissediyor kendini, bir gülümsüyor. Otele geçiyor sonra, bir oda ayırtıyor. Oda konusunda son derece seçici ve otel odalarına takık. Eh, milyon tane şiir, roman, hikâye var otel odalarıyla ilgili. Standart eşyalar, standart hadiseler. Bir gün kalıyorsun, duvarlara bakıyorsun, uyuyorsun, rüya görüyorsun ve ertesi gün gittiğin zaman geride sana dair hiçbir şey kalmıyor. Sanki hep orada yaşadın, sadece kendin için. Senden sonraki için, orası özel olarak ilk kez yapılmış bir yer. İlk kez o kalacak. Böyle bir döngü. Bunları ve benzerlerini anlatıyor Hesse. Yazgıyla yine sorunu var; kimimiz evleniriz, kimimiz iş buluruz, kimimiz bilmem ne yaparız. Varılacak yer belli olduğu halde durmuyoruz hiç, sürekli bir şeyleri kovalıyoruz. Hesse, bunun çok boş bir hadise olduğunu söylese de diğer insanlardan, en azından bu açıdan ayrılmadığını anlatıyor.
Kaplıcanın hekimiyle görüşürken de bir sıkıntı var, hekimin Hesse'yi anlamayacağı ihtimali. Hesse, hekimlerin maddi problemlere maddi çareler bulmak dışındaki olaylara pek karışmadığını söyleyip bu hekimden de çekiniyor, lakin korktuğu gibi olmuyor. Paylaşılan bir bilgelik, bir bakış açısı var ve iki adam iyi anlaşıyor.
Delicesine tüketimi yerme olayı var ki ayakta alkışladım.