Aşkı yaşamadan bilemezsiniz derler; ancak ben aşık olmadan aşık oldum, Adli'yi Sinan'ı Mecbure'yi ve onların duygularını iliklerime kadar hissettim. Bu nasıl bir dildir, bu nasıl bir aşktır...Sanki bir roman okumadım, birbiriyle kesişen üç hayata birden tanık oldum, hatta onlarla dördüncü bir kişi olarak buluştum, yaşadıkları acıları paylaştım. Adli'nin hayata karşı çevresine karşı sevgiyle yaklaşmasına ve geçmişinden kopmayan bir Türk olarak ailesini bile eleştirebilmesine hayran oldum. Kendini eleştirmekten kaçmayan bu genç adam, biricik sevdiği Mecburesi'ni de tereddütçe onu seven adama emanet ederek aradan çekildi. Çekildi; ama yine de Mecbure'ye onu kendisinin en çok sevdiğini de söylemekten kaçmadı.
Samiha Ayverdi, Türk Edebiyatı'nın yüz akı. Onun bir kadın olması bir edebiyat söz konusu olduğunda elbet bir şeyi değiştirmez; ama hayat söz konusu olduğunda çok şeyi değiştirir. Ve bu kitap hayatın ta kendisi. Çünkü bu eser bir ömür adanacak aşkı anlatmakla kalmaz Tanzimat'tan II. Meşrutiyet'e Osmanlı'nın gerçekte yok olma hikayesinin gerçek nedenlerini apaçık gözler önüne serer.
Bu eseri okumakla hissettiklerimin onun diğer eserlerinde okuduğumda da başka şekillere bürünerek devam edeceğine inanıyorum.