Pus Hakkındaki Yorumlar

NİLMAVİSİ
24.06.2020
Pus adlı eser Mehmet Ünver'in ilk romanı Bir Kuzgun Yaz'ın devamı olarak kaleme alınmış. Benim de yazarla ilk tanışma kitabım oldu.
Yetmişli yıllarda yaşanan siyasi olaylar,
12 Mart darbesi sonrasında ülkede pek çok değerin bir anda yok olmaya başlaması...
Öyle ki ; komşuluk kavramı  yerini muhbir ve vatandaş kavramlarına bırakmış.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Suat Sungur 28.03.2005
Mehmet Ünver, ikinci romanı “Pus”ta, aynı çocuğun hayat hikayesinin izini sürüyor. İlk okul bitmiş, ikizler ve belalı kuzenleri ortaokul sıralarına yerleşmişler, ne var ki hayat şartları iyileşmemiş, tersine her geçen gün biraz daha ağırlaşmıştır. Üstelik çocuk, dış dünyada olup bitenleri, siyasi gelişmeleri de –tam anlamlandıramamakla birlikte- izlemektedir artık. Evvela doğrudan hissettiği bir durumun, gelir dağılımdaki uçurumun farkına varacak, öğretmenlerimiz nedense, daha şık ve havalı giyinen velileri seviyor, onlara özel bir saygı ve ihtimam gösteriyordu” diye düşünecek, öğretmenlerin istedikleri okul malzemesi ve kitapları alamadıkları için azarlandıklarına; “ne olurdu biz de birer zengin olsak ve annem gece yarılarına kadar onun bunun evinde çalışmak zorunda kalmasaydı. Ya da çalışsaydı, ama aynı Gülşen’in anası gibi banka müdiresi olup fazla ayakta durmasını gerektirmeyen bir işi olsaydı keşke. Oysa annem gittiği evlerde geç saatlere kadar temizlik, çamaşır, bulaşık, yemek pişirmek gibi her türlü yorucu işi yapmak zorundaydı” tarzında düşünceler belirecektir zihninde. Almanya’ya giden işçilerin elde ettikleri yeni hayat standartlarına heyecan ve hayranlık duyacaktır yoksul evde de yaşayanlar...

Büyüme korkusu, gelecek korkusu, parasızlık korkusu türündeki korkularla sarmalanan çocuk için büyüklerin dünyasında gelişen olaylar da dehşet vericidir. Gençlerin afişlerinin duvarlara asıldığı, her gün radyoda sokak şakisi, şakiyesi sıfatlarıyla isimlerinin okunduğu günlere, meydanlarda toplu kavgalara, ölümlere, öldürülmelere, sıkıyönetimli hayata geçilmiştir. İşte bu sıralarda, İstanbul’un ekonomik yükünü artık taşıyamayan aile, Anadolu’nun ücra bir köşesindeki elli hanelik bir köyde öğretmenlik yapan ablaları Zühre’nin yanına göç etme kararı alır.

Romanın bundan sonrası gerçekten çok eğlenceli ve çarpıcı bir hal alıyor. Her iki halin de, İstanbul’un sahip olunamasa bile kendisini her an belli eden zenginlik imgelerinin ya da toplumun yaşadığı değişim sancılarının köydeki elektriksiz, kanalizasyonsuz, durağan hayatla uzaklığından, köylünün kent ve kentli, kentlinin köy ve köylü tasavvur ve tahayyüllerinden ve mekanlar arasındaki birbirine hiç değmemiş ve değmeyecek zamandaşlıktan kaynaklandığını söyleyebilirim. Modern hayatın mahrem alana hapsettiği cinselliğin köy yerindeki doğallığı, köy kurnazlığının birbirleriyle ilişkilerine yansıdığında ortaya çıkan acımasızlık, kadınların bastırılmışlıkları, bu bastırılmışlığa direnme çareleri, devletin memurları aracılığıyla görünür hale geldiği durumlardaki iktidar ilişkileri ve dönemin zihin yapılarını, bireysel ve toplumsal yaşantıları gündelik olayların içinden çıkarıldığı dolu –çocuk açısından- serüven... Çocukluğunu Anadolunun bu ücra köşesinde bırakarak dönecektir küçük kahramanımız.

O dönemi o dönem içerisinden aktaran çocuğun bakış açısının zaman zaman bugünden izler taşıması ya da çocuğun kimi yerde kendisine bir iki beden büyük değerlendirmelerde bulunması bile “Pus”un zevkle okunurluğunu zedelemiyor...

Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla