Hikayemiz 1901’e dayanıyor. Malum, süreç zorlu. Birkaç kelime dahi sansüre kafi. İlk tefrika başarısız oluyor.
Eserini 1922’de sandığından çıkarıyor ve bu defa aralıksız tefrika ediliyor.
Sonrası lafı güzaf. Eser günümüze bu haliyle ulaşıyor.
•
Oğuz Atay’ın birkaç dakikalık videosu var TRT arşivlerinde. Yazın dünyasını etkileyen kalemlerden Halit Ziya’ya değinirken bu eserden bahsediyor.
Hayata ‘hayallerle’ tutunup devamında büyük hayal kırıklıkları yaşayan insanları anlattığını dile getiriyor mesela orada.
Kahramanımız Ömer Behiç gibi.
•
Tıp doktoru Ömer. Güzel de bir karısı var. Vedide. Ve iki güzel kız çocuğu. Selma ve Leyla.
Olduramıyor bir şeyleri. Belki de çok şeyi. Kayıyor gönlü. Neyyir adında bir kadına.
•
Öyle ‘kader kurbanı’ falan değil onlar. Hepsi bile isteye atıyor adımlarını. Onu tercih ediyorlar.
Fakat bir nokta önemli. Hep ‘yarım’ kalıyorlar.
Yarım sevinçler, yarım hüzünler, yarım hayaller.
Anla. Kırık Hayatlar.