Fatih Sultan Mehmet'in İmparatorluğu
Osmanlı tarihine bakıldığında önemli kırılma noktalarının olduğu fark edilir. Dış siyasi etkilerle meydana gelen büyük değişimlerden ziyade bazen Devlet-i Aliye’nin idari muhtevasındaki derin başkalaşımlarla ortaya çıkan yeni durum eskinin eskide kaldığını kanıtlar. Aslında benzetme uygun olursa insan organizmasını andıran devlet yapıları çocukluk ve ergenlik çağından sonra olgunluk dönemlerine ulaşırlar. Nasıl ki yetişkin bir insanın çocuk gibi davranması olası değilse, imparatorluk sıfatına mazhar olmuş bir devletin de dört yüz çadırlık bir aşiret gibi yapılanması mümkün değildir. Bu yüzden devletin başından geçen köklü dönüşümlere uygun idari formasyonun hızlı ve kati adımlarla oluşturulması zaruridir. İşte Fatih Sultan Mehmet, yönetim yapısını hedef alan devrim sayılabilecek müdahaleleriyle Osmanlı Devleti’ni yeni bir durum ve konuma ulaştırır. Fatih Dönemi’nin Osmanlı tarihindeki önemi; Padişah’ın kendisini imparator olarak konumlandırdığı yeni siyasetiyle değişimin tepeden zemine kadar her noktada görülmesiyle ayyuka çıkar. Bu nedenle Fatih’ten öncesi ve sonrası diye Osmanlı tarihi ikiye ayrılabilir.
Fatih Dönemi Osmanlı tarihinde böylesine önemli olmasına karşın dönemle ilgili literatüre bakıldığında siyasi tarih anlatısının yoğunluğu göze çarpar. Bu anlatılarda dikkat çeken husus Osmanlı padişahının kazandığı askeri zaferlerle devre damgasını vurduğu yönündedir. Oysaki Fatih’i güçlü yapan sadece askeri dehası değildir. Fatih Sultan Mehmet yönetim becerileriyle yeni bir kamusal imaj oluşturarak, devletini imparatorluğa dönüştürür. İşte “İmparatorluk İmgesi” isimli kitabıyla Gizem Magemizoğlu, Fatih’in yönetim dehasını gözler önüne sererek, onun askeri ve siyasi becerilerini layık olduğu şekilde temellendirir.
Magemizoğlu, önemli bir noktadan referans alarak yoluna başlar. Fatih devriminin sırrı devletin imparatorluğa dönüşmesinde saklıdır. Fakat imparatorluk kavramı Fatih öncesinde de vardır. İmparatorluğu diğer siyasi yapılarından ayıran nüansları tarihi arka planlarını verecek şekilde ele alarak işe başlayan yazar, beş bölümden oluşan eserinin ilk kısmında imparatorluk geleneklerini mercek altına alır. Geleneksel manada imparatorluğun birden fazla kültürün etkisiyle şekillenen karma bir yapıyla tariflenmesi özgün Osmanlı imparatorluk anlayışının kökenlerini netleştirir. Ayrıca imparatorluğa vurulan emperyal damgasının olumsuz anlamları, geleneksel yönetim anlayışının kendi devri için manidar olan metotlarının tanımlanmasıyla silinir. Kısaca yazar imparatorluğun tarihi ve kavramsal çatısını iyi bir şekilde kurarak başlangıçta akıldaki soru işaretlerini siler.
Tabii imparator imgesinin oluşması alt sınıfların kabulünde saklıdır. Fatih’in meydana getirdiği imajının ne derece saygı ve genel kabul içerdiğinin deşifre edilmesi gerekmektedir. Yazar Kamusal İmaj kavramı üzerinden eserinin ikinci bölümünü bu konuya ayırır. Hem modern kuramların hem de devrin birinci el kaynaklarının verdiği şifreler bu bölümde mahirce sentezlenir. İktidarın halka ve halkın iktidara bakışının temel dinamikleri üzerinde beyin jimnastiği yapıldığı bu bölüm vasıtasıyla, yöneten ve yönetilen kavramları üzerinden iktidarın nasıl kendine has bir biçimde şekillendiği gözler önüne serilir.
Fatih, kamusal imajını oluştururken temelsiz ve mesnetsiz bir şekilde yola başlamaz. Birden zirveye konmanın mümkün olmayacağı dönemler düşünüldüğünde bu daha iyi anlaşılır. Öncelikle imparator adayının ve yoluna imparatorluk olarak devam edecek olan devletin belirli meşruiyet kaynakları olmalıdır. Eserin üçüncü bölümünde bu kaynakların ne olduğu sorusuna cevap aranır. Özellikle Batılı bazı klasik kaynaklardaki Fatih imajının yansımaları fazlasıyla dikkat değerdir. Batılıların yaptığı bazı olumsuz Fatih betimlemelerinin imparator imajına hizmet ettiği fikri ise yazarın ilgi çekici bir düşüncesidir.
Eserin dördüncü bölümü ise; Osmanlı devlet mekanizmalarında meydana gelen dönüşümün izah edildiği kısımdır. Fatih’in İstanbul’u başkent yapması, devşirmeleri devlet bürokrasisinde ön plana çıkarması ve Osmanlı milletini oluşturması gibi hamleleri bu bölümde detaylı biçimde mercek altına alınır. Klasik imparatorluk kavramının altı eşelendiğinde, ortaya çıkan çok kültürlülük ve kozmopolitlik olgularının, İstanbul’un fethiyle Fatih’in gündemine nasıl yerleştiğinin ve onun yordamıyla hangi biçimde şekillendiğinin izah edilmesi dönüşümün mekânsal izdüşümlerini göstermesi açısından önemlidir. Bu kısımda dönemin kaynaklarının yetkin bir biçimde kullanılması eserde savunulan tezlerin etkisinin artmasına neden olmaktadır.
Eserde Doğulu ve Batılı kaynakların çapraz bir biçimde kullanılması okura karşılaştırma olanağı sunmaktadır. Dönemin kaynaklarına eleştirel yaklaşılması tarihi olayların arka planının algılanması açısından kolaylık sağlamaktadır. Ayrıca kaynakların iyi bir biçimde süzüldüğüne dikkat etmek gerekir. Ele alınan konunun herkes tarafından merak edilen ve popülizmin ilgi çerçevesine giren yönünün az olduğu düşünüldüğünde, hedef bilgilerin daha zor seçileceği dikkatten kaçmaz. Bu yönden yazarın araştırma, tahlil ve sentez yönünden eserini iyi oluşturduğu söylenebilir.
Eserin son kısmı olan beşinci bölümüne gelinecek olursa; yazar eser sonunda İmparatorluk fikrinin somut sonuçlarını ele almıştır. Özellikle bizzat Fatih tarafından şekillendirilen kurum yapıları, yönetim metotları, bürokratik teamüller, ekonomik politikalar masaya yatırılmıştır. Devlete dair işleyişi tümden değiştiren Fatih’in iktidardaki konumunu güçlendirmek için yaptığı hukuki hamlelere ayrıca değinilmiştir. Özellikle İmparatorluk kurumlarındaki başkalaşımın ve hakimiyet anlayışının yasal dayanaklarının izah edilmesi açısından Kanunname-i Ali Osman’ın tahlil edilmesi önemlidir. Müellif kardeş katli gibi tartışmalı mevzulara fazla girmeden işin özünü layıkıyla vererek Kanunname’nin nasıl iktidarın lokomotifi olduğunu açıklamıştır.
Fatih dönemi denilince efsanevi bir lider motifinin akla geldiği aşikardır. Bir padişahın nezdinde, zikredilenlerin, destansı bir kahramanın mücadeleleri ile kıyaslanabileceği bile vakidir. Oysaki Fatih sadece İstanbul surlarına kılıç sallayan bir cengâver değildir. Onun hayatına dair girift birçok noktanın popüler tarih kültürün malzemesi olduğu da vakidir. Ama Fatih’i ve Osmanlı’yı büyük yapan nedenler onun devrim kabilinde devletini imparatorluğa dönüştürmesinde yatmaktadır. Her tarih söyleminde Fatih döneminin büyük bir kırılma zamanı olduğu zikredilir, fakat bu söylemin altı tam manasıyla doldurulmaz. Bu nedenle devletin yüzlerce yıllık sorunları ve başarıları tam anlamıyla fark edilmez. Gizem Magemizoğlu, eseriyle İmparatorluk sıfatının Fatih’in maharetiyle Osmanlı’ya nasıl eklendiğini açıklar. Osmanlı’yı anlamak için önemli tüyolar veren bu eserin gözden kaçırılmaması lazım.