Önsöz Anthony Quinn’den. Hikayenin asıl ilginç yanı yahudi bir yazarın (hatta Auschwitz’de kendi annesini ve yakınlarını kaybetmiş) cani nazi kahramanının kimliğine kendi kimliğini gömmesiydi. Okurken Karl Braun'dan aynı anda hem nefret edip hem de haline üzülüyorsunuz. Yazar bunu çok dengede tutmayı başarmış. Eleştirmenler Karl Braun karakterinin asıl kimliğini daha ilk bölümde Dr. Otto Reitmüller olarak açıklamasını çok yadırgamışlar. Bence kimliği gizleyip sonda açıklasa sıradan olurdu. Yazarın vurgusu Dr Reitmüller’in yani Karl Braun’un şeytani zekası üzerinde. Bu zekayı Braun’un takip edilme ve yakalanma saplantısından dolayı ara ara geçen akıl yürütmelerinde hissetmeye başlıyorsunuz. Kitabın vurucu yeri bence Paris anıları ve gezisi. Sonu anladığınızda geriye dönüp anıları bir daha okuyun vay be diyeceğinize eminim.