Taylor, ileride adıyla anılacak olan, iş organizasyonu ve yönetim ilkelerini 1911’de “Bilimsel Yönetimin İlkeleri” isimli kitabında toplamıştır.
Taylor’a göre, yönetimin temel amacı, tüm çalışanların bireysel maksimum refahlarını sağlamak ve böylece işverenin de maksimum refahını gerçekleştirmek olmalıdır. Maksimum refaha ise ancak ve ancak verimlilikle ulaşılabilecektir (bkz. s. 5, 7). Verimlilik ile birlikte işverenin kârı, işçinin ise ücreti artacaktır. Bunun farkına varan Taylor, uzun yıllarını alan çalışmaları sonucunda tarihe adını “prodüktivite devrimini gerçekleştiren adam” şeklinde yazdırmayı başarmıştır. Taylor, insanların doğuştan tembel ve işten kaytarmaya meyilli varlıklar olduklarını öne sürmüştür. Bu yüzden bilimsel yönetimde işin nasıl, hangi araç gereçleri kullanarak ve ne kadar sürede yapılacağı yönetim tarafından önceden belirlenmiş yazılı talimatlara bağlı olması ve planlama son derece önemlidir. Kronometrik zaman etütleri ve hareket etütleri ile yönetim tüm işleri her ayrıntısına kadar planlayarak standardize eder. Bilimsel yönetimde işçinin işi konusundaki her şeye detaylı bir şekilde yönetimin karar veriyor olması, elbetteki işçinin bir zaman sonra makineleşmesini ve bunun kaçınılmaz sonucu olarak da işine yabancılaşmasını beraberinde getirecektir. Fakat Taylor, bilimsel yönetimi kusursuz bir üslupla anlattığından sakıncalarına hiç ama hiç değinmemeyi tercih etmiştir. Ona göre işçinin standardın üzerinde çalıştığında ücretine ilaveten alacağı %30-%100’lük bir prim onu mutlu etmeye yetecek de artacaktır (bkz. s. 27).Taylor’a göre, iki taraf da ortak çıkarlar etrafında buluştuğunda, yönetimle işçiler arasında genel ve samimi bir işbirliği kurulduğunda sendikalara gerek kalmayacak, grevler yaşanmayacaktır. Üzerinde hala uzun akademik tartışmalar yapılan bu temel eseri ilgisi olan herkesin okumasını tavsiye ederim.