Hedefe Yürürken Hakkındaki Yorumlar

kelemek 10.08.2011
oldukça karışık ne anlatmaya çalıştığını anlayamadım, yarıda bıraktım. bekli tekrar okuyabilirim ama yakın zamanda düşünmüyorum.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
monaroza034 16.06.2010
hayatımızda kısa ve uzun vadede hedeflerimiz için ,birde başarılı olmuş insanların hayatlarından örnekler okumak iyi gelecektir diye düşünüyorum. çünkü bu kitapta başarısızlıktan çokbaşarmayı hedef almak var.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Fatih Aydar 16.09.2009
Başarıya ulaştırmayı hedefleyen bu kişisel gelişim kitabı, çok güzel başarı öyküleriyle dolu. Gençlerin ve özellikle öğrencilerin okuması gereken bir kitap.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
kaizokoni 02.11.2006
Birinci Bölüm: Atlar ve Sinekler

Dünya çapında büyük adam olmak dünya çapında sorumluluk duymakla mümkündür. Darwin’in eseri fırtınalara sebep oldu. Fakat o eserini ihtiyatlı bir yaklaşımla kaleme almıştı. Kitabının sonraki basılışlarında şöyle der:

“Bazen bir konuyu yıllarca inceledikten sonra gayet delice bir doktrine varan, sonra da bu doktrinin doğruluğuna hem kendilerini hem de başkalarını inandırmaya çalışan bazı insanları düşünüyorum da kendimin de bu manyaklardan birisi olmamdan korkuyorum.”

İkinci Bölüm: İnsanlar ve Fırınları

İnsanı insan eden huzur değil, gayrettir. Kolaylık değil, güçlüktür. İyi bir gemici en iyi tecrübesini fırtınalar ve dalgalar arasında elde eder. Cesaret, güven ve yüksek disiplin ruhu böyle kazanır.

Dikkatsiz bir insan için Rus atasözü şöyle der: “Ormanda yürür de yakılacak ağaç göremez.” tünelini yapan Sir Isambard Brunor küçük bir gemi kurdunun hareketlerinden ilham almıştır. Sir Brunor bu küçücük mahlukun iyi teçhiz edilmiş başıyla tahtayı önce bir istikamette kemirerek tünel açtığını, tünel tamamlanınca da bunun çatısı ile yan duvarlarını bir nevi vernikle nasıl cilaladığını görmüş. İşte kurdun bu hareketini büyük ölçüde kopya edince Sir Brunor, Thames üzerindeki büyük eserini meydana getirmiştir.

Üçüncü Bölüm: Son Ders

Hastalıkların bile birer öğretmen, birer vaiz olduğu hayatta, hiçbir şeyin hiç kimsenin öğretmenliğini küçümsemeyin. Nietzche için hastalık, ruhun sporuydu. Stefan Zweigh için hastalığın ızdırabı bilgiçliğin kapısıydı. Said Nursi için hastalık, karanlık bir dönem değil, herşeyin daha iyi görülmesini sağlayan bir aydınlıktı. O’na göre hastalık bile insanın emrindeydi. Çünkü düşünceyi doğuruyor, fazlalıklardan arındırıyor, ufku berraklaştırıyor, hata ve günahlara karşı pişmanlığı harekete geçiriyordu.

Browning’in dediği gibi nefsi ile savaşmayan adam değerli bir adam değildir. İnsan en büyük zaferleri kendisi ile savaşa tutuştuğunda kazanabilir.

Kalbinizle ve işinizle Allah’a dayanın. Bunun adı duadır. Büyük piyanist Pederewski, tükenmez enerjisini şöyle açıklamıştı:: “Duadan önce sadece çıraktım. Ben dua ile ustalaştım.” Demek işinizde bir duadır. İşinize verdiğiniz önem, onu en iyi şekilde yapmak için göstereceğiniz gayret ve temiz bir kalple Allah’tan neticeyi istemek duadır. Duasız bir adam olmayın.

Dördüncü Bölüm: Çekirge ve Adam

Mahir İz Hoca…

O’nun ilk dersinin konuları hep aynıdır: Besmele ve İstiklal Marşı.

Öğrencilerinden Mustafa Uzun, imamlık görevinden ilk maaşını aldığında Mahir İz Hoca maaşının yüzde iki buçuğunu hemen ayırttırır. “Zekat vereceksin.” der. Mustafa Uzun: “Aman hocam… Zekat için bir ölçü var” deyince şu cevabı alır: “-Bir sürü muhtaç insan var. Onların ölçü beklemeye tahammülü yok.

Beşinci Bölüm: Veren Eller

İhtiyaç sahiplerini görmemezliğe geldiğimiz anlar Allah’a bir yabancı gibi davrandığımız anlardır.

Hani biz Allah’ı bilirdik, O’nu tanırdık, O’nu işitirdik?

Ya bu yabancı halimiz nedir?

İsterken coşkun, verirken asık suratlı mı olmalıyız?

Zaruretin kapısında inleyenler gözyaşları içinde “Allah’ım yardım vaadetmiştin… Rızkımızı göndereceğini söylemiştin” derler.

Rızıkları gasbedenler, mallarını üstüste yığanlar çirkin iş yapıyorlar. “Çok kadının kulağındaki küpe aslında muhtaçların birer damla gözyaşıdır.”

Bağışlayacağın zaman, Allah için bağışla. Çünkü Allah için ne verirsen geri alırsın.
Altıncı Bölüm: Büyük Karargah

Prof. Dr. İbrahim Canan şöyle anlatır:

“Ailenin onsekiz yaşındaki oğlu son derece dindardı. Buna hayret etmiştik. Bir vesile ile babasına sordum:

-Diyelim ki siz bellli bir yaştan sonra araştırarak Müslüman oldunuz. Sizin dindarlığınız normal. Ama bu genci, Fransa gibi bir ülkede bu kadar sağlam bir İslami çizgide nasıl yetiştirdiniz?

Fransız babanın İbrahim Canan’a verdiği cevap ailenin önemini ve burada yapılacak eğitimin bütün ilmi temellerini özetler mahiyettedir.

Yedinci Bölüm: Bir İtalyanla Sohbet

Eiseley’in dünya tanımı şöyleydi: “Dünya öyle bir yer ki burada bir örümcek bile sürekli yatıp uyumaya karşı çıkar ve bir yıldıza ağ kurmak gerekse bile bunu yapma yolunda ölebilir.”

İlim, Allah’ın sırlarını ve O’nun koyduğu kanunları keşfetme sanatıdır. Bu sanatın sanatkarına öyle muhtacız, öyle hasretiz ki.

Sekizinci Bölüm: İmamların Kürsüsünden

İmam-ı Azam Ebu Hanife…

Asıl adı Numan. Miladi 699'da doğdu.

İlimde, edebiyatta, hikmette ve ilmini yaşamakta “aşılması mümkün olmayan” bir denizdi.

Yolda giderken karşısından gelen bir adamın öteki tarafa geçtiğini görünce sordu:

-Neden beni görünce yolun karşısına geçtin?

Adam utandı.

-Size olan borcumu hala ödeyemedim. Sizinle karşı karşıya gelmekten utanıyorum.

Ebu Hanife üzüldü.

Şu karşılığı verdi:

-Şu andan itibaren borcunu vermiş kabul ettim. Beni her gördüğünde seni rahatsız ettiğim için hakkını helal et.

İmam-ı Malik…

Yaşının ilerlemesine rağmen Medine’de asla binek kullanmadı:

“-Resulullah’ın bulunduğu bir şehirde hayvana binip ayaklarımı sallaya sallaya gitmekten utanıyorum. Buna cesaret edemem.”

İmam-ı Şafi…

“Cimri bir adam, mal toplamaya karşı nasıl hırs duyarsa, ben de ilme karşı öyle alaka duyuyorum” diyen imam. “-ilim öğrenilen değil, yaşanandır. Yaşanmayan ilim, geçmeyen para gibidir. Sahibine gerçekte faydası olmaz.”

İmam-ı Ahmet Bin Hanbel…

Ak sakallı bir ihtiyarken bile elinde kalem ilim meclislerinde bilgi devşirdi.

Halindeki güzelliği, ibadetlerindeki yüceliği övenlere şöyle demektedir:

“-Sonuna bak!”

Ve dua:

“Ya Rab… Sonumu hayreyle. Son nefesimde imanımı yar eyle!”

Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
kalemimin ucu 23.09.2005
Kişisel gelişim türündeki kitaplar arasında güzel bir eser. Çünkü bir çok kişisel gelişim kitabında soyut kavramlara fazla ağırlık verilmiş. Oysa bu kitapta, ünlü kişilerin başarı yolunda hedefe yürürken yaşadıkları önemli olaylar ve hayat hikayelerinden kısa kesitler sunulmuş. Bu da okuyucuyu sıkmıyor. Başarmak ve hedefe ulaşmak için ne tür fedakarlıklarda bulunulması gerektiği çok güzel örneklerle anlatılmış. Başarmak adına belli hedefleri olarlara tavsiye edebileceğim bir kitap.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Recep Şükrü Apuhan'ın harika bir Kişisel Gelişim eseri daha. Bu kitap genelde kısa kısa ders
verici hikayelerden oluşuyor. Kitapta kullanılan dil gerçekten çok sade. Herkesin anlayabileceği
bir anlatım tarzı var. Ve Kişisel Gelişim kitaplarında sık rastlanmayan bir özellik bu kitapta
mevcut. Şimdi bu özellik ne diyeceksiniz ? Kitap çok akıcı. Evet yanlış duymadınız. Okudukça
okuyasınız gelecek. Diğer sayfaya geçmek için can atacaksınız. Çünkü kitapta formüller, tablolar
verilmemiş. Bizden istenen tek şey şu kitapta anlatılanlardan bir ders çıkarmamız. Bu yüzden bu
kitabı herkes okuyabilir. Özellikle başarı türünde hikayeler okumayı sevenler için bence
vazgeçilmez bir kitap...
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
saitemre 04.12.2001
kişisel hedefe varmada, dünyaca meşhur olmuş insanların deneyimlerinin aktarıldığı, içinde ülkemizden de insanla var, iyi bir kitap.. başarmak isteyenler okumalı.. başarının bir sistemle mümkün olduğu böylece daha iyi anlaşılabilir...
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla