"Robinson Crusoe yalnız yaşadı. İnsanların aptallıklarına tahammül edemeyen Gustave Flaubert de yalnız yaşadı; sanıyorum Don Sandalio da yalnız ve ben de yalnızım. Ve yalnız olan herkes Felipe, Felipe'm ne kadar özgür olursa olsun bir tutsak, bir tutukludur."
Varoluşçuluk, hayal-gerçek, tinsellik... Değişik bir kurgusu ve muhteşem bir bakış açısı var eserin. İnsanların aptallıklarından kaçan bir adam, gittiği kahvede sessiz bir satranç ustası olan Don Sandalio'yu fark eder ve onun gizeminin büyüsüne kapılır. Olayları ve Don Sandalio hakkındaki düşüncelerini, dostu Felipe'ye yazdığı mektuplardan öğreniyoruz. Anlatıcı, Don Sandalio da olabilir, bir başkası da. Kafa karıştırıcı bir oyun içinde yazarımız. Ama şu mesajı da veriyor kitabın sonunda: Her roman yazarının aynasıdır ve her yazarın hayatı, bir romandır aslında...