Kitabın en ilgi çekici yönü Turan Dursun’un bu mülakatı verdikten kısa bir süre sonra öldürülmüş olması. Genelde otobiyografisini yazan bir yazar, bunu yazdıktan sonra da yaşamaya devam ettiği için biyografi ancak yazıldığı tarihten öncesi için geçerli oluyor. Yaşanılan yıllar ve olaylar kişinin zaman zaman fikirlerinin olgulaşmasına veya değişmesine yol açabiliyor. Ne yazık ki Turan Dursun’un bu şansı olmadı. Yani bu kitap Dursun’un yaşamının net bir özetidir.
Dursun’la söyleşiyi Şule Perinçek yapmış. 1934 doğumlu olan Dursun anlaşıldığına göre 1966 yılında kadar dindar bir insan ve bir din görevlisi olarak yaşıyor. Bı yıldan sonra da din ile olan ilişkisi son buluyor. Yani 32 yaşında önemli bir dönüşüm yaşıyor. İyi bir Arapça bilgisi olduğu anlaşılıyor ve zamanına göre bir miktar din eğitimi alıyor. Fakat söyleşiden anlaşılıyor ki, kitabın önsözünde bahsediliği gibi en üstün ulemalardan da daha üstün bir bilgin portresi çizmiyor. Zira 1966 yılından sonra artık Dursun bir din araştırıcısı değil dine karşı savaşan birisidir. Samimidir, dürüsttür, inandığı doğrular uğruna savaşmaktadır. Ancak çok üst düzey İslami bilgi sahibi olduğu, 19. ve 20. yüzyılda İslami hareketler konusunda bilgi sahibi olduğuna dair bir ipucu elde edemedim söyleşiden. Örneğin İslam reform olmaz diyor. Söyleşiyi yapan kişinin bu konularda müktesebatı olmadığı için soru soramıyor. Oysa İslamda onaylansın, onaylanmasın bir tecdid hareketi var. Dursun’un bu konudaki düşüncesini öğrenemiyoruz. Hiç bahsetmiyor. Oysa bu konuda neredyse çok geniş bir külliyat oluştu İslam dünyasında. Bunlara karşı da bir sürü reddiye yazıldı. Ama Dursun bunu kesitirp atıyor, İslamda reform olmaz diye. Bu ironik bir durumdur yanı zamanda. Kendisinin yaşamına son veren radikal unsurlarla aynı görüşü paylaşıyor bu konuda. İslami konularda çok dolu olan birinin reform söz konusu olduğunda kendisine soru gelmese de islamda tecdidle ilgili bir iki söz söylemesi gerekirdi diye düşünüyorum. Ayrıca Turan Dursun’un bilgi sahibi olmadığı konu da oryantalistlerdir. Turan Dursun’un söyledikleri yeni şeyler değildir. Batıda bilindiği gibi 200 yılı geçen bir oryantalizm geleneği vardır. Bunların arasında İslam düşmanı olanlar çoğunluktadır ve Turan Dursun ne dediyse, kendisinde çok zaman önce hemen hepsi, çok iyi Arapça bilen ve Kuranı Kerimi satır satır inceleyen müsteşrikler tarafından söylenmiştir zaten. Üstüne üstelik oryantalizm de geçen yıllar içinde değişmiş ve kendini yenilemiştir. Artık İslam’a hakaret etmeyi bırakıp objektif olarak incelemeyi amaçlayan insanların sayısı artmıştır. Maxim Rodinson bunları tipik örneklerinden biridir. Ancak tabii bu insanlar Müslüman değildir. Zaten islamı seçenlere müsteşrik denmesi de uygun değildir. Bir dikkate değer nokta da Turan Dursun’un İslam düşmanlığının fanatik bir düzeyde olmasıdır. O kadar ki söyleşinin pek çok yerinde, Şule Perinçek, din kurumunu savunmak, faydalı taraflarını da göz ardı etmemek durumunda kalmıştır. Dursun İslamın hiçbir iyi tarafını dile getirmemekte, örneğin İslam uygarlığının 8-10 yüzyıllarda ulaştığı düzeye hiç değinmemektedir. Bu kadar olumsuz bir kurum nasıl olmuştur da bağrından böylesi bir uygarlığı geliştirebilmiştir.
Sonuç olarak, bazı çevrelerde Turan Dursun, çağında İslam dinini en iyi bilen bir bilgin olarak yansıtılmaktadır. Tarih, kelam, hadis, fıkıh, mezhepler, felsefe gibi pek çok yan dalı olan, ve bunların her biri ayrı bir uzmanlık alanı olan konularda bir kişinin zamanının en büyük bilgini olması teorik olarak da mümkün değildir. Zaten Turan Dursun da verdiği söyleşi de hiç de böyle bir insan intibaı vermemektedir. Bu arada Turan Dursun’un fikirlerine katılmayanlar da ona hakaret ve küfür etmeden seviyeli ve ağırbaşlı bir reddiye yazma başarısını gösterememişlerdir şimdiye kadar. Bunu da bir eksiklik olarak kaydetmek gerekir.