Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

Yasin özcan Tarafından Yapılan Yorumlar

07.11.2010

Sabahattin Selek’in Anadolu ihtilali isimli kitabı kaynak bir kitaptır.Fakat ben şahsen bu kitabın objektif olarak kaleme alındığını düşünmüyorum.Mustafa Kemal hayranlığı maattesüf yazarın objektifliğinin önüne geçmiştir.Yazar Mondros mütarekesinden Cumhuriyetin kuruluşuna kadar olan bölümü ayrıntılı bir biçimde kaleme almıştır.Bazı eksikliklerine rağmen istifade edilecek bir kitaptır.
09.10.2010

İnternette yazar ile alakalı bir araştırma yaptım.Yazar adeta bir hayalet gibi hakkında en ufak bir bilgiye bile rastlayamadım.Şu yayınevleri ve özellikle İşbankası gibi bir yayınevinin;kitabın giriş kısmına yazar ile alakalı bilgi koyması gerekmez mi ? Tamam kitap bir hatırat,onu anladık ama yazarın kendini anlatışı çok mahdut,onun için yazarla ilgili bilgilerin verilmesi çok önemli.

İşgal yıllarını anlatan bir hatırat bu kitap.İstanbul da ki işgal yıllarını..
Yazarın kafası oldukça karışık,kendine ait bir fikri yok gibi bir şey..
Okuduğu günlük gazetelerden ve fısıltı gazetesinden duyduklarını anlatıyor sadece.
Kendi şahit olduğu ve bire bir tanıklık ettiği olaylar ise oldukça mahdut ve değersiz.
Anladığım kadarıyla yazar okuduğu köşe yazılarının çok etkisinde kalıyor ve yazılar arasın da bir sentez yapmaya çalışıyor.
Bazen de çok tuhaf notlar düşmüş;bu ara havalar iyice soğudu veya çok fena nezleyim gibi..
İşgal yılları hakkında bir fikir edinmek anlamında okunabilecek bir kitap.Bunun dışında bilimsel bir değer taşımıyor.Zaten bir çok tarih hataları ile de malul.Yayınevi bu hataları dipnotlarla düzeltmeye çalışmış.
09.09.2010

Sultan Abdülaziz dönemini anlatan bir kitap.Dönemi hemen her yönden inceleyen ve yeni sultana tavsiyelerde bulunan bir kitap.Sultan Abdülaziz dönemini ekonomik,siyasi,askeri ve maarif yönünden inceleyen kimi zaman oldukça sert bir şekilde eleştiren kimi zaman da muvafakat eden bir çalışma.
Kitap Osmanlıca aslından sadeleştirilmiştir.Fakat oldukça kötü bir şekilde sadeleştirildiğini söylemeliyim.Edebi zevkten tamamen yoksun ve imla kurallarına tamamen aykırı bir biçimde hazırlanmıştır.Bu özelliğinden dolayı kitap okunurken biraz ızdırab vermektedir.Kitabı sadeleştiren kişi bazı konularda çok fahiş hatalar yapmıştır.Mesela “Kuleli vakası” diye bilinen olayı” kaleli vakası” olarak çevirmesi bunun en basit örneğidir.Birde sayfa 106 da Sultan III, Selim dönemini 1726 da zikretmesi ise oldukça şaşılacak bir durumdur.
29.08.2010

Dücane Cündioğlu’nun okumuş olduğum ilk kitabıdır.Kitap beni çok etkilemiştir.Dücane beyi daha önce tv de birkaç kez izleme fırsatım olmuştu.Bazen de Yeni şafakta ki yazılarını takip ederim.Oldukça entelektüel bir şahsiyet olduğunu söyleyebilirim.Fakat tasavvuf ile biraz fazla içli dışlı olduğu için bazen ne dediğini anlamakta zorlanıyorum.Ama şunu biliyorum ki oldukça aklı başında bir zattır kendileri.Gürkan Hacır’ın SKYTÜRK de ki programında “antichrist” diye bir film tavsiye etmişti.Hatta Hacır,onun tavsiyesi üzerine bu filmi izleyip çok beğenmişti.Bu filmi bende izledim fakat hiçbir şey anlamadım doğrusu.

Bu kitapta dikkatimi çeken en önemli husus,yazarın yorum yapmamasıdır.Bu bana oldukça ilginç gelmiştir.Aslında yazar kendi yorumlarını da katsa idi daha iyi olurdu kanaatindeyim.Sanki yazar bize metinleri verip:gerisi size kalmış canınız nasıl istiyorsa öyle yorumlayınız diyor.Yazar bu konular etrafında negatif veya pozitif bir katkı sağlamıyor.Acaba bunun sebebi nedir ? Yorum yaparsam biraz ileri gidip de yasak bölgeleri ihlal ederim korkusu olabilir mi ?

“1932 Ramazan’ı” kitapta o kadar çok geçiyor ki;adeta kafanıza mıh gibi saplanıyor bu tarih.Bu 1932 senesi ve özellikle Ocak ayına rastlayan ramazanı gerçekten çok mühimdir.Yazarın bu kadar üzerinde durması ise oldukça doğaldır.Çünkü “dinde reform” çılgınlığının başlatıldığı zaman işte bu zamandır.1932 Ramazanı.

O döneme ait bir çok vesika bu kitapta yer almıştır.Diyebilirim ki;o dönemi gayet iyi bir şekilde yansıtan bir çalışmadır.
25.08.2010

Ezanın Türkçe olarak okunması meselesi beni her zaman çok ilgilendirmiştir.Gayr-i İhtiyari bu konu dikkatimi daima celbetmiştir.Bilindiği gibi bu Türkçe ezan;1932 yılından 1950 yılına kadar bu şekilde okunmuştur.”Tanrı uludur,tanrı uludur” diye başlamaktadır.
İnkılapçılık hastalığına tutulmuş ve her şeyde inkılap yapmayı marifet zanneden bir zihniyetin eseri idi bu durum.Dinde bile inkılap ! bir düşünsenize.Bu inkılap hastalığı o kadar olmuştu ki;bugün CHP’nin altı okunu oluşturan oklardan da bir tanesini temsil ediyordu.İnkılap deyince nedense aklıma hep şu anekdot gelir.Milliyet gazetesi eski baş yazarlarından olan Abdi İpekçi ile İsmet İnönü’nün bir röportajı vardır.Bu röportaj Milliyet gazetesin de yayınlanmıştır.Burada İsmet paşa mealen şöyle söylüyordu “Biz Mustafa kemal paşa ile geç saatlere kadar içerdik ve sarhoş olur ortaya acayip fikirler atardık.Sonra öbür gün bütün bu fikirleri unutur,aynı şekilde uçuk fikirler üretir ve tekrar unuturduk.Fakat öyle bir zaman geldi ki;artık bu uçuk fikirleri uygulamaya başlamıştık” İşte görüldüğü gibi o uçuk fikirler konjüktüre uygun olmadığı için unutulur-yani uygulama alanı olmadığı için-bu fikirler hep rakı sofralarında kalırdı.Bu gibi örnekler pek çoktur ve Cumhuriyet döneminde nasıl rakı masalarında bu milletin kaderine tahakküm edildiği de ortaya çıkmaktadır.Öyle zannediyorum ki;bu Türkçe ezan meselesi de bir rakı masasında alınmış bir karardır ve tek kişinin kararıdır.

İşte Sultanahmet kitap fuarında-şimdi Beyazıt-dolaşırken Timaş yayınevinin standına göz gezdiriyordum ki;bu kitap derhal dikkatimi celbetti vallahi heyecanlanmadım desem yalan olur.Çünkü ne zamandır böyle bir monografi bulup okumak istiyordum.Derhal kitabı alıp eve geldim ve okumaya başladım.Doğrusunu söylemek gerekirse ilk başta umduğumu bulamadım.Ben kitabın tamamen bu konuya hasredilmiş ve arşiv kaynakları ile çalışılmış olduğunu hayal etmiştim.Fakat gördüm ki;kitap kısa bir girizgahtan sonra sözlü tarih tarafına geçiyor.Bunu ilk başta pek hoş karşılamadım ama sonra okudukça gayet beğendiğimi söylemeliyim.

Mustafa Armağan konu ile ilgili olarak kısa bir giriş yapmış elli sayfa kadar.Fakat ben bunu yeterli görmüyorum.Mademki kalemi eline aldın daha kapsamlı bir çalışma yapsaydın diyorum.Kitabın ikinci bölümü ise sözlü tarihten oluşuyor.Buda Mustafa Armağan’a gönderilen yazıların bir bileşimi.Üçüncü bölüme ise merhum Mehmet Akif üstadımızın yakın arkadaşlarından Eşref Edip beyin yazısı ile son buluyor.

Bu kitabı okurken kah hayıflanıyorsunuz kah birilerine diş biliyorsunuz.Gönderilen sözlü tarih yazıları ise insanı bazen acı acı güldürüyor desem herhalde mübalağa etmiş olmam.Bu ezan meselesi gerçekten milletin kalbine saplanmış bir hançer gibi.Yasak kalktıktan sonra memleketin her yerinde bir bayram var-bayram havası değil resmen bayram-18 sene boyunca bu millete bu zulmü reva görenlerin acaba niyeti ne idi bunu da iyice düşünüp ortaya koymalı.Sözlü tarih bölümünde öyle diyaloglar anlatılıyor ki bunun tarifi mümkün değil.O yüzden bu kitabın ivedilikle alınıp okunmasını şiddetle tavsiye ediyorum.Bu kitapta beni çok etkileyen bir yazı var ki onu buraya almadan edemeyeceğim.Yazı aşağıdadır.

“Siirt ili Eruh ilçesi bağköze köyündeniz(Kürtçe adı Ayne)köyümüz Türkçe ezanın okunduğu köylerdendir.
Babaannem Ayşi Batur yaklaşık 90 yaşında ve Türkçe bilmiyor.Şu an Van merkezde küçük amcam ile birlikte yaşıyor.Türkçe olarak bildiği tek söz,”tanrı uludur”kendi şivesi ile “tanri ulidir” den ibarettir.
Anlayacağınız,köyümüze devlet,hizmet oarak bu şekilde,yani Türkçe ezanla gelmiş! Devlet,resmi/ideolojik devlet anlamında,sağlıkocağı olamayan,böylelikle doktoru,hemşiresi,okulu,öğretmeni,çeşmesi dahi bulunmayan bir köye Türkçe ezan yolu ile güne 5 kez uğruyormuş!” Dikkat ediniz bu köyde Türkçe bilenlerin sayısı,bugün Türkiye de İngilizce bilenlerin sayısına orantılıdır.