Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

Çar-ha-cı Tarafından Yapılan Yorumlar

07.12.2006

Kitap bir Amerikan hava indirme bölüğünün II. Dünya savaşı sırasında yaşadıklarını anlatıyor. Bölüğün kalan askerleri savaştan sonra bağlarını koparmamışlar, zaman zaman biraraya gelen bu eski askerlerin hikayesini yazar başarılı bir kitaba dönüştürmüş. Ülkemizde de gösterilen bir dizi filmi yapılan Stephen Ambrose’un bu eserinde tespit ettiğim hemen hepsi muhtemelen tercüme kaynaklı bazı hataları aşağıdaki websitesinde bulacaksınız. Amerikan kültürüyle ilgili özellikle askeriye ve siyaset konulu kitaplarda bu kitapta olduğu gibi oldukça fazla hatalar görüyoruz. Kitabın değerlendirmesini yaparken bunların bir örneği olarak David Halberstam’ın Barış Zamanı Savaş kitabı için kitapyurdu'nda yazdığım yorumu değerlendirmemin sonuna ekledim, bu yorumda Faruk Mercan'ın Apolet Kılıç ve İktidar'ındaki hatalara da yer vermiştim.
Kitabı okuyunca dizinin Amerikan halkının duygularına seslenir bir tarzda duygusal ve idealize çekildiği anlaşılıyor, mesela kitapta yeralan ölen düşman askerlerinin mallarına Amerikalı askerlerin el koyması gibi bir durumu dizide görmüyorsunuz. İnsan bu kitabı okuyup diziyi izledikten sonra Irak’ta kulaklıktan “burn mother...ker burn” şarkısını dinleyip önüne gelene ateş eden Amerikan askerlerini, Ebu Ghraib skandalını, II. Dünya Savaşı'nda Müttefik Güçlerce esir kamplarında kötü bakım yüzünden ölen yüzbinlerce Alman askerini ve Tokyo ve Dresden’de bir gece içerisinde Amerikan uçaklarınca atılan yangın bombalarıyla öldürülen Japon ve Alman sivilleri hatırlıyor düşünmeden edemiyor. Oysa dizide bu temiz yüzlü ve kahraman Amerikalı askerler ne kadar masum ve kahraman görünüyor değil mi?
2002'de ölen yazar Stephen Ambrose'un kurduğu ve halen faaliyette olan bir tarihi tur şirketinin websitesini buraya ekliyorum (www.stephenambrosetours.com), keşke biz de ta Osmanlılardan itibaren yaptığımız savaşların böyle turlarını düzenleyebilsek; bildiğim kadarıyla askeriye Büyük Taarruz ve Sakarya Meydan Savaşı'nın geçtiği yerleri düzenledi, Çanakkale zaten bir şart, gönül diler ki buraları ve Varna ve Kosova'yı da böyle ehil rehberler eşliğinde ziyaret etsek; keşke Kültür Bakanlığı devlet eliyle böyle turlar düzenlese.. Keşke mesela Gaziantep'in kurtuluşunu yer yer, mücadele mücadele bilen rehberler üretilecek görsel malzemenin de yardımıyla gezdirerek anlatsalar...

www.angelfire.com/indie/kardeslertakimi
06.12.2006

Her müslümanın mutlaka okuması gereken kelimenin tam manasıyla olağanüstü bir eser. Bu kitapla birlikte Ahmet Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya Tevarih-i Hulefa adlı eserini okumanızı öneririm. Her iki eser de peygamber Efendimizin (s.a.v.) hayatını en güzel şekilde anlatıyor. Kitapta tespit ettiğim 3 hatayı aktarmak isterim:

1) 37. sayfada Ebu Hüreyre'nin (r.a.) bahsettiği sahabi İbn-i Ömer (r.a.)değil Abdullah ibn-i Amr bin As'dır. (r.a.)

2) 338. sayfada Hz. Hafsa'nın (r.a.) evlendiğinde 35 yaşında olduğu yazıyor. Oysa 665. sayfada da görüldüğü gibi bu doğru değil, başka kaynaklardan da kontrol edebilirsiniz.

3) 659. sayfada Resulullah'ın (s.a.v.)torunu Ümame'nin vefatından sözediyor, oysa 675. sayfada kendisini bebekken ölmeyip uzun seneler yaşadığı anlaşılıyor. Benim okuduğum bir kaynakta Hz Fatıma'nın (r.a.) vefatından önce Hz. Ali'ye (r.a.) kendisi vefat ettikten sonra Hz. Ümame'yle (r.a.) evlenmesini söylediğini okumuştum, nitekim okuduğum kadarıyla evlenmişlerdir, ancak çocukları olmamış. Buna göre Hz Ali de tıpkı Hz. Osman (r.a.) gibi Zinnureyn sayılabilir; Resulullah'ın bir kızı ve daha sonra da bir torunuyla evlendiği için.. Benzeri bir çok bilinmeyen durum da Hz. Ömer (r.a.) için sözkonusu; Hz. Peygamberin (s.a.v.)'in kayınpederi olduğu gibi damadıdır da, halifeliğinin son yıllarında Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın kızları Hz. Ümmü Gülsüm'le (r.a.)evlenmiştir.

Bu dçok eğerli eseri son derece başarılı bir biçimde ülkemize kazandıran mütercim ve yayınevinei tebrik ederim.
06.12.2006

Galata mevlevihanesinde medfun Mevlevi şeyhi İsmail Ankaravi'nin (Rh.A.) Minhacü'l-Fukara adlı bu çok değerli eserini eserini okudum, tespit ettiğim bir kaç hatayı yayınevinin bir sonraki baskıda düzeltmesi için aktarıyorum:

1) Kitabın 207. sayfasında Hatem-i Esam yerine hatem-i Asım yazıyor. Esam öküz demektir, eseri hazırlayan kişi yazmada hata olduğunu zannedip Asım diye yazmış olmalı; doğrusu Hatem-i Esam'dır...

2) 209. sayfada geçen hadis metni hatalı; o hadiste Ebu Kuhafe değil "Ebu Kuhafe'nin oğlu" ifadesi geçmektedir. Ebu Kuhafe Hz. Ebubekir'in babasıdır. Burada da eseri hazırlayan kişi yazmada yanlışlık olduğunu sanmış olmalı.

3) 257. sayfada sık sık tefvid kelimesi geçiyor; doğrusu tefvizdir, burada da herhalde eseri hazırlayan dat harfini z yerine d ile okumuş.

4) Eserin sayfasını hatırlamadığım bir yerinde "kişinin malayaniyi terki dininin güzelliğindendir" hadisi anlamı değiştiren bir çeviriyle verilmiş, hata eserde değil hazırlayanda olmalı.

5) Sayfasını hatırlamadığım bir yerde dünya, ukba ve varlığın terkinden sonra terk-i deranin'den sözetmil. Deranin sözcüğünü hiç bir osmanlıca sözlükte bulamadım. Tasavvufta bu üçünden sonra terk-i terk gelir.
06.12.2006

Böyle önemli bir eseri hazırlayıp yayınladığı için yayınevine teşekkür ederim. Eserin sadeleştirilmeden basılması beni okur olarak sevindirmiştir, zaten dili ağır da değil, herkes okuyabilir. Bulduğum bir kaç hatayı bir sonraki baskıda gözden geçirilmesi için aşağıda aktarıyorum:

1) 8. sayfada sözü geçen kişi Abdurrahman bin Ebi Bekr değil kardeşi Muhammed bin Ebi Bekr'dir, bu bilgiyi Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya Tevarih-i Hulefası'ndan kontrol edebilirsiniz. Kitabın ekler bölümüne bu bilginin eklenmesi yerinde olur.

2) 10. sayfada Hz. Muaviye'nin İbn-i Mülcem'i Hz. Ali’yi öldürmek için azmettirmek istediği yazıyor, bu yanlıştır, genel kabul gören şey Cevdet Paşa'nın yukarıdaki kitabından okunabilir, bu da ekler bölümünde belirtilmeli.

3) Yine kitabın asıl metninde Hz. Ömer'in babasını öldürdüğü yazıyor, ben hiç bir yerde böyle bir bilgiye rastlamadım, böyle bir şey yoktur. Bu durum da ekler bölümünde belirtilmeli.

4) 228. sayfada Ebu Cafer lafzı yerine Mansur kullanılmalıydı, tarih kitaplarının tamamı bunu kullanır.

5) 229. sayfada Haydar isminin peygamber efendimiz (a.s.v.) tarafından verildiği yazıyor, oysa benim bildiğim Hayber gazvesinde bir yahudiyle mübarezeye çıkan Hz. Ali'nin "annem beni Hayder diye çağırırdı" dediğidir, bu lakabın kökeninin bu olduğunu biliyorum. Ebu Turab ise Resulullah'ın yüzünü tozlanmış gördüğünde Hz. Ali'ye söylediği bir sözdür.

6) 235. sayfada Ebu Cahil lafzı geçiyor, Ebu Cehil olmalı. Bu kişi Resulullah'ın amcası da değildir, Kureyş içinde kabilesi bile farklıdır, Beni Mahzum’dandır.

7) 241. sayfada Hz. İbrahim için güneşi rabbi zannettiği ifadesi yanlıştır. Kur'an'da geçen bu ayetlerin tefsiri "bu mu benim rabbim, doğup batan bir şey" mealindedir, yani böyle bir şeyin rabbi olamayacağını ifade etmektedir.

8) 245. sayfada Hz. Muaviye'nin Hz. Hasan'ı ikna ederek halife olmasına mani olduğu yazıyor, oysa Hz. Hasan 6 ay halifelik yapmış ve kendi isteğiyle bundan feragat etmiştir.

9) 247. sayfada Hayber yahudilerinin çabasıyla denmiş oysa Hendek savaşını organize eden Beni Nadir yahudileridir.

10) 248. sayfadaki ifadeden sanki Taif kuşatması başarıyla sonuçlandı gibi bir mana çıkıyor ki bu doğru değildir.

11) Kitabın ekler bölümünde 12 imamın Hz. Zeynelabidin'den itibaren tamamının zehirlenerek şehid edildiği bilgisi var, bu doğru değildir, tarih böyle yazmaz, ehl-i sünnet de bunu böyle kabul etmiyor, Cevdet Paşa'nın kitabına da müracaat edebilirsiniz. Burada kaynak olarak şii referanslar kullandığınız gibi bir izlenim edindim, bilemiyorum.
04.12.2006

Bu kitabı okumak benim için tam anlamıyla bir ziyafet oldu, kitap hakkında yapacağım eleştiri ve yorumlar bunu değiştirmiyor, profesyonel askerlerin, tarih okurlarının ve özellikle Osmanlı tarihiyle ilgilenen ama bir takım sıradan popülarize edilmiş piyasa kitapları okumanın ötesinde Peçevi, Naima gibi klasik Osmanlı tarihçelerini okuyan insanların bu değerli kitabı okuduktan sonra aynı duyguları hissedeceğinden eminim. Kitabın yazarı olan Ferik Ahmet Muhtar Paşa Askeri Müze’nin ve 1911’de kurulan Mehterhane-i Hakani’nin kurucusudur. Mehter Marşı’nın (Gafil ne bilir neşve-i pür…) sözlerini Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın yazdığı sanılır ama hem bu marşın hem de bildiğim kadarıyla Eski Ordu Marşı’nın (Ey şanlı ordu ey şanlı asker..) sözlerini Ferik Ahmet Muhtar Paşa yazmıştır. Feth-i Celil-i Kostantıniyye’nin yazarı da olan Ahmet Muhtar Paşa bu eserinde kaybettiğimiz 1664 Sengotar savaşının batı kaynaklarında tam bir zafer olarak geçmesini eleştirmekte ve bu muharebeyi düşman ordusuna kumanda eden Avusturya ve Müttefik Orduları başkomutanı Montecucculi’nin anıları ve bu anılar üzerinden bir muharebe değerlendirmesi yapmış olan Almanya Erkan-ı Harbiye miralaylarından Kavzler’in yazdıklarını eleştirerek ve bu konuda Osmanlı tarihlerine de yer vererek yeniden değerlendirmiştir. Kitap kısaca 17. yy’da geçen bir muharebenin ve o muharebenin tarihe geçişinin eleştirel bir değerlendirmesidir. Kitabın özeti şudur: Sengotar batı kaynaklarında geçtiği gibi Avusturya ve müttefikleri için büyük bir zafer değil yarım bir muvaffakiyettir çünkü Osmanlı ordusunun Raba nehrini geçen birlikleri ancak 10 bin kadardır ve bu birlikler sayıca üstün Avusturya ve Müttefik kuvvetlerince yenilmişlerdir, nehrin sağ yanında kalan Osmanlı ordusunun kısm-i küllisi ise gecikmekten, ağır yağmur neticesi nehrin taşmasından ve müttefiklerin nehrin geçilebilecek yerlerini tutmasından ötürü yardım gönderememişlerdir. Montecucculi’nin Osmanlı ordusunu bu galibiyetten sonra neden takip etmediklerini ifade eden satırları hezeyandır, “tarihi kazananlar yazar” prensibi burada da işlemiştir ve Sengotar muharebesi batı tarih yazımına yeri ve önemi ölçüsüz bir biçimde geçmiştir. Ahmet Muhtar Paşa’nın kitaptaki değerlendirmeleri hakkında bazı çekinceler ve karşı görüşler ileri sürecek ve bazı eksiklikleri dile getirecek olsam da genel olarak kitapta ifade ettiği çerçeveyi tamamen kabul ediyorum. Ahmet Muhtar Paşa bu savaş hakkında kendisiyle paralel fikirler ileri süren Vilhelm Notebum aslı bir yazarın “Monte Kukuli ve Sengotar Masalı” adlı 1887 tarihli bir kitabı olduğunu da kitabında bildiriyor.

Kitap ile ilgili tespit ettiğim hatalar, yorum ve eleştirilerimi aşağıdaki websitesinde bulabilirsiniz. Kaynaklar arasındaki bilgi farkları üzerinden daha bir çok yorum ve değerlendirmeler yapılabilir fakat böyle bir bookreview’da o kadar ileri gitmeye gerek yok:
www.angelfire.com/indie/sengotar