Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

AGÜ Tarafından Yapılan Yorumlar

16.05.2006

yazarın okuduğum ikinci kitabı.
sandık lekesini daha çok beğenmiştim. arasındaki fark sanırım sandık lekesinin daha uçurucu olması. doyma noktasında doyuyor ve ağırlaşıyorsunuz.
bir şeyi daha keşfettim ki yazar kitabın ismini taşıyan hikayeyi diğer kitaplarından birinin ilk hikayesi olarak yerleştiriyor. iyi bir halkla ilişkiler tekniği. böylelikle diğer kitabı almanız için iyi bir sebep daha size sunuyor. bu tip oyunları hep sevmişimdir.
24.04.2006

zahir'i okudum,
yorum yazmadan önce diğer okuyan insanların yorumlarına bakmak istedim. kitaptada yazarın eserlerinin filmleştirilmesini istememe nedeni olarak, her insanın kitabın kendi filmini çekebilmesi husunun manasını, apaçık yorumlardan anlayabiliyoruz. herkes farklı bir yorum yapmış.fakat iki itfsiyeci hikayesindeki gibi herkes kendi içine dönük okumayı bırakmış karşısındakini yüzündeki lekeyle yıkamış yüzünü.
ayrıca bir yazarın her kittabında aynı tarzları beklemek statükocu bir tutum ve çok yanlış.
bir kitabı yazan maddi kaygılarla yazsa zaten hep tutan hikayelerinin benzerini yazar. yazar bu romanında kendinin yaşayıp yaşamadığı önmeli değil, çok önmeli içsel bir muhakeme yapmış. evlilik üzerine, sevgi üzerine, özgürlük üzerine hepimizin doğru olarak bildiği yanlışları kitapta yaşayarak çözmüş.
bir şey yapabilmek için önce herşeyden vazgeçmek gerektiğini daha önce de öğrenmiştim kendi kendime. bunu yazan bir kitapsa ilk kez okuyorum.
eğer bilinçli bir okursanız önce bütün beklentilerinizi çöp kutunuza atın. boş bir kaba daha çok şey sığacaktır vekarmaşa önlenecektir.
zahir
zamanımızda herkesin yarım yamalak yaşadığı, bazılarının o kadarını bile yaşamaya korktuğu üç şey;
sevgi, evlilik ve özgürlük...
17.04.2006

işte görünce heyecanımı gizleyemediğim bir kitap da bu.
çok oldu okuyalı. konusunu bütünüyle hatırlayamasamda ismi geçince ruhuma bir dervişin ney üflediğini duyumsuyorum.
o an gözümü kapatsam bu ney sesine ve ılık ılık tenimi okşayan bir huzura kapılacağım, diğer bütün sesler, hisler ortadan yok olacak.
bu yüzden iş yerindeyken kitabı görmemeye, gördüğümde de gözümü ve bilincimi açık tutmaya çalışıyorum.
17.04.2006


uzun zaman önce okumuştum bu kitabı ve kitabı gördüğüm anda hala aklımda dehşetle çarpan bir insan yüreği gibi atmakta.
Doğu insanının çilesi, diyor kitabın tanıtım yazısında. Kitabın içine girince yazar damlardan sarkan buz kütlelerini kütür kütür yiyen küçük bir çocuğun güçlü dişlerini saplıyor etinize.
duygusal bir sömürü yok. tamamiyle gerçekliği muhtemel, asla yaşamak istemeyeceğiniz, yaşamışsanız zaten tekrar hatırlamaya tahammül edemeyeceğiniz bir öykü.
Anlatımı da kitabı hakettiği yere taşımaya yetiyor.
06.04.2006

Sıddık Ertaş'ın kırk yaşında çıkarmayı düşündüğü bu kitap, erken doğumla 7 yıl önce insanların meraklı gözlerine açıldı.
Bir kadını büyütür gibi yavaş ve naif bir şekilde yazdığı şiirlerini aynı titizlikle hayata karşı dimdik duruşlu sağlam bir birey haline getirdi.
Alameti farikasını elinden çıkarıp edebiyat sofralarında şiir çanaklarına dağıttığında sevinmekten çok üzülmüştür, dünya nimetinin tükeneceğini sanmıştır. Oysa şiir tükenmez bir aştır.

Belki erken doğumdan sağ kurtulamaz endişesine kapılmıştır evhamlı babalar gibi. Düşünüyordur siyah- beyaz, sarı- mor...
Kuyuya düşen harfler 5 yıl sonra tekrar doğuracak mı kendini?