Toplam yorum: 3.092.427
Bu ayki yorum: 3.028

E-Dergi

denizmavi Tarafından Yapılan Yorumlar

11.12.2002

Enver Paşa, Atatürk, İnönü ve Menderes’in biyografilerini zengin bir anlatımla okuyucuya sunan Şevket Süreyya Aydemir bu sefer de kendi yaşamını anlatmış bu eserde. Dünyanın şekil değiştirdiği bir dönemde yaşayan ve bu dönemin pek çok kesitinde kendisi de yaşamış olan yazar anılarını ilgi çekici ve okuyucuyu düşündürücü bir tarzda ele almış. Kendisinin İstiklal Mahkemelerinde yargılandığı sıralardaki şahit olduğu olaylar çok düşündürücü. Mesela mahkeme üyelerinden bir hakimin duruşmaları başında hasır şapkayla izleyen bir gazeteciyi şapka giydiği için hakaretlere boğup, batı taklitçisi bir ruhu satılmış kişi olmakla itham edip, tekme tokat dövdükten birkaç gün sonra şapka inkılabı olur ve bu sefer de yine aynı hakim bu sefer bir imamı şapka giymediği için vatan haini olmakla, muasır medeniyet seviyesine ulaşmaya çalışan Türkiye’nin önünü kesmeye çalışmakla itham eder ve idam cezası verir! Bu satırlar beni çok düşündürdü ve o dönemi gözümde canlandırmama yardımcı oldu. “İnkılap, halk için ama halka rağmen, bazı yeniliklerin gerçekleştirilebilmesi için azınlığın çoğunluğa hükmetmesidir” diyor yazar. Doğrusu bu görüşe katılamadım, bu tanım inkılabın değil, olsa olsa diktatörlüğün tanımı olabilir.
Eserde daha buna benzer pek çok canalıcı konu var. Okuyucunun kafasında gerçekten yeni ufuklar açılıyor.
11.12.2002

Şevket Sürreyya Aydemir’in ilk iki cildinde olduğu gibi yine akıcı anlatımıyla ve zengin malzemeyle oluşturduğu bir eser. İnönü’nün1950 li yıllardaki muhalefet liderliğini ve 1960 İhtilali dönemini ilginç olaylarla ve gerçekten çağı yansıtan kesitlerle anlatmaya çalışmış yazar. İhtilal sonrasında Orgeneral Cemal Gürsel’in İsmet İnönü’yü arayarak, “emirlerinizi bekliyoruz”, “emirleriniz bizim için padişah buyruğudur” şeklinde muhalefet parti liderine bağlılık bildirmesi okuyucunun aklına çok farklı düşünceler getiriyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ise Cemal Gürsel’in karşısına başka bir rakip çıkmaması için gösterilen çabalar, rakip partinin (AP) desteklediği aday olan Ali Fuat Başgil’in aday olmaması için yapılan baskılar okuyucuya hangi dönemlerden geçerek geldiğimizi çok güzel anlatıyor. Yazara tek olumsuz eleştirim ise; Cemal Gürsel’in, ülkenin ‘huzur ve refahı’ için yaptığı askeri darbeyi destekler görünürken, Albay Talat Aydemir’in aynı gerekçelerle yaptığı darbe girişimini farklı değerlendiriyor. Belki de Albay Aydemir başarısız olduğu için!
Bence mutlaka okunması gereken bir eser.
16.11.2002

Atatürk'ün ölümüyle, İsmet İnönü'nün ikinci adam olarak Türk siyasetine damgasını vurmasının serüveni akıcı ve sürükleyici bir anlatımla verilmiş bu eserde.
Türk idareciler hep 1. Dünya savaşına girmekle ve 2. Dünya savaşına da girmemekle eleştirildi. İnönü'nün 2. Dünya savaşına girmemek için ne siyasi manevralar yapmak zorunda kaldığını bu eserde ibretle görebiliyoruz. İnönü'yü, savaşa girmediği taktirde ülkesinin mahfına sebep olacağı şeklinde uyaran Churchill'in, 1950 seçimleri sonucunda iktidarı kaybettiği zaman ise "Ülkenizi savaşa sokmayarak milletinize ne büyük bir iyilik yaptığınızı halkınız unutmayacaktır" şeklinde mektup yazarak teselli etmesi gerçekten çok ilginç.
Yazar, 2. Dünya savaşı sırasında uygulanan Varlık Vergisi konusuna da değinmekte ve gayrimüslümlerin servetlerine el koymak şeklinde uygulanan bu verginin doğruluğunu savunmaktadır. Halbuki Varlık Vergisi Yasasında yalnız gayrimüslimlere yönelik değil herkesten alınması gereken bir vergi sözkonusuydu. Yasaya aykırı olarak toplanan bu vergi, devletin itibarını zedeleyici bir unsur olmuştur. Nerelerden geldiğimizi bilmemiz için bu eseri herkes mutlaka okumalı.
Saygılarımla...
14.11.2002

Yazarın, bu eserinde, özellikle Orhan Pamuk ile Ahmet Altan'ın kitapları hakkındaki eleştirilerinin, bu yazarların kitaplarını okuyan arkadaşlarımın eleştirileriyle birebir örtüştüğüne hayretle şahit oldum. Yazar ayrıca bu eserde Sabetay örgütlenmesinin gizliden gizliye nasıl bütün siyaset ve devlet örgütlenmesini ele geçirmeye devam ettiğini biraz zorlama yorumlarla da olsa örneklerle açıklamaya çalışmış. Fakat Mehmet Altan hakkındaki değerlendirmelere katılamıyorum. Mehmet Altan için "Babasına eziyet eden devleti, intikam almak için yıkmaya çalışıyor" gibi bence temelsiz bir iddiada bulunmuş.
06.11.2002

En çok tanıdığımızı sandığımız yakınlarımızı, dostlarımızı ya da aile fertlerimizi acaba gerçekten ne kadar tanıyabiliyoruz. Yoksa herkesin kendine has bir dünyası var da herkes orada yalnız mı yaşıyor. Yazar, bu konuyu daha geniş açıdan düşünmemize yardımcı oluyor bu eserinde.
Aslında hepimiz yalnızız diyor yazar eserinin son bölümünde. Kalabalık içinde bile nasıl yalnız kalınabildiğini çok güzel tasvir ediyor.
Dilimiz başka söylese de vücut dilinin, gözlerin insanı nasıl ele verdiğini, vücut dilinin yalan söylemekte o kadar da başarılı olamadığını anlatıyor yazar. Yalan söyleyen sadece kendini kandırıyor Roman'ın kahramanı Samim'in karşısında. Eminim ki gerçek hayattaki Samim'lerin karşısında da öyle.
Yalnızız'ın mutlaka okunması gereken bir eser olduğu inancındayım.