Onaylı Yorumlar

Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
05 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Demokrasi Ormanı’ndan öğrenecek çok şey var...
Mehmet Boncukoğlu, “Tüm sanatların temelinde hayal kurmak vardır. Hayalleri olanlar mutluğu arar ve bulur.” anlayışı ile yola çıkmış. Demokrasi Ormanı’nda bir arada yaşamayı öğrenen hayvan dostlarımızla yetişkin okurlara unuttuğu değerleri hatırlatırken küçüklere de ders niteliğinde bilgiler veriyor.

Kitabın içerisinde birbirinden farklı fabl örnekleri yer alıyor. Her birinde ise okuyucuya verilmek istenen mesajlar başarıyla aktarılmış. Ebeveynlerin değer eğitimini eğlenceli hale getirmek için kullanabilecekleri bir kitap.

Keyifli okumalar.
Yanıtla
0
0
Destekliyorum  12
Bildir
Yanıtları Göster
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
04 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Bir Alman'ın Kaleminden İslam Hukukuna Giriş
Mathias Rohe, İslam hakkında kapsamlı araştırmalar yapan Alman bir hukuk akademisyeni. Mukayeseli araştırmalarıyla biliniyor. 2001-2007 arasında Nürnberg Eyalet Mahkemesi'nde hakimlik de yaparak teorik bilgilerini pratikle birleştirmiş. Almanya İçişleri Bakanlığı'nın yürüttüğü "Alman İslam Konferansı" (Deutsche Islam Konferenz) bünyesinde, 2006-2009 arasında üyelik yapmış. Ülkeler arasında diyaloğa yaptığı katkılardan ötürü Ankara Üniversitesi tarafından kendisine fahri doktora unvanı verilmiş (2018).

Yazar, İslam hukukunun dayandığı temelleri, bu hukukun temel içeriğini ve şimdilerde nasıl geliştiğini açıklamak amacıyla bu küçük fakat yoğun içerikli eseri kaleme almış. Kitabın hedef kitlesi, hukukçu uzmanlar değil. Bir başka ifadeyle eser, meslekten olmayan ve konuya ilgi gösterenler düşünülerek yazılmış. Kitabın ilk yarısında verilen (şeriat nedir? hukukun temel kaynakları olarak Kur'an, hadis, icma, kıyas, içtihat gibi) bilgilerin, oldukça temel düzeyde olmasından da bu durum rahatlıkla anlaşılıyor.

Eserin ikinci yarısı, 19 yüzyıldan günümüze İslam hukukunda yaşanan gelişmelere ayrılmış (s. 49 vd). Yazara göre, 19. yüzyıldan bu yana İslam hukuku birçok alanda, şeklini temel olarak yeniden tasarlayan bir ölçekte değişiklikler geçirmiş. Rohe, bunlara örnek olarak, Osmanlı'da ilk büyük kanun derlemesi şeklinde hazırlanan Mecelle'yi (1876), Mısır'da Muhammed Abduh gibi reformcuların esaslı yazılarıyla içtihat kullanımına yeniden geniş bir alan kazandırılmasını, farklı mezhep görüşlerinin birleştirilmesini gösteriyor. O'na göre, İslam dünyasındaki kanun koyucular, ilgili politik güç dengesine bağlı olarak reformları ihtiyatlı bir şekilde gerçekleştirme eğilimindeler. "Dini olarak kabul görmüş bir hükümdarın meşruiyeti ne kadar büyükse daha doğrusu laikleşme süresi ne kadar ilerlemişse o kadar çok esaslı reformlar icra edilir." (s. 56)

Yazar, müslümanların çoğunlukta olmadığı Avrupa ülkelerinde, özellikle kendi ülkesi Almanya'da, İslam hukuku ve Batı hukuku arasındaki etkileşimi, ayrı bir başlıkta değerlendiriyor. Çağdaş hukuk uygulamasında, bir yerde uygulanan bir hukukun, başka bir yerde uygulanması, ilgili ülkenin hukuk sisteminde buna ne derece izin verildiğiyle ilgili bir konu. Ancak, olduğu gibi uygulanması ya da tamamıyla uygulanması pek mümkün değil. Bir başka ifadeyle bir ülkede yürürlükte olan hukuk izin verdiği ölçüde ve hatta talep ettiği ölçüde, o ülkede yabancı hukuk kuralı uygulanabilir.

Ceza hukuku gibi ortak davranış kurallarını en güçlü yaptırımlarla destekleyen kamu hukuku alanlarında bireysel inançların uygulanmasına çok az yer bırakılır. Mesela, aile şerefini kurtarma ya da töre gerekçesiyle insan öldürme şeklinde hafifletici bir sebep kabul edilmez.

Yahudi ve İslam inancında var olan erkek çocukların tıbbî sünneti, minarelerden ezan okunması, SMS yoluyla eş boşamanın hukuki geçerliliği, Almanya'ya sığınmış çok eşli birinin durumu (bir evliliğin dışındaki diğer evliliklerin tanınıp tanınmayacağı, diğer eşlerin aile, miras, sosyal güvenlik ve aile yardımı gibi alanlarda nasıl muameleye tabi olacağı), İslamî finans faaliyetleri kitapta yer verilen ilginç konulardan sadece bir kısmı.

Oldukça yüzeysel olarak bahsettiğimiz haliyle bu konulara ilgisi olanlar için, okunması faydalı kitaplardan biri olduğu söylenebilir.

İyi okumalar!
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
03 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Kısacık ama sıcacık hikayeler...
Ülkemizin örf ve adetlerinde genç kızlığa adım atmış bireyler için anneleri "çeyiz" oluşturmaya başlar. Evlilik günü geldiğinde ise o çeyiz tastamam olur ve evlenen kızla yeni evine yollanır. Fakat yazar Hatice Kübra Tongar'ın kitaba adını veren çeyiz ifadesi ise "Anneler bazen kederlerini koyar kızlarının çeyizine... Bazen de kaderlerini" cümleleriyle anlam kazanır. Yazarın vurguladığı çeyiz anneden kızına kalan fikirler, davranışlar ve psikolojik yaşantılardır...

Psikoloji, Sosyoloji, Aile Eğitimi ve Çocuk Gelişimi alanlarında yazdıklarıyla ün kazanan Tongar, bu kitabında da aile bağlarının önemine dem vuruyor. Kitabın merkezine "anne ile kızlarını" alıyor almasına ancak yine de baba ve evin diğer bireylerini de olayların figürasyonu olarak kullanmayı ihmal etmiyor...

Kitabın içerisinde birbirinden bağımsız 12 farklı hikaye var. Her biri kısacık ama sıcacık.. Hikayelerin her birinde ana unsur "annesinden kalanları sırtına yüklemiş kızlar"... Bazen Rize'de bazen Siirt'te bazen de Almanya'da oluyoruz. Kimi zaman Azeri, kimi zaman Laz, kimi zaman da gurbetçi bir kadına kulak kesiliyoruz. Dertler farklı olsa da aslolan aynı. Yaşanmış travmalar ve bu travmaların gelecek nesillere olan etkileri...

Sade bir dille yazılan kitap bazen hüzünlü bazen neşeli bazen de öğretici formda ilerliyor. "Kırık Cam" hikayesi mesela, o kadar içi dolu bir anlatım ki hayata dair edinimler sağlıyor okuruna. Toplumsal farkındalığa çaktırmadan selam veriyor. "Soğan" hikayesi çağın serzenişi olan `panik atak' ile ilgili okuru müthiş bilgilendirip, doyuruyor. "Tanık" hikayesi öyle güçlü bir anlatı ki insanoğlunun yalnızlığına son veriyor. "İsmini vermek istemeyen izleyici" hikayesi ise aşırı iyi yazılmış ve çok güzel bir sonuca bağlanarak görevini tamamlıyor... Küçük küçük ama anlam dolu hikayelerin her biri çok güzel aslında. Su gibi akıp gidiyor zaman...

Toplumun kanayan ve kabuk tutmuş yaralarına değinen yazarımız Hatice Kübra Tongar'ı bu güzel eserinden ötürü tebrik ediyor ve kendisine teşekkür ediyorum...
Yanıtla
5
0
Destekliyorum  11
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
02 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Odanın Gizemini Harry ile Keşfetmek
Büyük küçük herkesin favorisi olan bu serinin ilk kitabında ana karakterimiz Harry ile okulu kazandıktan sonra uyum sağlama sürecini paylaşıyoruz. İkinci kitap olan Sırlar Odası’nda ise bir gizeme ortak oluyoruz ve Harry’nin bu gizemi nasıl çözeceğini, ne zorluklardan geçeceğini merakla bekliyoruz. Başına gelen kötü olaylarda Harry ile birlikte endişelenip, gerektiğinde üzülerek gerektiğinde mutlu olarak duygularını paylaşıyoruz. Bu bakımdan akıcı bir dil kullanılmış olduğu için serinin uzunluğu gözünüzü korkutmasın çünkü zaten kapılıp gidiyorsunuz. Bir yandan da ilk kitabın ardından karakterleri daha ayrıntılarıyla, içlerini görerek daha şeffaf biçimde tanımaya başladığımız bu kitapla artık bağ kurmamak elde değil. Bu eserde bağ kurduğumuz bir karakter daha var ki, kendisi kesinlikle okurun kalbini ortaya çıktığı ilk andan kazanıyor; Malfoy ailesinin talihsiz ev cini Dobby.
Film serisini muhtemelen hemen hemen herkesin hayatında en az bir kere de olsa izlemiş olduğunu tahmin ediyorum çünkü bu her yaşa hitap eden ünlü seri filmlerle milyonların kalbini kazanmış durumda fakat bence her zaman kitapları okumak çok daha ayrı bir keyif. Gönül isterdi ki izlemeden önce okumuş olalım. Filmde yer almayan birçok ayrıntının içinde hayal gücünüzün büyüsüyle kaybolacaksınız ve kitapların değerini daha çok anlayacaksınız.
Yanıtla
3
0
Destekliyorum  5
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
01 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Genel Türk Tarihi Araştırmaları ve Günümüzdeki Durumu
Naçizane yorumuma geçmeden önce siz değerli okurlar için, her zaman yaptığım gibi, genel birkaç hatırlatma da bulunmanın gerekli olduğu kanaatindeyim. Öncelikle elimizdeki metin geniş kapsamlı, akademik ve makalelerden oluşan bir kitaptır. Dolayısıyla her bir makaleyi ayrı ayrı incelemek çok mümkün olamayacağı gibi anlamlı da olmayacaktır. Zira makaleler birbirinden farklı uzmanlık alanlarını kapsamaktadır. Bu nedenle kitap hakkında genel bir yorum yapmayı daha faydalı bulduğumu ifade etmem gerek.

Yukarıda da bahsetmiş olduğum üzere kitabın içerisinde “Genel Türk Tarihi” bağlamında birbirinden farklı konular hakkında birçok makale bulunmaktadır. Dolayısıyla alana ilgi duyan herkesin içerisinde ilgi çekici bilgiler bulabileceğine eminim. Öte yandan yine ilgili alanın önemli hocaları hakkında biyografik makaleler (ilk bölüm) bulunmaktadır. Dolayısıyla alana giriş yapmak isteyen genç arkadaşların bilim camiamızın yetiştirmiş olduğu kıymetli hocalar hakkında yine hocalarımız tarafından kaleme alınmış olan bu makaleleri okumalarını faydalı buluyorum.

Kitabın içerisindeki metinlerin birçoğu akademik çalışmalardır. Dolayısıyla alanda çalışanlar için literatür ve ikincil kaynak noktasında da (atıf yapılabilecek, kaynakçalı) bir eser olduğunu söyleyebilirim. Diğer taraftan kitabın (daha da doğrusu makalelerin) kronolojik anlamda çok uzun bir dönemi kapsadığını ifade edelim. Söz gelimi Türk tarihinin erken safhalarından Sovyet dönemine kadar uzanan bir zaman dilimi ile karşı karşıya olunacağını ekleyelim. Bu durumda kitabın çok geniş bir okuyucu kitlesine hitap edebilme potansiyeli barındırmasına neden olmuştur. En başta bahsetmiş olduğum üzere makaleler oldukça geniş ve farklı konularda bilgiler içermektedir. Bahsi geçen bu makaleler yalnızca siyasi tarihi anlatısı ile sınırlı kalmamış tarihsel taksimlendirmeden kavramlara ve tarihyazımına kadar uzanan geniş bir spektrumda yer alır.

Sonuç olarak Türk akademisinin “Genel Türk Tarihi” alanı hakkındaki görüşlerini ve son gelişmeleri okumak için iyi bir çalışma olduğunu ifade edelim. Makalelerin içeriği oldukça akıcı ve iyi görünüyor. Çeviri bir eser olmadığı için anlaşılabilirliği de yüksektir. Kitabın mizanpajı, kapağı ve diğer fiziki özellikleri gayet iyidir. Her makalenin sonunda (akademik olanlar) araştırmacının kullandığı kaynaklar “kaynakça” kısmında listelenmiştir. Bu durum ileri okuma yapmak isteyenler içinde rehber niteliği taşımaktadır.

Herkese bol kitaplı sağlıklı günler!
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
01 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Önemli Bir Çalışma: Türk Beklentisi
Beklenti, gelecekte gerçekleşebilecek olumlu ya da öngörülen bir meseleye dair umutları temsil eder. Avrupa ve Hristiyan dünyasının Türk beklentisinin tarihteki seyri sayfalarca karalanması gereken bir konudur. Hristiyanların nazarında oluşan bir Türk Beklentisi, zaman zaman korku ve savaşlarla dolu bir kabus gibi görünürken, zaman zaman ise hoşgörü ve uyum içinde bir yaşamı resmediyordu. Tarih şeridi takip edildiği zaman Haçlı Seferleri’nin yankıları, Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselişi ve düşüşü gibi bazı önemli hadiseler göz önüne geliyor. İncelemeye tabi tuttuğum bu eser de, bu hadiselerin gölgesinde Avrupa ve Hristiyan dünyasında nasıl bir Türk beklentisi olduğuna ışık tutuyor.

Kıymetli okurlara, kitap değerlendirmesini sunmadan önce, kitabın yazarını tanıtmayı her zaman öncelikli olarak faydalı buluyorum. 1950 yılında doğan Giovanni Ricci, Rönesans dönemi sosyal ve kültürel tarihi ve Hristiyan Avrupa ile Türkler arasındaki ilişkiler üzerine çalışmalar yapmaktadır. Ricci, Ferrera Üniversitesi’nin Yakınçağ Tarihi kürsüsünde erken dönem Yakınçağ tarihi dersleri verdi.

Tarihin tanıklığı referans alındığında, Hristiyan ve Müslümanlar arasında zaman zaman gerginlikler yaşandığı malumdur. Yazar, taraflar arasında gerginliklerin olduğu kadar, kurulan ilişkiler boyunca belirgin bir “geçirgenlik” olduğunu da vurguluyor. Yazarın bakış açısından baktığımız zaman, geçirgenlik kavramının taraflar arasında kurulan ilişkilerin bütün müesseselerinden açığa çıkan bir dışavurum olarak tanımlandığını anlıyoruz. Nitekim filmin biraz gerisinde, yani 1453’te Constantinopolis’in düşmesi ve burada Osmanlı hakimiyetinin güçlenmesi, Avrupa’da güçlü bir panik rüzgarının esmesine neden oldu. Buradan sonra Türkler, “Hristiyanlara özellikle de antipati duymaktan kaçınmayan şizmatiklere (ayrılıkçılara) ve günahkar kavgacı Roma Katoliklerine karşı ilahi bir cezanın celladı olarak göründü.” (s.16). Bu gibi ifadeler ve hatta pek çoğuyla birlikte, Hristiyan dünyası uzun yıllar boyunca pompaladıkları Türk korkusunun esiri haline gelecekti. Bu belki de ilk değildi, ancak bu zamana kadar duyulan Türk korkusunun en şiddetlisiydi.

Giovanni Ricci, eserinde bu meselede bir milat olan 1453’ten sonraki süreçte Hristiyan dünyasında Türkler için duydukları korku ve nefret gibi duygularını çok yönlü olarak inceliyor. Zaten bu süreç, Avrupa nazarında Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi manada yükselişte olduğu bir döneme denk geliyor. Constantinopolis’in düşüşüyle başlayan Yeni Çağ, çağ boyunca Hristiyan dünyasının Türklerle olan münasebetlerinde karşılıklı savaş ve mücadelenin yoğunluğuna şahitlik ediyor. Ancak Ricci bu süreci, eserinde kaynakların yanıltıcı yönlerine kapılmadan, yaptığı analizleriyle Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında bulunan ayrım çizgisinin aslında ne kadar saydam olduğunu göstermeyi de hedefliyor. Çok da uzun olmayan, ancak meselelerin ana hatlarıyla ele alındığı 23 bölümden oluşan bu eserde, bölümlerin kendi içerisinde de ayrı ayrı yoğunlukta olduğu anlaşılıyor. Bu yoğunluk, yazarın hadiseleri bütüncül bir yaklaşım ile ele alarak, zaten var olan bir algının aksi bir ispat için uğraş vermesinden de kaynaklanıyor. Bunu yaparken de değerlendirmelerine ve sorgulamalarına yer vermeyi de ihmal etmeden, hadiseleri genel bir çerçeveye oturttuğu okurlar tarafından fark edilecektir.

Ricci, taraflar arasındaki ilişkileri ele alırken takındığı objektif tutumu, eserinin bütün bölümlerinde okuyucularına hissettiriyor. Aynı zamanda kullanmış olduğu tarihi verileri de olduğu gibi yerli yerine koyuyor. İlişkiler ağını ilmek ilmek işlerken, bilhassa İtalya’ya da dikkat çekiyor. Zira bu süreçte Avrupa’nın monarşi otoriteleri için İtalya başka bir mücadele cephesiydi. Bu mücadele esnasında İtalya, Türklerle olan bağlarını sıklaştırmaya eğildi. Elbette sıklaşan bağlar, Türklerin ve aynı zamanda Müslüman camianın Rönesans kavramıyla olan etkileşimi de arttı ve hatta çeşitlilik kazanmaya başladı. İtalyanlarla olan ilişkileri irdelediği esnada Ricci’nin yorumlamalarını da yoğun bir şekilde işlediği görülüyor. Nitekim bununla birlikte yazarın İtalyan şehir devletlerinin kayıtlarının takibini iyi bir şekilde yaptığı, hatta parçadan bütüne bakıldığında eserin zengin bir kaynakçadan vücuda getirdiği anlaşılıyor.

Eserin ilk bölümünden son bölümüne değin her bölümünde birbirinden önemli tespit ve vurgular bulunduğunu ifade etmek mümkündür. Hatta eserin sonlarına doğru yaklaşıldığında, tersine bir üslup kullanarak, Hristiyanların Türklere yapmış olduğu çağrılar kadar, Türklerin de Hristiyanlara çağrılarda bulunduğunu ifade ediyor. Buradan sonra bakış açısını genişleterek her iki açıyı da birleştirici bir kalem kullanıyor. Yani ne inancın, ne de görülen diğer farklılıkların taraflar nazarında bir ayrışma yaratması için yeterli bir unsur olarak görülmemesi gerektiğini aktarıyor: “Akdeniz’de bölünmüş bir durumda olan bütün aktörlerin kendi dindaşlarına karşı kafirlere yönelebileceğini anlamış bulunuyoruz.” (s.170). Esasen son bölümlere doğru İtalya’yı bilhassa odak noktası olarak kullanması da Akdeniz’in her iki taraf için de aynı canlılığa ve aynı öneme sahip olmasıyla ilgili olduğunu açıkça ifade ediyor. Yazarın değerlendirmeleri de okuma boyunca yazarla tartışmamızı sağlıyor. Elbette bu da adeta zihnimizin raflarına daha yeni fikirler yerleştirirken, daha etraflı bir perspektiften bakmamıza imkan veriyor.

İncelemeyi bahane ile, bu kitabın çevirisini üstlenen Serhat Pir Tosun’a teşekkürlerimi ve tebriklerimi sunuyorum. Bir teşekkür ve tebrik de eseri yayınlama ve bizlere ulaştırma yükünü omuzlayan Selenge Yayınları’na diyerek daha nicelerini diliyorum…
Yanıtla
6
0
Destekliyorum  1
Bildir
Hezarfen
Hezarfen
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
01 Nisan 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Mezopotamya tarihinde var olmuş medeniyetlerin geniş özeti...
Kitapta Mezopotamya olarak adlandırılan, Fırat ve Dicle Nehirleri arasında kalan büyük bir bölgede, MÖ 4binli yıllardan başlayıp MS 100lü yıllara kadar uzanan bir dönemde yaşamış olan medeniyetler anlatılıyor.

Kitabın ilk bölümünde Mezopotamya adının kaynakları açıklanıyor ve bölgenin genel sınırları belirtiliyor.

MÖ 4binli yıllarda, önce ticari ve idari amaçlarla daha sonra da genel kullanım amacıyla kilden yapılmış tabletler üzerine kamışlarla işaretler koyularak oluşturulan çivi yazısının bulunması, o dönemle ilgili yazılı kaynakların bulunmasını sağlamıştır.

Kitapta çok uzun yıllar süren ve halen devam eden araştırmalarda bulunup çözümlenen kil tabletlere göre Mezopotamya'da var olmuş önemli medeniyetler anlatılmış.

Kitapta bölgenin bilinen en eski şehri Uruk'tan başlayıp Sümerler, Akadlar, Babil Krallığı, Asurlar gibi medeniyetlerden detaylı bir şekilde bahsedilmiş.

Bu devletlerin var olduğu bölgeler bugünkü adları da verilerek anlatılmış, genel olarak bu devletlerin kuruluşundan yıkılışına kadar olan süreçlerden ve önemli olaylardan bahsedilmiş.

Kitabın sonundaki harita kitapta anlatılan bölgeleri anlamayı oldukça kolaylaştırmış.

Mezopotamya ve bu bölgede geçmişte var olmuş medeniyetler hakkında genel bilgi edinmek ve daha detaylı yapılacak araştırmalar için özet bilgi edinmek için okunabilecek faydalı bir eser.

"Sümerce, bugün bilinen hiçbir dille akraba olmamasına rağmen, yapısal olarak, gramer işlevlerini ifade etmek için kelimenin köküne ön ve son eklerin eklendiği Fince, Macarca ya da Türkçeye benzerlik göstermektedir." s.11
Yanıtla
2
0
Destekliyorum 
Bildir
Kitapkurdu
Kitapkurdu
Bilgi İçin 
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
25 Mart 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
35 Yıllık Öğrenci Ürünleri Bir Arada...
İbrahim Köse'nin "Öğrenci Yazıları Arşivi-Küçük Kuş" adlı eseri, 35 yıllık bir süreçte toplanan örnek öğrenci yazılarını içeren bir antolojidir. Bu yazılar, hikâye, biyografi, şiir ve gezi yazıları gibi çeşitli türleri kapsamaktadır.

Yazar, öğrencilerine yazılarının ileride değerlendirileceğini ve kitap olarak yayınlanabileceğini söyleyerek onları teşvik etmiş, öğrencilerin rızasıyla, bu yazılar bilgisayara geçirilmiş ve kitaplaştırılmış.

Eser, öğrencilerin edebî yeteneklerini sergilemekte ve Türk millî eğitim tarihinde, öğrenci yazılarının değerlendirilmesine yönelik önemli bir katkı sunmakta.

Kitap, öğrencilere yazma konusunda ilham vermeyi ve onları edebiyat alanında ilerlemeye teşvik etmeyi amaçlamış. Ayrıca, Türk eğitim sisteminde, öğrenci yazılarının önemine dikkat çekmiş ve bu yazılara gereken değerin verilmesi gerektiğini açıkça ortaya koymuştur.
Yanıtla
0
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
25 Mart 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Gizemlerle dolu bir geçmiş…
Tarihlerle dolu polisiye bir hikâye yazmak zordur. Başarabilmek sabır ve çok büyük bir istek gerektirir. Yazar bunu başarmış olmalı ki kitabı bir solukta bitiriyorsunuz.

Yazar, dili sade ve anlaşılır kullanmış. Bu da kitabı akıcı hâle getirmiş. Kitap, bir polis karakteri üzerinden gitmiş fakat diğer karakterler de geri planda bırakılmamış. Gizemlerle dolu bu kitap insanı içine çekiyor ve normal bir polisiye hikâyesine göre daha kısa sürede bitirmenizi sağlıyor.

Kitap, ‘‘Hayat, hiç beklemediğiniz bir anda sizi çok farklı yerlere çekebiliyor.’’ farkındalığı oluşturuyor okuyucuda. Tabii hayatın gerçeklerini de fark etmeye başlıyorsunuz.

Okurken tarihin derinliklerine yolculuk yapacağınız bu kitabı şiddetle öneriyor ve keyifli okumalar diliyorum.
Yanıtla
1
0
Destekliyorum 
Bildir
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
Bilgi İçin 
22 Mart 2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Dedektif Ömer’in zorlu ve heyecanlı yolculuğu…
Yine bir çocuk kitabı yine heyecan dolu sayfalar… Çocuk kitaplarında bulduğum heyecanı bazı yetişkin kitaplarında bile bulamıyorum açıkçası. Okurken çocukluğuma dönüyorum ve aynı masumluk aynı merakla okumaya başlıyorum.

Yazar, bir çocuk üzerinden hırsızlığın, kötülüğün masum insanları nasıl etkileyebileceğini aktarmaya çalışmış bizlere. Ders verecek nitelikte yazılmış bir kitap. Yazar, dili sade ve anlaşılır şekilde kullanmış. Bu da kitabı daha akıcı hâle getirmiş. Okudukça merak uyandıran ‘‘Bir sayfa daha okuyup bırakacağım.’’ dediğimiz ama o bir sayfaların hiç bitmediği bir kitap olmuş. Biz yetişkinlerin bile okurken bu kadar zevk aldığı kitap kim bilir çocuklarda ne gibi tepkilere neden olur diye düşünmeden edemiyorum.

Okudukça öğreten, öğrettikçe düşündüren bu kitabı hem bir şeyler öğrenebilmesi adına hem de kitap okuma alışkanlığı kazanabilmesi adına her çocuk okumalıdır. Şimdiden yetişkin, çocuk okuyacak herkese keyifli okumalar diliyorum.
Yanıtla
1
0
Destekliyorum 
Bildir