YABANCI, toplumun kabul ettiği davranışların dışında hareket eden Meursault’nun işlediği suçtan ziyade, topluma aykırı tutumundan dolayı yargılanışını anlatmaktadır. Adam öldürdüğü için suçlanıp, annesinin cenazesinde ağlamadığı için idam edilecek olması kendisine bu denli benzeyen dünyada bir yabancı olduğunu kabul etmesine yol açar. Toplumun kabullenmediği bu duyarsızlık dışlanmışlığın ve yabancılaşmanın temelidir.
Yabancının sahip olduğu ruh halini yargılanması esnasında kendi dışındaki kişilerin oynadığı rolü ifade etmesinden de anlayabiliriz; “yani bu işin benim dışımda görülüyor gibi bir hali vardı. Her şey, ben karıştırılmaksızın olup bitiyordu, kaderim bana sorulmadan tayin olunuyordu.”
Her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunu savunan felsefi görüş olan nihilizm romanda irdelenmektedir. Tanrının varlığını, iradenin özgürlüğünü, ahlâkı ve tarihin mutlu sonunu reddeden Nihilistlerin görüşünü irdelerken hayatın tekdüzeliği içinde, robotlaşan insan ölümü bile rahatlıkla kabul edebilmektedir.
Yine kahramanına söylettiği “herkes bilir ki, hayat yaşamak zahmetine değmeyen bir şeydir, aslında 30 ya da 70 yaşında ölmenin önemli olmadığını bilmez değildim, çünkü her iki halde de gayet tabii olarak başka erkekler ve kadınlar yine yaşayacaklar ve bu binlerce yıl devam edecektir (...) İnsan mademki ölecektir, bunun nasıl ve ne zaman olacağının önemi yoktur” sözleri, çağdaş nihilizmin "saçma" kavramı altında irdelenmesidir.
Yaşamın ölümle sonlanmasının gerçekliğini derinden hissettiren eser, yüreğimizin kapılarını ve gözlerimizi tüm güzelliklere kapatmanın anlamsızlığına vurgu yaparken, yaşadığımız ânın tüm hayatımıza yetecek anılar toplamaya yeteceğini söyler. Yazarın gözünde tüm anlamsızlıklara anlamlı bir karşı duruştur bu.
Yaşamın tadına varmak için yokluğun anlamını da keşfetmek gerekir. Roman alışılmışın dışındaki üslubuyla çok sık karşılaşabileceğiniz eserlerden değil.