Kırım Tatarlarının Tarihi
Yazar Alan W. Hoover, Michigan State Üniversitesi tarih profesörlerinden. Osmanlı Tarihi, Türk halkları ve özellikle Kırım Tatarları, akademik çalışmalarının odağında olmuş.
Kırım Tatarları (The Crimean Tatars), uluslararası alanda bilinirliğe sahip bir eser. Stanford Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Hoover Enstitüsü tarafından, SSCB milletleri hakkındaki çalışmalar üzerine oluşturulan serinin ilk kitabı olarak basılmış. Yazar, eseri hazırlarken konuyla ilgili kaynak arayışında, İstanbul’daki Başbakanlık Arşivi’nden de yararlanmış. Kitapta SSCB sonrası döneme yer verilmediğini baştan not düşelim.
Alan W. Hoover, eserin yazılmasında iki amaca vurgu yapmakta: Birincisi, Kırım Tatarları hakkında yazılı bir belgenin olmayışı; İkincisi, Kırım Tatarlarının en önemli problemi olan Rusların ve birçok Batılı gözlemcinin Türk dünyasında Kırım Tatarları Birliği’nin mevcudiyetini inkâr etmesidir. Kitap, konuyu, temel olarak üç dönemde ele alıyor: Kırım Tatar Hanlığı dönemi, Çarlık dönemi ve son olarak SSCB dönemi.
“Kırım’a ilk defa on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllarda gelen Kırım Tatarları kısa zamanda mevcut politik ve kültürel müesseselerin yerine kendilerininkini koymuşlar; on beşinci yüzyılın ortasında ilk devletlerini kurmuşlardır. Bu tarihten 1783 yılında yarımadanın Ruslar tarafından ilhakına kadar Kırım Tatarları, Giray hanedanlarının hâkimiyetinde Kırım Hanlığı denen devletlerinde yaşamışlardır.”
Kırım Hanlığı’nın Osmanlı ile ilişkileri, Osmanlıların 1475’te Kırım sahillerini fethedip Kefe Sancağı’nı oluşturmalarıyla başlayan süreç, Kırım’daki yönetimin diğer komşu ülkelerle ilişkileri, bölgedeki sosyal ve kültürel gelişmeler, ilk bölümün temel başlıkları olarak gösterilebilir.
Karlofça Anlaşması sonrası Osmanlıların bölgede zayıflaması ve Rusların güçlenmesi ile değişen dengeler, Çarlık Dönemine ayrılan ikinci bölümün başlangıcını oluşturuyor.
“Osmanlı kayıtları, 18. yüzyıl başlarında Tatar hanlarıyla olan münasebetleri anlatırken, Azak’ın düşüşünden sonra hanlıktaki şartların değiştiğinden açık bir şekilde söz etmektedir. 18. Yüzyılın ilk 35 yılında Kırım tahtına içte ve dışta tesirli bir liderlik yapamayan 11 han çıktı. Osmanlılar, eskisinden daha sık olmak üzere ve çoğu kez de kabile reislerinden birinin isteği üzerine Kırım hanlarını azletmeye başladılar. Buna karşılık hanlar Osmanlıların isteği üzerine Kafkasya’ya, İran’a ve Balkanlar’a birçok Tatar ordusu yolladılar; fakat bu seferlerden çoğu kez büyük asker ve at kayıplarıyla elleri boş olarak geri döndüler…”
18. yüzyıl ikinci yarısında, özellikle Küçük Kaynarca Anlaşması sonrasında yaşananlar, Rus istilaları ve ilhakın ardından tesis edilen idarî yapı, Tatarların bu topraklardan göç etmesi ve Rus iskanlarının artması, Kırım Tatarlarının milli uyanışı oldukça detaylı izah edilmiş.
“Tatar halkına yapılan en büyük baskı, hükümetin teşvik ettiği gitgide artan Slav iskanı yüzünden meydana geldi. Hiç şüphe yoktur ki, tâ II. Katerina’nın devrinden beri idarî makamlar Kırım’ı hem potansiyeli çok büyük ekonomik kaynak hem de yaşanacak büyüleyici bir yer olarak görmüşlerdir. Katerina, yarımada topraklarının onda birinden fazlasını gözdelerine ve sair memurlara bağışlamıştı. Bu bağışlar 500 ilâ 2000 hektarlık parseller halindeydi. En büyük bağış 20.000 hektardan büyüktü. Hükümetin Rus idaresinin ilk on yıllarında bağışladığı bu topraklar, 1783’den sonra göç etmiş olan Tatar sahiplerinden ve Han’ın özel mülkünden müsadere edilmişti…
”Üçüncü bölüm, Kırım Tatarları için çilelerin daha da katlandığı SSCB dönemine ayrılmış. İlk dünya savaşında Almanların da bölgede etkin rol oynaması, Rus iç savaşı sonrası Bolşeviklerin yönetimi yeniden ele alması, Kırım’ın Sovyetleştirilmesi konuları dikkat çekici detaylar içeriyor. Satır aralarında İkinci Dünya Savaşı ile Almanların bölgeyi işgal etmesinin ardındaki ilginç sebeplere de yer verilmiş:
“16 Temmuz 1914’deki bir siyasi toplantıda Hitler, ‘Kırım’ın bütün yabancıların sürüleceği veya tahliye edileceği saf bir Alman kolonisi olacağına’ karar verdi. Yabancıların arasına Kırım Tatarlarını da dâhil ediyordu. Hitler, Kırım’ı geleceğin Karadeniz’indeki Alman Cebel-i Tarık’ı olarak görüyordu… Almanların Kırım’a karşı ilgisine sebep olan başka düşünceler de vardı. Evvela Alman komutanlığı Türk hükümetini Mihver devletlerinin safında savaşa sokmak için yeterli baskı yapabileceğine inanıyordu. Nihayetinde Türkler uzun zamandan beri Almanların dostuydular…”
Almanların yenilmesiyle Kırım’a dönen Sovyetlerin, Tatarlar üzerinde uyguladığı baskı ve şiddet, hemen ardından başlatılan tehcir ve rehabilitasyon, sürgünde yaşananlar, dönüş hakkı için sarf edilen çabalar, eserin son kısımlarında yer verilen önemli konulardan bazıları.
Kırım Tatarları, meraklısı için değerli bilgiler sunan ve emek verilerek hazırlanmış akademik bir eser.
Faydalı bir okuma olması dileğiyle!