Malafa
Günday'ın edimsel ve tepkisel koşullanan insanlarını laboratuvar ortamında izlediği bir başka roman. Düzenek hazır, denekler hazır, sal ortama. Araya da rapor sıkıştır, "Şu şöyledir, bundan dolayı bu böyledir," diye. Mis gibi bir Hakan Günday romanı.
Kozan adlı bayımız okumuş etmiş bir baydır. Elçilikte torpille iş falan bulur, İsviçre'de çalışırken bir hanımla çeşitli ilişkileri olur, sonra meslekten uzaklaştırılır. Tezgahtarlık yapmaya başlar, turist tokatlar. Roman bunun üstüne. He, tokatlama olayı takı üstünden. Ederinden çok daha fazla bir fiyata takı kakalar Kozan, bu esnada dükkandaki diğer tipleri görürüz, satış olaylarını görürüz, ayaküstü gömüşenleri görürüz mesela. Tehditle adam silkme vardır, katakullilerle para sızdırma vardır. Fikret Altuğ'yla Kemal Sunal'ın Tokatçı'sını izlediniz? Oradaki olaylar gibi.
Günday romanlarının en büyük sıkıntısı, okuru bir fanustaymış gibi hissettirmesi. Özgürlüğünüz yok. Olaylar Günday'ın açıklamalarına bağlanır, açıklamalar olaylara bağlanır. Kullanım kılavuzunu okuyarak bir aleti çalıştırmak gibi. Diyaloglar aynı tornanın ürünüdür, karakterlerin söyledikleri sizi bir yere götürmez. Farklı insanların benzer üsluptaki konuşmaları can sıkıcıdır, yaptıklarıysa bahsettiğim açıklamalarla belli doğrultulara yönlenir, bir yan yol yoktur. Günday'ın aforizmalarından etkilendiniz etkilendiniz, etkilenmediniz, Billur Tuz'ı hatırlayalım: Bayar, bayar, bayar...
Böyleyken böyle. He, Piç, anlatıcının aynı bunaltıcı monologlarından başka, adamın ağzına orta yerinden vuran bir konu içerdiği için onu baş köşeye koyacağım yazdığım zaman. Onda da sıkıntılar bol ama ben adamın böğrünü mengeneyle sıkıştıran başka bir roman daha okumadım.