Toplam yorum: 3.078.222
Bu ayki yorum: 5.100

E-Dergi

İzzet Eroğlu

1980'de doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Aynı Üniversitede doktora çalışmasına devam etmektedir. Anayasa hukuku ve özellikle parlamento hukuku ve insan hakları alanında çeşitli makeleleri ve "İnsan Haklarının Parlamenter Denetimi" adlı bir kitabı bulunmaktadır. Biri (Suistimalci Anayasacılık) bağımsız, diğeri (Otoriter Anayasacılık) birlikte olmak üzere iki eseri TÜrkçeye tercüme etmiştir. Hukuk-edebiyat ilişkisi, tarihî romanlar ve hukuk tarihini edebi eserler üzerinden okumak gibi okumaya dair ilgili alanları bulunmaktadır.

İzzet Eroğlu Tarafından Yapılan Yorumlar

04.10.2023

Hukukçu yazar Mustafa Everdi’nin hayatının tematik ve mukayeseli olarak ele alındığı değerli bir eser. Eser yapmacıklıktan uzak sahici bir tarzla kaleme alınmış olup esere de değerini veren bu olmalı. Otobiyografiler ister istemez öznel bilgiler içermektedir. Kanımca otobiyografiye değerini veren husus dürüst bir şekilde hayatın muhasebesinin yapılıp yapılmamasıdır. Yazar bu konuda oldukça başarılı, belki de böyle bir muhasebe ihtiyacı eserin yazılmasına sebebiyet vermiş olabilir. Anadolu’da okumanın özgürleşmeyi nasıl sağladığı canlı bir şekilde ele alınmış olup yer yer dönemin sosyo-kültürel özelliklerine de değinilmiştir. Merkez ile taşra arasındaki farkın vurgulanması bağlamında zaman zaman konuyla ilgili beyaz Türklerin anılarından alıntı yapılması, mukayesenin sağlanması bakımından önem arz etmektedir.
22.09.2023

1950’li yıllarda İstanbul ve taşrada eğlence hayatının yönelimi; yıldız olma arzusuyla yanıp tutuşan Nezihe Yanıkses üzerinden trajik olarak ele alınmıştır. Kültürel gerilemenin sanat alanında kendini göstermesi ve halkın nakaratı bol ve anlaması kolay basit şarkılara yönelmesi küçük bir eserde ele alınmıştır. Yıldız olma hayali ile yaşayanların vefasızlık ve gadre de uğradıkları canlı ve gerçekçi bir şekilde eserde yansıtılmıştır. Herhâlde Nahid Sırrı’nın sıradan hadiseleri bile gerçekçi bir şekilde anlatması, eserlerini daha fazla okunur kılıyor. Yazarın arı, duru ve akıcı Türkçesi için bile okunacak güzel bir eser.
11.06.2023

İslam dünyasında bilginin aktarımının yüzyıllarca nasıl gerçekleştiği üzerinde durulması gerekli önemli konulardan biridir. Konuyla ilgili olarak günümüz şartlarına göre yapılacak değerlendirmeler yanıltıcı olabilir. Bilgi aktarımında akla ilk gelen yazı olsa da kâğıdın olmadığı ve imla kurallarının yerleşmediği dönemler için bu durum geçerli değildir. Kur’an-ı Kerim’in muhafazası için hadis-i şeriflerin bile yazılmasından imtina edildiği bir ortamda İslami bilginin günümüze kadar nasıl aktarıldığı sorunu daha da önem arz etmektedir. Eserde bilginin aktarılması bağlamında yazı ve rivayet usulü ele alınmıştır. Çeşitli ilim alanlarına ilişkin bilgi aktarımı konusu eleştirel bir şekilde ele alınmıştır. Esasında yüzyıllarca bilgili aktarımının rivayetler yoluyla gerçekleştiği hakikati ile karşılaşınca konu daha anlamlı bir veçheye bürünmektedir. Konuyla ilgili olanların istifade edebileceği güzel bir eserdir. Eser sade ve akıcı olup tercüme kokusunu pek hissettirmemektedir.
11.03.2023

İki yüz yıl öncesine kadar bilinmeyen ve dolayısıyla da varlığı konusunda farkındalık olmayan milliyetçilik olgusunun kısa süre içerisinde gerçeklik olarak kabul edilmesi, siyasi sistemim buna göre inşası ve insanlarda bu ideolojinin sanki yüzyıllardır varmış gibi bir algıya sahip olmasının sağlanması esasında yaşadığımız düşünce dünyasının ne kadar sanal ve suni olduğunun açık bir göstergesidir. Milliyetçi ideolojinin de her şeye rağmen dünyanın dört bir yanında suni bir düşünce akımını insanlara sanki gerçeğin parçası gibi sunabilmesi açıkçası bir başarıdır. Ancak dünya ve düşünce tarihine şöyle bir bakıldığında milliyetçilik düşüncesinin köksüz olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Alanında kült bir eser olan Hayali Cemaatler de böyle hayati bir konuyu ele alarak insanları aydınlatma konusunda önemli bir işlev görmektedir. Başarılı tercümesiyle eserin mütercimi takdiri hak etmektedir.
Yazar, Osmanlı tarihinin en tartışmalı ve hakkında muhtemelen en fazla yazı yazılan ve yorum yapılan padişahı II. Abdülhamid’in tahttan indirilişini müteakip Selanik’e sürgüne gönderilmesi ile Balkan devletlerince Selanik’in işgal tehlikesinin baş göstermesi üzerine Selanik’in tahliyesi kararı çerçevesinde Selanik’ten İstanbul’a dönüşüne kadar olan zaman dilimini konu olarak ele almıştır. II. Abdülhamid’in sürgün yılları, sürgün doktoru Atıf Hüseyin Bey’in kalemiyle anlatıma kavuşmuştur. II. Abdülhamid ve sürgündeki hanedan üyelerinin doktoru olan Atıf Hüseyin Bey, her günkü rutin sağlık ziyaretlerinde Padişah’ı konuşturmakta ve konuşulanlar doktorun eve dönmesini müteakip kâğıda dökülmektedir.

Romana özelliği veren temel konu hesaplaşmadır. Adeta eserde otuz üç yılın hesabı tarih karşısında okuyuculara sunulmaktadır. Osmanlı’nın en kritik otuz üç yılının 320 sayfaya sığdırılması mümkün mü? Asla mümkün olmamakla birlikte temel suçlamalar ve II. Abdülhamid’in bunlara yanıtları kapsamında genel bir çerçeve çizilmektedir.

Yazar esasında tarihimizde ideolojik yaklaşımların en fazla görüldüğü netameli bir alana el atarak cesur bir girişimde bulunmuştur. Efsanelerin, doğru ve yanlışların, ak ve karanın karıştığı, herkesin kendi açısından baktığı ve gerçekliği bir şekilde bilinçli veya bilinçsiz görmek istemediği tarihin bu tartışmalı alanına el atmak gerçekten büyük bir cesaret işidir. Gerçekliğe son derece susadığımız süreçte bir nebze de olsa tarihî hakikatlerin ortaya çıkmasını sağlamasıyla eserin önemli bir işlev gördüğünü söylemek mümkündür. “Bir karış toprak kaybedilmedi.” efsanesinden İmparatorluk’un satıldığı yaygarasına kadar gerçeklikten uzak ve her türlü suiistimalin olduğu bir alanda kalem oynatmak kolay olmasa gerek. Böyle durumlarda doğrucu Davut rolünü kimse kabul etmek istemez. Böyle durumlarda ön yargıların yıkılmasının atomun parçalanmasından daha zor olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.

Tarihî olayların değerlendirilmesinde ve anlaşılmasında, bizde ihmal edilse de, konunun psikolojik boyutu önem arz etmektedir. Eser bu anlamda yeterli düzeyde olmasa da II. Abdülhamid’in hâlet-i ruhiyesini irdelemesi bakımından önemlidir. Merhum Faruk Erem’in “Suçluyu kazıyın, altından insan çıkar.” vecizesinden hareketle bir adli vakanın bile tam olarak anlaşılmasında psikolojik boyut son derece önemli iken tarihî bir şahsiyetin anlaşılmasında da bu unsur göz ardı edilemez. Hele hele otuz üç yıla dair bir hesaplaşmada konunun psikolojik yönlerine değinilmemesi mümkün değildir. Eserdeki psikolojik analizler sathi kalsa da bu yönde önemli bir adım atılmış olması bakımından bunu belirtmek gerekir.

Eserde üslup akıcıdır ve anlaşılır bir dil kullanılmıştır. Kurgu büyük ölçüde tarihî gerçeklikle bağdaşmaktadır. Yazar, kurguda tarihî vesikaların ötesine çıkmayı pek tercih etmemiştir. Bununla birlikte eserde yazım kurallarına gerekli riayetin gösterilmesi; yazım yanlışlarından noktalama işaretleri hatalarına kadar birçok konuda özensizliğin olmaması için, bu tür eserlerin yayımlanmadan önce emektar bir musahhihin elinden geçmesi son derece faydalı olacaktır.