Toplam yorum: 3.080.923
Bu ayki yorum: 601

E-Dergi

Murat GÖKÇEK

Okumak, varoluşsal yolculukta hayatıma anlam katan yegane aktivite olmuştur. Belki de hayatı daha yaşanılır kılmak, tıpkı bir enstrüman çalmak gibi. Bendeki dönüşümün temel kaynağı oldu kitaplar. Eminim ki toplumların dönüşümünde de büyük bir etkendir okumak. Bu dönüşüm Gregor Samsa gibi bir gecede ve hiç bir neden olmadan değil sebep sonuç ilişkisi düzeyinde kitapların eseridir.

Murat GÖKÇEK Tarafından Yapılan Yorumlar

13.04.2022

Thomas Mann'ın 1919 yılında yayımlanan ve otobiyografik ögeler barındıran eseri. Hikaye Bauschan adlı bir av köpeğiyle sahibi arasında geçer. Kitap okuru, bakir bir doğanın içerisinde hissettirerek, oldukça detaylı pastoral betimlemeler ile içine çekiyor, Bauschan ve sahibiyle birlikte, Münih'te nehir kıyısında ve kentin yeşil alanlarında günlük gezintilere çıkarıyor.

Bir köpek ve onun davranışları, sahibinin gözünden o kadar güzel betimlenmiş ki, okuyucu köpeğin duygularını film izler gibi duyumsayacak, sahibiyle köpeğinin arasındaki ilişkiye tanıklık edecek.
09.04.2022

Sivil İtaatsizliğin yazarından, doğanın vahşi cazibesine bir yürüyüş.
Söyledikleri, insanı toplumun bir üyesinden çok Doğa'nın bir sakini veya unsuru olarak kabul etmekle ilgili.

Thoreau'nun bu makalesinde; öğleden sonra yapılan uzun yürüyüşlerin keyif ve ihtiyaçlarını, arazilerde ve ormanda zaman geçirmenin ruhu nasıl yatıştırdığını, doğanın yürüyüşlerde bize nasıl yol gösterdiğini ele alıyor.

O yürümeyi bir sanat olarak niteleyip, bu sanatın yani yürüyüş yapmanın ne anlama geldiğini gerçekten anlayacak çok az insanın olduğunu vurguluyor. Onun gözünde hiçbir iş yapmadan, sürekli evinde oturan insanlar başıboşların en büyüğüdür. Ona göre çıkılan her yürüyüş, içimizdeki bir keşişin kutsal topraklara seferidir.

Yürümeye ve doğaya farklı bir gözle bakmak isteyenlerin baş ucu kitabı.
07.04.2022

Kitabın yazarı Chiristy Brown doğuştan beyin felci kurbanıydı ve bu hikaye de onun dramı ve bir o kadar muhteşem ve duyarlı hikayesi. Mücadele ve hayal dolu bir hikaye. Sadece sol ayağını kullanarak hayata tutunan ve buradan İrlanda edebiyatının devleri arasına yükselecek bir özürlünün (Bu kelimeyi kullanmaktan nefret ediyorum) hikayesini, kalbiniz titreyerek okuyacaksınız. Kitap ile ilgili şunu da belirtmeden geçemeyeceğim; bir Annenin, bir çocuğun yaşamındaki etkisini ve karşılıksız sevgisini ve sonsuz güvenini ve mücadelesini göreceksiniz. Kadınlar ve anneler, yaşamın güzellikleri, serçelerini şahine çeviren varlıklar.
Bir Batılı düşünürden bir mezhebi okumak ve hatta Şiiliği tanımaya çalışmak benim için farklı bir deneyim oldu. Heinz Halm, İslam ve Sami halkı konularında çalışmalar yapmış, Şia konusunda özel bir uzmanlığa sahip bir yazar ve düşünür.

Doğrusu Şia ile ilgili ilk kitabımı bir Batılıdan okuyacağımı hiç düşünmemiştim.

Yazarın bu kitabı, Şia ile ilgili oldukça temel düzeyde bilgiler içeren bir eser. Kitap, İran tarihinden veya siyasetinden bahsetmiyor aslında, daha çok geleneksel Şia'nın düşünce yapısı anlatılıyor.

Beş bölümden oluşan kitabın birinci bölümü, Ali ibn Ebi Talib ile başlıyor ve süreç on iki imamla devam ediyor. Lakin, bu bölümdeki anlatımlar bence yeterince içerikli olmadığı gibi yüzeysel kalıyor. Şia'nın zincirle dövme ve yas törenlerini içeren ikinci bölümün de ise, ritüellerin çıkış felsefesi anlatılırken bir Şii devleti olan Safevilerin siyasi süreçteki geleneksel etkileri irdeleniyor. Üçüncü bölümde, Mollalar İslam'ında içtihat konusu işlenirken mollaların gücünün temelleri sergileniyor. Dördüncü bölümde, devrimci Şia ve İran devriminin kısa bir hikayesi anlatılıyor. Beşinci bolüm de ise İran dışındaki Şiiler 'in kısa bir tanıtımı yapılıyor.

Yazar, "Şia kendi içinde devrimci değildir"(s.79) derken bir anlamda İran devriminin geleneksel Şia'nın modern bir yorumu olduğunu dile getirir ve Şii devrim ideolojisinde de, solcu entelektüel Âl-i Ahmet'in ve sosyolog Ali Şeriati'nin oldukça etkili olduğunu belirtir. ( s.81)

"Asırlar boyunca acı ve sabır idealini önemseyen ve ayaklanıp isyan etmeden sessizce sabreden Şiiliği tanıma adına başlangıç sayılacak bir kitap.
20.03.2022

Serinin ikinci kitabı, ilkinin bıraktığı yerden başlar. Aslında ilkinin daha geniş bir şekilde tekrarı da diyebiliriz. Şirketokrasi'nin insanlığa yaşattığı kabusu ülke ülke bulacaksınız bu kitapta. Birilerinin konforlu hayatını devam ettirmesi için milyonlarca insanin nasil bir bedel ödediğinin itirafıdır bu kitap. Asya ülkelerinden, Latin Amerika'ya, Ortadoğu'dan, Afrika'ya oynanan oyunlar, darbeler, petrol için yapılan savaşlar, yoksulluklar, yok olan insanlık, şirketlerin hegomonyası, çevrenin ve ekolojinin çıkarlara kurban verilmesi, STK'lar ve daha bir çok konu.
Bildiğimiz ve tahmin ettiğimiz bilgiler olsa da, bu konuda çalışmış bir ekonomik tetikçiden bunları okumak sanırım daha etkili oluyor.