Toplam yorum: 3.081.027
Bu ayki yorum: 705

E-Dergi

Namık ÖZGEÇİT Tarafından Yapılan Yorumlar

07.06.2006

Metal Fırtına kitabının kazandığı başarı üzerine, ilkinin devamı olmak üzere kurgulanmış bir roman. Ancak gerek kurgusu, gerekse anlatımı açısından ilkiyle karşılaştırılabilecek bir başarıya sahip olmadığını kanaatindeyim. İlk kitap; Amerika’nın dünya enerji kaynaklarını kontrol etmek maksadıyla; Afganistan ve Irak’ta icra ettiği harekatın devamı niteliğinde Türkiye’yi işgal etmek istemesi üzerine kurgulanmıştı. Konusu güncel ve ilginç idi. Amerika’nın düşman olması gibi, birçok kimsenin telaffuz dahi etmeye cesaret edemeyeceği bir düşünceyi ortaya koymuştu. Ancak bu kitapta, hikaye genellikle Amerikan filmlerinden alışkın olduğumuz bir şekilde kurgulanmış: ‘’Amerika düşman değildir, sadece kendi şahsi çıkarları doğrultusunda hareket eden birtakım kötü niyetli insanlar, durumu bu hale getirmiştir.’’
Hikayede çok önem taşıyan ayrıntılar, yeterince mantıklı bir altyapıya oturtulmadan, üstünkörü bir anlatımla geçiştirilmiş olması da kurgunun iskeletini zayıflatmıştır.Örneğin taarruz helikopterinin ortaya çıkması, Asteğmen Selçuk’un laboratuardan dışarı çıkmamış olmasına rağmen, bakan ve bürokratların bulunduğu yerler dahil her şeyi sadece dikkatsiz konuşmalardan öğrenmesi gibi.
Anlatım açısından inceleyecek olursak; Mert Han ile Tracy’nin Houston’a doğru yol aldığı esnada otoyolda uğradıkları saldırı ve devamında meydana gelen çatışmalar başarılı bir şekilde ifade edilmiş. Ancak, bunlar da Amerikan polisiye filmlerinin çatışma sahnelerini anımsatmakta.
Sonuç olarak ilk kitabın kazandığı başarının etkisiyle ve ticari kaygıyla yazılmış bir kitap olduğu kanaatindeyim.
18.12.2005

Bu kitabı okumakta biraz geç kalmışım. Bundan sonra okumak isteyenlere de tavsiyem konu ile ilgili çok daha güncel kitaplar bulmalarıdır. Anlatılanlar artık herkesin bildiği ve konuştuğu şeyler. Ancak; Prof. Mahir KAYNAK ‘ın bazı düşünceleri ve öngörüleri var ki, röportajın yapıldığı tarihi dikkate aldığınız zaman, ilginç sayılabilecek hale geliyor. Prof. Mahir KAYNAK ‘ın bazı düşüncelerine katılmayabilirsiniz. Ama size değişik bir bakış açısından bakmayı öğretecektir. Sayın hocanın kitap veya bu tür röportajlarını artık daha büyük bir dikkatle takip etmeyi isteyeceksiniz. Beni bu şekilde düşünmeye sevk eden düşünce ve öngörülerinden birkaçını aşağıya çıkardım. Eminim size de ilginç gelecektir.

‘’ Türkiye’de bu siyasi yapıyı değiştirmek isteyenler, iki partiyi barajın altına atmak isteyenler, Cem Uzan’ ı sürmüşlerdir.Genç Parti olmasa hem DYP, hem MHP barajı aşar, Mecliste 4 parti olur, AKP mutlak çoğunluğu yakalamaz.’’

’’ Türkiye’de siyasi manzaranın değişmesinin tek yolu ekonomidir. Baktığınız zaman hükümet büyük bir halk desteğine sahiptir, icraatlarından şikayet yoktur. Ve muhtemelen 28 Mart seçimlerinde daha büyük bir oy oranıyla mahalli seçimleri kazanacak ve güvenini sağlayacaktır.’’

‘’Buradaki (Irak’ taki ) demokrasiler , görünür gelecekte ideolojik farklara dayanmayacaktır. Irk ve din temeline dayanacaktır. Buradaki demokrasi dediğimiz şey aslında barışı değil, çatışmaları tahrik edecektir. Bizim anladığımız manada farklı çözümler üreten siyasi partilerin ortaya çıkması söz konusu değildir.’’

‘’Angela Merkel’in Türkiye’ye imtiyazlı ortaklık statüsü tanıyalım dedi. Türkiye infial etti. Oysa Merkel, kendileri de Rusya’yı nazarı itibara aldığı için ve böyle bir ittifakı göz önünde tuttuğu için, Türkiye’nin Avrupa Birliği dışında olması ile Rusya ittifakının bir alternatifi olarak ortada durmasını istiyor.’’

‘’ ABD ile Avrupa bu projede ortak hareket ederse, Avrupa’nın ağırlığı biraz artar ama sonuç olarak ABD askeri üstünlüğünü devam ettiriri. Belki bu Çin ile Rusya ‘yı yakınlaştırır.’’

NOT: Röportaj tarihi: Şubat 2004
09.12.2005

Ben; bu hikaye içersinde, topluma verilmek istenen bir mesaj arayan ve özelliklede Türk toplumunun cinsellik konusundaki düşüncelerini bu kitap vasıtasıyla eleştiri konusu yapmaya çalışan insanlara şaşırıyorum. Kız, yazarlığa adım atmak istemiş ve reklamını yapabileceği en kolay yöntemi bulmuş: Sadece bir porno filme konu olabilecek hikaye. Çünkü cinsellik sadece bizim toplumumuzda hassas olan bir konu değil, her toplum içersinde muhafazakar olanlar da var, olmayanlar da. Tartışma yaratma potansiyeli olan bir konu. Diğer toplumların da bu konuda bizden farklı bir yanı olacağını zannetmiyorum. Bu konunun gelişmişlikle veya eğitim seviyesiyle de ilgisi yoktur. Hiçbir toplumda, 13-15 yaşlarında bir kızın, birçok kimseyle, defalarca (ve normal olmadığı düşünülebilicek bir biçimde) ilişkiye girmesi doğru bulunmaz. Ancak herkesin ve özellikle de cinsel deneyimi az olan genç yaştaki insanların ilgisini çeker.
Dikkati çekmiştir: baştan beri konunun yaşanmış bir olay değil ‘’hikaye’’ olduğunu iddia etmekteyim. Yazarın ikinci kitabında ‘’cinselliğe daha az yer vereceği’’ haberleri bunu doğrulamaktadır. Çünkü ‘’Dikkat çekme etkinliği’’ oldukça başarılı bir biçimde yürütülmüş ve artık sona ermiştir.
Bu hikayenin: ‘’ ailesinden ve arkadaşlarından ilgi görmeyen bir kızın toplumsal davranışlarının irdelenmesi, toplumun ve ailelerin bu konuya dikkatini çekerek, alabilecekleri tedbirleri düşünmelerine yardım etmek. ‘’şeklinde bir maksat güttüğü de söylenebilir ama bence bu saflık olur.
27.11.2005

Don Brown’ın romanlarında beni en fazla etkileyen şey: bilimsel gerçekleri, efsaneleri, siyaseti öyle güzel harmanlayıp mantıklı hale getirerek sunuyor ki, insan hem anlamak için zihnini biraz yoruyor ve hem de hikayenin bir kurgu olduğunu da bilmesine rağmen, gerçek yaşamda her an karşısına çıkabilecek gerçekler olarak algılayabiliyor. Verdiği bilgiler, insana bir şeyler öğrettiği gibi kurgunun inandırıcılığı da arttırıyor. Üstelik tüm bunlar, bir polisiye maceranın içine sığdırılıyor. Ama Da Vinci Şifresi, Melekler ve Şeytanlar ve Dijital Kale romanlarından sonra İhanet Noktası doğrusu beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Aslında bu hikayede de bilimsel gerçekler ve Amerikan iç siyaseti çekişmeleri var ancak bu defa inandırıcılığı biraz zorluyor.
Romanın ilk yüz sayfasını -sadece başkanlık seçimlerini etkileyecek büyük bilimsel buluşun ne olduğunu merak edip - hikayeye hiçbir katkısı olmayan anlamsız mekan değiştirmelere sinirlenerek, okudum. Arkasından meteorun ve uzayda yaşam olduğunu kanıtlamak için abartılı bilimsel bilgiler geldi. En kötüsü de; bu bilgilerin özenle seçilip bir araya getirilmiş iken; uzaydaki yaşamın olmadığını kanıtlamak için - ki hikayenin can alıcı noktasını oluşturuyordu - ortaya konan bilgilerin yeterince özenli olmamasıydı.
Belki beklentim biraz fazlaydı, ama bu kitabın öncekilerden iyi olmadığını kesinlikle söyleyebilirim.

06.03.2005

Her şeyden önce yazarı konuya dikkat çekme çabasından dolayı kutluyorum…Kitabı okuduktan sonra bu konuda fert olarak ne yapabilirim diye düşünmeye başladım.
Konuştuğumuz dili öyle yozlaştı ki, günlük konuşma dilinde kullandığımız kelime sayısı İngilizce ve Fransızca için binlerle ifade edilirken biz birkaç yüzlerde kalabiliyoruz. Sonra da kavramları ifade etmek için yabancı kelimelerin yardımını alıyoruz.
Ben şu an dilimize yerleşmiş kelimelerin, yeni kelimeler ile değiştirmenin çok uygulanabilir olduğu kanaatinde değilim.(Yazarın üniversite kelimesi yerine evrenkent kelimesini kullanma düşüncesi gibi..) Bu saatten sonra ‘’ televizyon’’ ve ‘’radyo’’ kelimeleri yerine sadece Türkçe değil diye başka uydurma kelimeler kullanmak fayda sağlamayacaktır. Ancak yeni kavramlar için dilimize kazandırabileceğimiz yeni kelimeler olduğu düşüncesindeyim. ‘’ dizüstü’’ ve ‘’ bilgisayar’’ kelimeleri buna çok güzel birer örnektir. Gelin bundan sonra, bilgisayar dünyasında yeni sayılabilecek bir kavram olan ‘’Flash memory’’ veya ‘’ DataTraveler ‘’ yerine Türkçe bir kelime kullanalım.( Hangi kelimeyi kullanmamız gerektiğini soruyorsanız. Ben de bilmiyorum..Fikri olanlar bu ortamda ifade etsinler. Ancak en doğrusu ona Türk Dil Kurumunun kara vermesi gerektiği inancındayım. Bir Anayasal kurumun çalışanları olarak, maaş almaktan başka şeyler de yapmaları gerekir.)