Sarıkamış, askerin soğukla imtihanı. Sarıkamış, yokluk içinde bir tarih nasıl yazılırın kitabı. Askerimiz bu harekatta, soğuk, yokluk, hastalık ve Ruslarla mücadele etmiştir.
93 Harbinden (1877-1878) sonra Ayastefanos antlaşması ile Kars'la beraber Ruslara savaş tazminatı olarak bırakılan Sarıkamış, 38 yıl esaretten sonra 1914- 1915 cihan harbine sahne olmuş ve Sarıkamış kuşatması bir facia ile sonuçlanmış, 90.000 askerimiz donarak şehit olmuştur. 1918 yılında Rus Bolşevik İhtilali sonrası Ruslar çekilerek yerlerine Ermenileri bıraktılar. Ermeniler bölgede büyük katliama sebep oldular, yerli halka zulmettiler. Bu zülüm 1920 Ankara hükümetinin kurulmasına kadar devam etmiş, bu 2 yıl zarfında Sarıkamışlı Müslüman Türkler 30.000 den fazla şehit vermişler, bir o kadar da yaralı olmuştur. Son olarak 29 Eylül 1920 tarihinde Anavatana kavuşmuştur.
Roman, Balkan harbinden dönen ordunun İstanbul camilerinde fazla dinlenmeden gemilerle Trabzon limanına, oradan Erzincan üzerinden Erzurum’a, oradan da Oltu üzeri Sarıkamış’a yaya yolculuğunu anlatıyor. Mevsim Kasım ayı. Eli tüfek tutan herkes Ruslarla ölüm-kalım harbindeyken sınır birliklerinde cephane tükenmesi konusu ‘120’ filmi ile bir bölümü filme alınmış olan farklı yer farklı rakamlarda roman içinde yer almış.
Sarıkamış, Türk askerinin karla ve yoklukla imtihanı. Yorgunluğa, açlık ve sefalete rağmen cepheye koşanların ve tüfeğine yaslanıp biraz dinleneyim derken, terli bedenlerinin üç dakika içine donduğu, ailesini, eşine ve çocuklarını bir daha hiç göremeyen yüreği vatan sevgisiyle dolu insanımızın fedakârlığı ve mücadele azminin romanı.
1914-1915 Sarıkamış harekatı bir dram değil kahramanlık destanıdır. Tarih hiçbir zaman 90 yıl sonra yargılanamaz ama şehitler anılmalıdır. O gün bu harekatta evinden şehit vermemiş aile hemen hemen yoktur. Milletlerin hafızalarından bazı yer adları adeta mermere kazınmış gibidir. Sarıkamış harekatı, her türlü imkansızlıklar içinde, kırık bir ümidi gerçekleştirmeye yönelik, sonu hazinle biten bir harekattır. Bu harekatta askerimiz Rus’tan çok tabiat ile mücadele etmiştir. (s.5)
Kitabın amacı, tarihimizdeki bu hazin harekatın nasıl gerçekleştiğini anlatmak, askerimizin hem tabiatla, hem de Ruslarla olan mücadelelerini gözler önüne sermek ve Sarıkamış şehitlerimizin hatırlanmasını sağlamaktır. (s.7)
Gerçekten Sarıkamış’ta nice hüzün dolu sahneler yaşanmıştır. İnsanın yüreğini yakan olaylar vardır. İşte bu kitap da hüzün dolu bir sahneyi canlandırmaktadır.
Roman, Mehmet Akif’in şu beyitleri ile başlıyor:
“Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım
Elemim bir yüreğin kârı değil, paylaşalım
Ne yapsın ye’simi kahreyleyeyim bilmem ki,
Öyle dehşetli muhitimde dönen matem ki!
Ah karşımda vatan namına bir kabristan
Yatıyor şimdi… Nasıl yerlere geçmez insan…” (s.11)
Kuru ve çatlamış dudaklarda Şu türkülerde söylenir:
Denizin dalgasına/Kapının halkasına
Ben yolladım yârimi/Urusun kavgasına (s.13)
Erzurum’da bir kuş var
Kanadında gümüş var
Yârim gitti gelmedi
Elbet bunda bir iş var.” (s.51)
Arlarda yatarlar şerefli şanlı
Kimisi vurulmuş nur yüzü kanlı
Kimisi nehcivan, taze nişanlı
Boynu buruk, melül, gözü yoldadır
Yollara düşenin gelmedi sesi
Analar ah çeker atalar yası
Yad değil bunlar hep ciğer paresi
Acep bilen var mı ne ahvaldedir. (s.232)
“Ben yârin kapısını bekleyen gamlı bir bekçiyim. Onun canının yanında benim canımın bir kıymeti yok. Ben ki, o uyusun diye uykusuz kalamaya razıyım. Ben gecenin arkadaşıyım. O ise gündüzün… Ben gökte milyonlarca yıldızın biriyim ki,
Her an yitip gitmeye adayım. Ama o bir ay parçası… Bir mehtap… Ben zorlu yolların, tozlu ve dikenli yoların yolcusuyum. Karlı dağların, karlı yolların yolcusuyum. Ben ki hazan mevsimine dönmüşüm, onun başında esen bahar yelleri var. O, bir gonca gül. Ben ise, artık sararan ve son yaprağı da düşmek üzere olan koca bir çınarım. Figan içinde yaralı bir bülbülüm. O bir ceylan, çayır çimen içinde gezinen. Ben ise yabani çiçekler gibi hep uçurum kenarlarında bitmişim. Beni rüzgar, yağmur kar, boran hırpalamış, o ise daha seher vakti çiğ damlacıkları üzerinde olan bir nergis… Bir kardelen…
Cephe yollarında sevda çekmek olmaz. Cephe yollarında sevdalar kısa olur. Bir gün, bir gece uzunluğunda olur. Gün ışığında sevdalar biter. (s.202)
Acı ve keder, gece büyürdü. Gecenin en koyu anında acılar daha da koyulaşırdı. Hüzün hep bu saatlerde mayalanırdı. (s.230)
Sarıkamış harekatı tarihimizin en beyaz destanı/dramı. -50 dereceye düşen soğukta kırılan, soğuk ve buzlu rüzgardan etleri dökülen, amansız ve acımasız emirlere göğüs geren, her şeyin bittiği noktada bu kez tifo ve dizanterinin pençesinde can çekişen ‘Mehmetçiğin’ dillere destan kahramanlığı ve fedakarlığıdır. Hazırlıksız kimi de sıcak memleketlerden gelmesi sebebiyle üzerlerinde yazlık kıyafetler, ayaklar çarıksız, olanlar ise giyilmeyecek durumda. Her kar tanesinde bir Mehmetçik daha yere düşüyor. Kar hem kefen oldu hem kabir oldu memleketin cefakar evlatlarına.
Sineler buz tutmuş ayazda,
Bülbül figan eyler güller niyazda
Ağıt anlatamaz duyguda sazda,
Hür vicdanlar kıştı Sarıkamış’ta.