Toplam yorum: 3.082.178
Bu ayki yorum: 1.858

E-Dergi

muftuihsan Tarafından Yapılan Yorumlar

11.03.2010

Hıristiyan dünyasında İslamiyet ile ilgili yoğun bir araştırma faaliyeti olmasına karşılık, İslam dünyasında Hıristiyanlıkla ilgili çok az çalışma yapılmaktadır. Dört milyona aşkın Müslüman Türk’ün Avrupa’da çalışıp Hıristiyan kültürü ile yüz yüze gelen bu insanlara tarafsız bir şekilde Hıristiyanlığın ne olduğunu öğretmeyip, bu konuda onları misyoner propagandalarından etkilenebilecek şekilde bilgisiz bırakmak, Avrupa Topluluğu’na girildiğinde şimdikinden daha fazla haşir neşir olacağımız insanların kafa yapıların, inançları ve kültürleri hakkında bilgimiz olmadan bunlarla birleşmek ne kadar doğru olur? Dış yüzü ile çok medeni görünen Hıristiyanlar iç aleminde acaba nasıldır? Hıristiyanların kendi geleneklerine ilişkin yargıları ne kadar doğrudur?
2 milyarı aşkın nüfusuyla mensuplarının sayısı bakımından dünyanın en büyük dini olan Hıristiyanlık ve ehl-i kitaptan olan Hıristiyanları ne kadar tanıyoruz? Dört İncil ile Hıristiyan mezhepleri arasındaki farklılıklar nelerdir?

‘Misyonerlik’ adlı çalışması ile tanıdığımız Kıymetli Şinasi Gündüz Bey'in işte bu çalışması Hıristiyan tarihini, temel öğretilerini ve ibadet anlayışlarını ana gövde Hıristiyan kiliselerinin algılamalarını ve Hıristiyanlığın kutsal metinleri bağlamında ele alıp incelemektedir. Ayrıca Hıristiyanlıktaki mezhepleşme süreci ve geçmişten günümüze temel ayrılık konuları da irdelenmektedir.(s.10)
Hz. İsa’nın kimliği konusunda mevcut kaynaklar bize iki farklı İsa tipolojisi sunmaktadır. Bunlardan ilki Yahudi toplumu içerisinde doğan, bir Musevi olarak yaşamını sürdüren ve toplumdaki inançsızlıklarla ahlakî zafiyetlere karşı mücadele eden ‘tarihsel İsa’, diğeri ise Hıristiyan inancına konu olan teslisin ikinci unsuru, ilahi oğul İsa Mesih’tir.(s.17)
Hz. İsa’nın halka yönelik mesajlarını üç ana noktada özetlemek mümkündür:
Bunlardan ilki, insanları Tanrı’nın Krallığı’na davet etmektir. Bu davet, Tanrı’nın emir ve yasaklarına bağlanmak suretiyle ona iman etmeyi ve yaklaşan hesap/yargı gününe karşı hazırlıklı olmayı içermektedir. İkincisi, Musa hukuku olarak da adlandırılan ilahi yasalara ya da haram helal kurallarına sıkı sıkaya bağlanmakla ilgilidir. Üçüncü husus ise, toplumda özellikle din adamları ve yöneticilerle ilişkili olarak görülen ahlaksızlıklara karşı mücadeledir.(s.20)
İncillerdeki anlatıların tarihsel gerçekliğine ilişkin şüphelerde, İnciller arasındaki farklılıklar her zaman önemli bir etken olmuştur.(s.52)
Teslis inancı nedeniyle Hıristiyanlık, Hıristiyan olmayanlarca sıklıkla çok tanrıcılıkla ya da monoteizmden uzak bir tanrı düşüncesine sahip olmakla suçlanmıştır. Ancak Hıristiyanlar bu ithamları şiddetle reddetmekte ve teslisin kesinlikle tek Tanrı inancını içerdiğini ısrarla vurgulamaktadırlar.(s.65)
Hıristiyan inancında Oğul’un taşıdığı fonksiyonel özellikler açısından şu üç husus dikkat çekicidir: Yaratılışta aslî unsur olma, kurtarıcılık ve yargılayıcılık.(s.67)
İsa’nın acı çekerek çarmıha gerilmesi ve ölmesi, Hıristiyan geleneğinde anahtar bir öğretidir.(s.84) Dolayısıyla haç, kurtuluşun sembollüdür.(s.87) Bir başka açıdan Mesih İsa’nın çarmıhta ölümü, insanlığın Tanrı’yla barışmasını simgeler. Zira günahkar insan, Tanrı’yla barışık olmayan insandır. Mesih, çarmıhta akan kanı ve ölümü aracılığıyla insanlığı günah ve ölüm illetinden kurtarmış, dolayısıyla onların Tanrı’nın huzuruna ‘kutsal’, lekesiz ve kusursuz olarak çıkmalarına imkan sağlamıştır. (s.88)
Hıristiyanlıkta bilgelik, akıllı olmak, güç, bilgi, dindarlık ve Tanrı korkusu Kutsak Ruh’un insana yönelik yedi armağanı olarak tanımlanır.(s.93)
İnsanlarla ilişkiler açısından birçok dinde vurgulanan ve ‘altın kural’ olarak adlandırılan “Başkalarının size nasıl davranmasını istiyorsanız siz de onlara öyle davranın” ilkesi, Hıristiyan kutsal kitabında da vurgulanmaktadır.(s.94)
Hıristiyanlığın günaha ilişkin en dikkat çekici özelliği, aslî ya da ‘ilk günah’ konusundaki yaklaşımıdır. Tekvin kitabında anlatılan Adem’in cennette işlediği ilk günah nedeniyle, günahın bütün insanlara geçtiğini ya da soyundan gelen tüm insanlığın Adem’in günahına bir şekilde ortak oldukları vurgulanmaktadır.(s.95)
İncillere göre İsa’ya en önemli emrin ne olduğu sorulduğunda, ‘Rabb’i bütün kalbinle seveceksin’ demiştir. İkinci emrin ne olduğu sorulduğunda ise, ‘komşunu kendin gibi seveceksin’ diye cevap vermiştir. Ayrıca o, yalnızca dostların ya da sevenlerin değil, düşmanların bile sevilmesi üzerinde durmuştur.(s.95)
Reform döneminin kuşkusuz en önemli ismi Martin Luther’dir. Luther, iman ve tövbe konusunda Kilise’nin anlayışını eleştirmekte, papalık ve kilise kurumunun bu alandaki aracı rolünü reddetmektedir. İman ve tövbenin kişi ile Tanrı arasında gerçekleşeceğine inanmakta ve günahın papa ve kilise tarafından bağışlanması geleneğine karşı çıkarak tövbenin ancak Tanrı tarafından kabul edileceğini vurgulamaktadır. Ayrıca ana dilde ibadetin önemine de dikkat çekmiştir. Öte yandan rahiplerin evlenmemesi yönündeki kilise kuralına da karşı çıkmış kendisi de evlenmiştir.(s.118)
Anglikan Kilisesi, daha ziyade millî vurgusuyla öne çıkan ulusal bir kilise olarak dikkati çeker. (Anglikan kilisesi, 1916 yılında İslâm dini hakkındaki soruların cevaplandırılması talebiyle şeyhülislâmlık makamına yaptığı başvurmuş ve kaleme alınıp resmî makamlarca Londra'ya gönderilen cevabı kitap olarak ‘Anglikan Kilisesine Cevap’ adıyla sadeleştirilerek Diyanet Yayınları arasında basılmıştır.)
Keşişlerin bağlı oldukları üç temel ilke vardır. Bunlar mutlak bekarlık, mutlak fakirlik ve mutlak itaat ilkeleridir.(s.160)
Kiliselerin yönü doğuya dönüktür. Kuşkusuz bu özellik, Hıristiyanlığın önce doğuda doğup, daha sonra batıya doğru yayılmasıyla yakından ilgilidir.(s.162)

Ayrıca ayrıntı isteyenlere ‘Yaşayan Dünya Dinleri’nin 3. bölümünde Hıristiyanlığın tarihsel gelişimi, inanç esasları, başlıca kiliseleri ve bunlara bağlı gelişen mezhepler ve Hıristiyan misyonerliği gibi konular, bu bölümde detaylı bir şekilde ele alınmıştır.
10.03.2010

Veda hutbesi ise ilahi vahyin bir özetidir. Ne acı bir durum ki biz bu beyannameyi Kur’an gibi rafa kaldırdık. Onu duvarla baş başa bıraktık. Belki yaldızlı bir çerçeve ile astık, evimizi, işyerimizin bir köşesine…(s.11)

Kitap, Veda hutbesinin irad edildiği yere/mekanlara götürüyor öncelikle bizi. İlk bölümde Hac ve erkanı konusunda bizlere klasik ilmihal kitapları dışında anlam ve özlü bilgiler sunuyor. Hz. Peygamber’in her zaman olduğu gibi konuşmasına dua ile başlaması nedeniyle ibadetin özü olan duanın bize sunduğu psikolojik gücünden, yaralara merhem olan etkisinden, çölde kalmış kimselere su oluşu ile dinamizm, aktiflik ve hareket sağladığını hatırlatıyor. Yine Hz. Peygamber’in geliş gayesini vurgulaması nedeniyle tevhit ve şirk konusunu da okuyucuların dikkatine sunuyor.
İkinci bölümde Hutbenin içerdiği kutsal emanetler/dinlerin ortak amacı konusu da maddeler halinde işlendikten sonra emanet, kitap ve sünnet, takva konusu yer almış. Üçüncü bölümde faiz, cahiliye, şeytan, kadın hakları, kardeşlik, kölelik, zulüm ve nesi’ (ayların yerinin değiştirilmesi) başlığı ile kitapta yer almış. Dördüncü bölümde İslam’da insan hakları anlayışı, İslam hukukunda çeşitli hak hürriyet ve eşitlikler, Medine Şehir Devleti Anayasası, sonra Veda hutbesindeki mesajlar maddeler halinde verilmiştir. Kitabın sonunda 1981 İslam Konseyi tarafından hazırlanan ‘İslam’da İnsan Hak ve Hürriyetleri beyannamesi’; BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve Karşılaştırması, son olarak da ‘Veda Hutbesi’ tam metni okuyucuya sunulmuştur.

Ancak kitapla ilgili şu eleştirileri de belirtmek isterim:
a.Yazar Vehbi Ünal Bey ‘gözden geçirilmiş’ dese de bir daha gözden geçirilmeye ihtiyaç var. Çünkü fazlaca dizgi hatası, italik, yazım kuralı, numara ve sıralama hatası, devrik cümle göze çarpıyor. Ayrıca konu başlarındaki Veda Hutbesi bölümleri koyu renkli olsa daha dikkat çekici olurdu.
b. İstatistik bilgiler sürekli değişken bilgiler olduğu için verilen değerleri yıl ve zaman belirterek verilmesi daha sağlıklı olurdu.(s.96)
c.Kutsal emanetler/dinlerde ortak olan esaslar işlenirken ilk üçü başlık vererek işlenirken, son ikisi namusu ve malı muhafaza madde ve başlık olarak işlenmemiş.

Sizleri kitaptan altı çizili bölümlerle baş başa bırakıyorum:
Bugün insanımız kaybettiği değerleri, yitirdiği yerde araması gerekirken, bulmak istemezcesine başka hayaller ve rüyalar peşinde koşmaktadır. Oysa kendi kültürel mirasımızı anlayabilirsek, kendi öz değerlerimize dönebilirsek işte o zaman gerçeklerle karşılaşmış, başarıya ulaşmanın kapısını aralamış olacağız. Batı 19.yy. başlarında insan hakları konusunu yeni yeni gündemine alırken bizde insan hakları anlayışı ‘kul hakkı’ ifadesi ile yaklaşık 14 asır öncesine dayanmaktadır.(s.9)

Çağımızın en büyük problemi/ayıbı insana, insan olarak değer verilmeyişidir. Ve insanımızın da hak hukukunu bilmeden kimi zaman hak isteme adına anarşi çıkarması, kimi zaman da haksızlığa boyun eğmek zorunda kalmasıdır.(s.11)

Allah’la sözleşme, Hacerül Esved işte bu sözleşmeyi temsil etmektedir. İnsan Allah’la yaptığı fıtrat sözleşmesini(misak) ihlal etmiş ve Allah’ın sözleşme tazeleme çağrısını bir fırsat bilerek kefenini sırtına geçirip başı açık yalın ayak huzura gelip önce irfanını, sonra şuurunu yenilemiş düşmanına savaş açıp teslimiyeti kurbanıyla belgelemiştir. Şimdi ise Allah’ın evine özgürlük ve güvenlik yurduna gelip, Allah’la yeniden sözleşme yapacaktır.
Arafat, asla dönüştür. Masiyetten kaçıştır. Çünkü Arafat insanın yaratılışını ve yeryüzüne inmesini temsil eder. Arafat, mahşeri sembolize eder. Hesaplaşma yeridir. İnsan bu okyanusta hesap vermenin sancısını çekmektedir.(s.24)
Şeytan taşlamak şuursuz ve manasız bir hareket değil. Belki bunun yanında kendi nefsinde bulunan putları taşlamaktır. Azgın şeytanları temsil eden zalimleri taşlamaktır.

Dua mümine ümit, heyecan, huzur menbaıdır. Dua psikolojik bir kuvvet, sarsılmaz bir bağlılıktır. Kulun Rabbi ile baş başa kalarak dertleşmesi, O’ndan ricada bulunmasıdır. Dua, ızdırapları dindiren bir ilaç, yaraları saran merhemdir. Dua çölde kalmış, susuzluktan kavrulana sudur. Dua, dinamizm aktiflik ve yeniden harekettir. Geçmişe sorgu, istikbale çizgidir. Dua muhasebedir, yaptıklarını gözden geçirmedir. Rabbinden özür dileme, hatalarını anlama, kul olduğunun şuuruna varmadır. Dua, Rabbi katında acziyetin, Allah’a isyanın karşısında arslan kesilmenin timsalidir. Dua ile kul, acziyetin bilinci içinde hayata yeni bir adımdır. Günah işleyen kula yeni bir ümit, tevbe ve nedamet kapısıdır, hayata yeniden dönüştür.(s.25)
Dua, sorumluluktan kaçış değil, insan gücünün yetersiz kaldığı yerde sabır ve tahammüldür. Duayı kişinin çalışması ile elde edebileceği şeyleri tembellikten dolayı Allah’tan istemesi şeklinde görmemek gerekir. Hz. Ömer bir grup insana şöyle buyurur: “Sizden herhangi biriniz köşeye çekilip ‘Allah’ım bana rızık ver’ diye tembel tembel beklemesin. Pekala bilirsiniz ki; gökyüzü altın ve gümüş yağdırmıyor.”(s.26)

Sevgi alemin varlığına sebeptir. Sevgi varlığın özüdür. Yüce duyguların tezahürü olan varlığın çekirdeğidir. Sevgi özü ilahi olan kutsal değerdir. Bu öze başka bir şey kattığınız anda sevginin bu kutsal değerine düşürmüş olursunuz. Nasıl ki ibadetlerin halisi makbul ise sevginin de saf olması takdire şayandır. Bu kutsal değere en ufak bir menfaat kattığınızda hayatın esprisi yok olur. İnsanların ‘diğerine’ olan sevgisine, sevgiyi ölümsüzleştirecek şey, ruhların ülfet bulmasıdır. Yani onun ruhunda ve benliğinde kaybolmaktır. Sevgiyi hayat boyu canlı tutan veya ölümsüzleştiren şey işte budur. Yunus şöyle der: Yunus ölmüş deyu sela verirler/Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez.
Sevgi yürek işidir, yüreğin yaralanması hayat akışının sekteye uğramasıdır.

“Düşüncenin kuduz köpek gbi kovalandığı bir dünyada yaşıyoruz.” (Cemil Meriç)(s.138)

“Devlet reisi, tıpkı kalkan gibidir. Onun gerisinde savaş yapılır ve tehlike vukuunda ona sığınılır.” (Buhari, Müslim)(s.154)
08.03.2010

Çocuk yetiştirme konusunda kendinizi test etmek ister misiniz?
Çocuk yetiştirmede, istediğiniz sonucu alıyor musunuz?
Acaba bu konuda ne kadar yeterlisiniz?
Hatayı yapan hep çocuk mu? Yoksa siz de önemli hatalar yapıyor musunuz?
Çocuk eğitimiyle ilgili neler biliyorum? Çocuğumu ne kadar tanıyorum?
Çocuğunuzu tanımak için neler yapmalısınız?

İşte bu sorulara cevap ve aynı zamanda size yardımcı olacak kitaplardan birisine misafir oldunuz. Konu başlarına alınan ve konunun bir özetini/ana fikrini ifade eden alıntı cümleler ayrı bir zenginlik oluşturmuş. Ayrıca çoğu konu ile ilgili yaklaşık 125’e varan eserden faydalanılarak kitabın hazırlanması emek mahsulü olduğunu gösteriyor. Kitaba yöneltilebilecek tek eleştiri çok fazla teorik bilgiye yer vererek örneklendirme-daha önceki eserlerinde olduğu gibi-yapılmamış olmasıdır. Sizleri özet cümlelerle baş başa bırakıyorum:

Yapılan araştırmalar, huzurlu ve mutlu aile ortamında yetişen çocukların, okul ortamında daha başarılı olduklarını göstermiştir. Çocuğun okul başarısının temel nedeni, aile içi eğitiminin sağlıklı olmasıdır.(s.9)
“Çocuk, en etkili ve en kalıcı eğitimini aile ortamında alır. Uyumlu ve düzenli bir aile, iyi eğitim veren okul gibidir.”(O. Türkdoğan)(s.15)
“Çocuk, anne baba elinde bir emanettir. Mum gibi her şekli alabilir. İyi tohum ekilirse din ve dünya saadetine kavuşur.”(İmam Gazali)(s.20)
“Çocuk eğitimi, çocuğu iyi tanımakla başlar. Çocuğun davranışları iyi gözlenirse isabetli kararlar verilir ve etkili uygulama şansı doğar.”(D.L. Nolte)(s.25)
“Çocuğun en mutlu olduğu yer kendi ailesidir. Annenin şefkati, babanın sevgisi, kardeşlerin desteği çocuğa doyumsuz bir huzur verir. En olumsuz bir aile, ailesizlikten daha iyidir. Çocukların başarısı ve toplumun huzuru için aile desteklenmelidir.”(N. Birinci)(s.29)
“Bebekler, çocuklar ve gençler, aile hayatının sorumluluğunu ve neşesini artırırlar, birlik ve beraberliği perçinlerler. Çok zaman aile hayatı bunlar için sürer.”(Dr. L. Terr)(s.36)
“Çocuğun gelişim özelliklerini bilmeyen ve gelişimi izlemeyen anne ve babalar; çocuğu büyütürken ve onu eğitirken büyük zorluklarla karşılaşırlar.”(A. Songar)(s.39)
“Çocuğunuzu mutlaka emzirin. Bunda hem çocuk için, hem de anne için büyük faydalar vardır.”(A. Yörükoğlu)(s.50)
“Çocuklara hangi alışkanlıkların kazandırılacağını iyi planlayın ve bunu sabırla uygulayın. Çünkü büyüyünce alışkanlık kazandırmak çok güç olur.”(Y. Gonca)(s.52)
“Çocuklarına hayatın acı ve tatlı kurallarını öğreten aileler, çocuklarına satın alınamaz birer servet bırakmış olurlar.”(M. Bailey)(s.57)
“Çocukta Allah’a iman duygusu, ona engin bir huzur ve sonsuz bir güven verir. Çocuk allah’ı anladıkça, kendisini de anlamaya başlar.”(Z. Gündüzalp)(s.64)
“Çocuklara Allah’ı anlatmak güç değildir. Güç olan, nasıl ve ne şekilde anlatılacağıdır.”(A. Şahin)(s.67)
“Çocukta dinî duygu ve inanç kavramı ne kadar güçlü olursa, o kadar kendini güçlü hisseder.”(D. Hekker)(s.71)
“Çocuğa güzel bir isim ve terbiye verilmesi, onun anne ve babası üzerindeki haklarından biridir.” (Hz. Muhammed (sav))
“Çocuklarınıza yapmanız gereken davranışları özenle seçin. Sonunda yaptığınız sizin de hoşunuza gitmeli ki çocuğunuz da beğenebilsin.”(M. Ertuğrul)(s.81)
“Çocuklarınıza neleri yapmamanız gerektiğini düşünün. Öncelikle de kendinize yapılmaması gerektiğinden başlayın.”(R.Turan)(s.85)
“Hoşgörünün egemen olmadığı hiçbir eğitim başarıya ulaşamaz. Hoşgörüsüz çocuk eğitimi ise, hiç düşünülemez. Hoşgörüyü temel yapmayan aileler, karşılarında hoşgörüsüz bir evlat bulurlar.”(A. Yörükoğlu)(s.88)
“Çocuklara kendisini ifade etme ve ispatlama şansı verirseniz, ona hayatta kalma ve başarılı olma şansı da tanımış olursunuz.”(G. Jacquin)(s.93)
“Oyun ile çocuk birbiriyle bütünleşmiş iki kelimedir. Aslında çocuk da bir oyun demektir. Oyunsuz bir çocuk düşünülemez. Yapılacak şey, oyunun gücünü çocuğun eğitimine yönlendirmektir.”(H. Ertuğrul)(s.96)
“Bir çocuğa kazandırılacak en iyi davranışlardan birisi, beslenme ve sağlıkla ilgili alışkanlıklardır.”(N. Öztürk)(s.105)
“Güven duygusu kazanamamış çocuklar, hayata güvensiz bir gözle bakarlar ve hayatı güvensiz olarak yorumlarlar. Başarının sırrı çocuğa ‘güven’ duygusunu kazandırmaktır.” (R. Gerçekçioğlu)(s.109)
“Problemli bir çocuğa karşı şu üç davranış geliştirilmelidir: Çocuğunuzu iyi tanıyın, ona güven verin ve problemin kaynağını tespit edin. Bundan sonra çözüm çok kolay olacaktır.”(L.Cole)(s.118)
“Çocuksuz aileler, susuz ağaçlar, kokusuz güller ve neşesiz yapraklar gibidir. Çocuklar aileleri hayata bağlar, onları canlandırır ve ümitlendirir.”(M. Özsoy)(s123)
“Kendini güven içinde hissetmeyen çocuk, hem problem olur hem de problem yaşatır.”(C. Şahin)(s.129)
“Çocuklara doğruyu, iyiyi ve güzeli göstermenin yolu, çok zor değildir. Bu yol; Bilgi, istek, ve sabırla aşılır.(D. Gates)(s.137)
“Çocuk, Allah’ın insanlara verdiği bir lütuftur. Çocuk dövülmek için değil, sevilmek için verilmiştir.”(M.Akif Ersoy)(s.142)
“Bir ağaç çiçek açarken korunursa, güzel ve tatlı meyveler verir.” (B.Sami Özbalcı) (s.150)
“Çocuğun hayatı kalıcı temel bilgiler üzerine kurulmalıdır.Yoksa elemden, acıdan ve istikrarsızlıktan kurtulamaz.”(İ.Ethem Başaran)(s.154)
“Çocuğuna dikkat eden, onun üzerinde titreyen ve onu olumlu yönde yönlendirmeye çalışan anne baba, çocuğuna bir dünya bağışlıyor demektir.”(A.Fuat Başgil)(s.158)
“Büyüklerinden tertip ve düzeni öğrenen çocuk, kendi hayatında da planlamayı ver düzenlemeyi öğrenir.”(C. Tokpınar)(s.164)
“Benim en bahtsız yönüm, çalışan bir annenin çocuğu olmaktı. Her sabah yabancı bir kadına dayanamayıp hırçınlaşırdım. Akşam anneme kavuşunca da şımarırdım. Kısaca, anne sevgisinden uzak, dağınık bir çocuk oldum. Şimdi, çocuğumu anne sevgisine doyurmak için çalışmıyorum.”(S. Alıcı)(s.168)
“Cinsellik eğitimi tabii ki gereklidir. Ancak, belli bir kural, ölçü ve edep çizgilerini taşarsa, insana olan saygı zedelenir,’mahremiyetin kutsallığı’ ortadan kalkar.”(J. Niguel)(s.178)
07.03.2010

Müslüman topluluklar arasındaki ihtilafların, ayrılıkların, daha doğrusu sevgisizliğin temeline inildiğinde, bunu diyalog eksikliğinden, yanlış anlamadan, habbeyi kubbe yapmaktan ve Müslümanları birbirine düşürerek güçlerini kırmak isteyen mihrakların çalışmalarından kaynaklandığı görülür. (s.5)
Bu çalışmada, İslam kardeşliğinin ortak noktaları, temel esaslarını dikkate sunulmaya çalışılmış, 1400 senedir halledilememiş ihtilaflı, tartışmalı konular tekrar gündeme getirilmemiştir.
Yapılacak ilk iş, ‘düşmanlık duygusuna’ düşmanlık beslemek, ihtilafı ortadan kaldırmaktır. Bu çalışma, birbirine yıllardan beri yanlış tanıtılan kesimler arasında köprü olarak görülmelidir. (s.7)
On iki imam tek tek tanıtılmaya çalışılmıştır:
1-Hz. Ali
2-Hz. Hasan
3-Hz. Hüseyin
4-İmam Zeynelabidin
5-İmam Muhammed Bâkır
6-İmam Cafer-i Sâdık
7-İmam Musa Kâzım
8-İmam Ali Rıza
9-İmam Muhammed el-Cevâd
10-İmam Ali el-Hâdî
11-İmam Hasan Askerî
12-İmam Muhammed Mehdî
Alevilik ve Bektaşilik konusunda Bediüzzaman’ın görüşleri ile bazı bilgiler aktarıldıktan sonra ‘Kardeşlik Yolu’ ve ‘İki Cihan Saadetini Kazanmanın Yolu’ ile konu nihayete bağlanmıştır.

İmam Zeynel Abidin’in oğlu beşinci imam Muhammed Bakır, babası için şunları söylemiştir: “Babam Zeynel Abidin, beş kimse ile arkadaşlık kurmamayı, konuşmamayı bana tavsiye etti. Onlar da şu kimselerdir: Beş kimse ile arkadaşlık kurup konuşmamayı tavsiye etti. Onlar da şu kimselerdir:
1.Fasık ile arkadaşlık kurma ki, kendisine en çok muhtaç olduğun zaman, sana yardım etmeyip yalnız bırakır.
2.Cimri ile arkadaş olma ki, kendisine en çok muhtaç olduğun zaman, sana yardım etmeyip yalnız bırakır.
3.Yalancı ile dost olma ki, yakını uzak ve uzağı yakın gösterip seni yanıltır.
4.Ahmakla arkadaş olma ki, sana yardım edeyim derken, zarar verir de farkında bile olmaz. Onun için, ‘akılsız dostun olacak yerde, akıllı düşmanın olsun’ derler.
5.Akrabası ile ilgisini kesen kimse ile arkadaş olma ki, bu gibi kişiler Kuran-ı Kerim’in üç yerinde lânete layık görülmüşlerdir. Düşün ki, akrabasına iyilik etmeyen kişi (ondan utanan, kendi gerçekliğinden utanan), sana nasıl iyilik edebilir?" (s. 96) (İmam Zeynelabidin)

İmam Muhammed Bâkır, oğlu Câfer-i Sâdık’a şöyle demiştir:
“Ey Oğulcuğum! Allah Teala üç şeyi üç şeyde gizledi:
1. Rızasını ibadetlerde gizledi. Onun için hiçbir ibadeti küçümseme! Belki onunla Allah senden razı olur.
2. Gazabını, günahlarda gizledi. O bakımdan, hiçbir günahı küçükseme, hor görme; umulur ki o küçümsediğin günah sebebiyle Allah gazaba gelir, seni cehenneme gönderir.
3. Allah evliyasını da insanlar içinde gizlemiştir. Hiçbir mümini küçümseme, hor görme! Belki o küçümsediğin kul, Hakk’ın velîsi olabilir.” (s.102)
“Dört şey vardır, azı da çok sayılır: Ateş, düşmanlık, fakirlik ve hastalık.”
“Amelsiz dua eden, yaysız ok atan gibidir.”
“İnsanların ilminin hepsini dört şeyde buldum. Birincisi, Rabbini tanımaktır. İkincisi sana ne yapmıştır, tanımaktır. Üçüncüsü senden ne istemiştir. Dördüncüsü seni dininden hangi şeyin çıkardığını bilmendir.” (Cafer-i Sadık) (s.107)
“Övebilmiş değilim, sözlerimle Muhammed’i,
Lakin Muhammed’le sözlerim pek değerlendi.” (s.156)
“Kibir, bele bağlanmış taşa benzer, onunla ne denizde yüzebilir, ne de havada uçabilirsin.” “Oturduğun yeri pâk et, kazandığın lokmayı hak et.” (H.Bektaşi Veli) (s.195)
“İnanmak akıl üzerinedir. Akıl bedende hükümdardır, iman da onun vekili ve yardımcısıdır. Hükümdar gitse, yardımcısı da kalmaz.”
“Mesela iman bir hazinedir; şeytan hırsız, akıl da bekçidir ve bekçi gitse, hırsız hazinenin içindekileri çalar.”
“Denilmiştir ki iman kuzu, akıl çoban, şeytan da kurttur ve çoban gitse, kurt kuzuyu yer. Yine denilmiştir ki, iman süt, akıl bekçi şeytan da köpektir; bekçi gütse köpek sütü içer.” (s.198)

Bektaşilik ve Alevilik ile ilgili şu değerlendirme ilginçtir:
“Bektaşilik bir tarikat olduğundan, bu yolağa giren, ilke ve kuralları benimseyen herkes Bektaşidir. Oysa, Kızılbaş-Alevilik soya bağlıdır. Ansı-babası Kızılbaş-Alevi olan yalnızca Kızılbaş-Alevidir.” (s.201)

Kitapla ilgili şu değerlendirmeyi yapmakta fayda var:
1.Hadis kaynakları konusunda daha seçici davranılması güzel olurdu. Çünkü kitapta öncelikli kullanılan Keşfü'l-hafâ, halk arasında hadis diye yaygın olan rivayetlerden hangisinin sahih hadis, hangisinin uydurma rivayet, vecize, atasözü, hikmetli söz olduğunu belirlemek amacıyla kaleme alınmıştır. Rivayetlerin alfabetik olarak düzenlendiği kitapta kısa metinlerin tamamı, uzun olanların ilk cümlesi kaydedilmiş, ardından bunların değerlendirilmesine geçilerek önce rivayetin bulunduğu kaynak, hangi sahâbî tarafından hangi lafızla rivayet edildiği gösterilmiş, hadisin merfû, mevkuf veya maktu, isnadının sahih, hasen, zayıf, mürsel ya da muttasıl olduğu belirtilmiştir. Aclûnî rivayetleri değerlendirirken çoğunlukla önceki âlimlerin görüşlerinden faydalanmıştır. (İA, 25/320)
Yine Ramuzü’l-Ehâdîs de, rivayetlerinin güvenilirliğine dair hadis alimlerinin kanaatlerini nakletmekle birlikte bazen kendisi de işaret veya istihare yoluyla hadislerin muteber olup olmadığı konusunda fikir beyan etmiş, bazı hadislere zann-ı galibe veya şahsi kanaatine göre muteber hükmü vermiştir. Alimlerin mevzu veya zayıf saydığı rivayetler hakkında farklı kanaat taşıyorsa bunu da belirtmiştir. (İA, 34/455)
2.Konu ile ilgili görüşleri sunarken perspektifi geniş tutmak, okuyucu yelpazesinin genişlemesi ile doğru orantılıdır.
3.Bilgileri sunarken ilmi, kaynağa dayalı ve karşı görüşlerle beraber sunulması kitaba daha bir ayrıcalık kazandırabilirdi.

Bu konuyu gündemimize getiren Kıymetli Burhan Bozgeyik Bey’e teşekkür ediyor, kitabın anlama ve diyalog için yardımcı ve başlangıç sayılabilecek bir kitap olduğunu belirtir hepinize hayırlı okumalar dilerim.
06.03.2010

İmam Zeyd. b. Ali’yi okumak için;
1.İmam Zeyd, dedesi Hz. Hüseyin ile aynı mücadele ve kaderi paylaştığı
2.İmam Zeyd, Ebu Hanife’nin sevdiği, görüştüğü ve mücadelesine fetva ve destek verdiği
3.Kurucusu olduğu Zeydiye mezhebi Ehl-i sünnete en yakın Şii mezhebi olduğu gibi birçok neden sayılabilir.
Konu ile ilgili daha önce yayınlanmış M. Ebu Zehra’nın 'İmam Zeyd’ adlı eseri, fıkhî yönüne ağırlık verirken; bu önemli kişiliği bize tanıtan İsa Doğan Bey’in eseri ise mücadelesi ile kelamî ve Kur’an tefsiri yönünü ağırlıklı olarak ele aldığını görüyoruz.
İmam Zeyd, zulme karşı verdiği mücadele ile sembolleşen ve müctehid seviyesindeki ilmi sayesinde Peygamber geleneğinin ender simalarındandır. Bu kitap, kalemi ve kılıcı şahsında bir araya getiren İmam Zeyd’i anlatmaktadır. Şimdi kitaptan önemli bölümleri aktarmak istiyorum:
Peygamberler, yaşadıkları toplumun yaşam biçimini değiştiren, yanlış olanı doğru olanla ortadan kaldıran devrimci şahsiyetlerdir.(s.24)
HAYATI/MÜCADELESİ:
Zeyd, babası öldüğünde 14 yaşındaydı. Babasında sonra yetişmesi ile kardeşi Muhammed el-Bâkır ilgilendi.(s.47) Zeyd b. Ali’nin kültür hayatındaki en büyük değişim ve gelişimin sebebi, belki de Vasıl b. Ata ile olan ilişkisi ve dostluğudur. Vasıl b. Ata zalim idarecilere karşı hurucu yani ayaklanmayı gerekli gören aktif bir bilim adamı idi. Ebu Hanife de onlarla birlikte idi.(s.60) Ailesinin teslimiyetçi anlayışı yerine hiçbir şeye kayıtsız kalmayan, hayatının her anında emr bil’l-maruf ve nehiy ani’l-münker yapan ve son derece hareketli bir dini ve sosyal hayatı benimsedi. Zeyd b. Ali, dinin istismar edildiği, haram ve helallerin karıştığı, ırkçılığın, adaletsizliğin, zulmün, sürgün ve esaretin, öldürme ve öldürtmenin yönetin esası haline geldiği bir devirde yaşamıştır. İktidarı ele geçirmiş bulunan zalim idareci ve yöneticiler, yönettikleri kişilerin ve halkın bilgili, kültürlü ve vasıflı olmalarını hiçbir zaman istememişlerdir.(s.76) Zeyd b. Ali’nin kafasında huruc ve isyan fikrinin yerleşmesini sağlayan pek çok önemli sebep vardır. Ancak bunlardan en önemlisi Emevilerin İslamî değerlere karşı duyarsız olmaları idi.(s.82) Zeyd b. Ali ve taraftarlarının Emevilerle olan mücadelesi, ilim sahipleri ile cahillerin mücadelesi idi.
Zeyd kolları sıvadı ve ilkönce Kufe'ye gitti. Bir kısım Ehl-i Beyt’in ileri gelenleri kendisini Kufelilere fazla güvenmemesi noktasında uyarmıştı. Lakin o, kesin kararını vermişti. Şiiler ona gelerek biat ediyordu. Kendisine uyarıların yapılmasına rağmen Zeyd, savaş alanı yolunda yürüyedurdu. Bu yolda on küsur ay, insanları kendisine biat edilmesine çağırarak yol aldı. Kıyamın 23 muharrem 122/739’da yapılması üzerinde dava arkadaşları¬nın ileri gelenleri ile birlikte karar verdiler. Emeviler, Zeyd ve taraftarlarına saldırmak için hazırlığını yapmıştı. Bu yüzden Zeyd, tespit edilen süreden bir ay önce savaşa başlamak zorunda kaldı. Taraftarlarını savaşa ‘Ya Mansur’ sloganıyla çağırdı. Fakat onun davetine vefa gösterenler 218 kişi idi. Oysa yalnız Kufe'den onbeşbin kişi ona biat etmişti. Lakin bu katılanlardan başka kimse icabet etmedi. Diğerleri zaaf gösterdiler ve yeminlerini de bozdular. İşte Zeyd hesap açısından böyle yetersiz bir sayıyla savaşa girdi. Nihayet savaşa girdiler, Emevi ordusunun bir kanadını bozguna uğrattılar ve onlardan 200’den fazla kişiyi katlettiler. Düşman, sayıca fazla olmakla birlikte bu inanmış ve sabırlı kişilerin göğüs göğüse kılıçla savaşmasından acze düştüler. Okçulardan yardım istediler. Oklarını Zeyd’in ashabına atıyorlardı, işte ancak oklarla onlara üstünlük sağladılar. Zeyd'in alnına da bir ok isabet etti ve o ok çıkarılırken ölümü oktan oldu. 15 bin kişilik Emevi ordusuna karşı kahramanca savaşmıştır.(s.98-108)
Zeyd ölünce nereye defnedileceği konusunda ihtilafa düştüler. Bazısı, ona demirden gömlek giydirelim, sonra da suya bırakalım dedi. Bazıları da başını keselim, sonra da ölülerin arasına atalım dediler. Bazıları da mezarlığa defnedelim dediler. Sonunda onların görüşü kabul edildi.
Bu işlemler yapılırken yanlarındaki Hintli bir köle vardı. Durumu haber verince Zeyd b. Ali’yi mezarından çıkarıp astılar, başına kırk nöbetçi diktiler ve bununla da yetinmeyerek yakmışlardır. Rivayete göre Zeyd b. Ali’nin nâşı 742 senesine kadar dört seneye yakın bir süre asılı vaziyette kaldı. Savaşın meşruiyeti varsa da dünya tarihinde zulmün böylesi de az görülmüştür. Bir milletin tarihi asla böyle şeylere tanık olmamalı. (s.119)
Hz. Hüseyin’in öldürülmesinden sonra bazı Müslümanlar büyük pişmanlık yaşadıkları gibi, Zeyd b. Ali’nin öldürülmesinden sonra da aynı pişmanlık içine düşmüşler, büyük bir vicdan azabı ve acı çekmişlerdir. (s.114)
KİŞİLİĞİ:
Zeyd b. Ali’nin siyasi hareketi, bir avam halka hareketinden daha çok, Zeyd’in etrafında toplanan ve onda ittifak eden, ilim, zühd ve takva sahibi kişilerle selef yöntemini benimseyen bazı kura ve fakihlerin hareketiydi. İslam tarihinde o bilim adamlarının Zeyd b. Ali ile birlikte ittifak ederek çağı ve düzeni değiştirmeye yönelik hareketleri ilk ve sondur. İslam tarihinde günümüze kadar ilim adamlarının ittifak ettiği böyle bir hareket olmamıştır.(s.130)
Ebu Hanife, Zeyd b. Ali’nin ayaklanışını Rasulullah’ın Bedir günündeki kıyamına benzetmiştir. Ona para ve silah yardımında bulunmuştur. Yanındaki insanlara ait emanetleri bırakabileceği bir kişi bulunmadığı için Zey b. Ali ile birlikte savaşa katılamamıştır. Savaşa niçin katılmadığını soranlara, yanında insanların emanetleri olduğunu, onları İbn Ebi Leyla’ya emanet etmeyi teklif ettiği halde, onun bunu kabul etmediğini ve bu yüzden emanetlerin kimlere ait olduğu bilinmeden ölmekten korktuğunu ifade etmiştir.(s.131)
GÖRÜŞLERİ:
“Kur’an, dört yönlü bir kitaptır: Bütün insanların bildiği helal ve haram yönü, alimlerin bildiği tefsir yönü, Arapların/Arapça bilenlerin bildiği Arapça yönü ve Allah’tan başka kimsenin bilmediği tevil yönü.”
“Dindar alimin gitmesi, dinde iyileşmesi mümkün olmayan müzmin bir sancıdır.”(s.315)