Müslüman topluluklar arasındaki ihtilafların, ayrılıkların, daha doğrusu sevgisizliğin temeline inildiğinde, bunu diyalog eksikliğinden, yanlış anlamadan, habbeyi kubbe yapmaktan ve Müslümanları birbirine düşürerek güçlerini kırmak isteyen mihrakların çalışmalarından kaynaklandığı görülür. (s.5)
Bu çalışmada, İslam kardeşliğinin ortak noktaları, temel esaslarını dikkate sunulmaya çalışılmış, 1400 senedir halledilememiş ihtilaflı, tartışmalı konular tekrar gündeme getirilmemiştir.
Yapılacak ilk iş, ‘düşmanlık duygusuna’ düşmanlık beslemek, ihtilafı ortadan kaldırmaktır. Bu çalışma, birbirine yıllardan beri yanlış tanıtılan kesimler arasında köprü olarak görülmelidir. (s.7)
On iki imam tek tek tanıtılmaya çalışılmıştır:
1-Hz. Ali
2-Hz. Hasan
3-Hz. Hüseyin
4-İmam Zeynelabidin
5-İmam Muhammed Bâkır
6-İmam Cafer-i Sâdık
7-İmam Musa Kâzım
8-İmam Ali Rıza
9-İmam Muhammed el-Cevâd
10-İmam Ali el-Hâdî
11-İmam Hasan Askerî
12-İmam Muhammed Mehdî
Alevilik ve Bektaşilik konusunda Bediüzzaman’ın görüşleri ile bazı bilgiler aktarıldıktan sonra ‘Kardeşlik Yolu’ ve ‘İki Cihan Saadetini Kazanmanın Yolu’ ile konu nihayete bağlanmıştır.
İmam Zeynel Abidin’in oğlu beşinci imam Muhammed Bakır, babası için şunları söylemiştir: “Babam Zeynel Abidin, beş kimse ile arkadaşlık kurmamayı, konuşmamayı bana tavsiye etti. Onlar da şu kimselerdir: Beş kimse ile arkadaşlık kurup konuşmamayı tavsiye etti. Onlar da şu kimselerdir:
1.Fasık ile arkadaşlık kurma ki, kendisine en çok muhtaç olduğun zaman, sana yardım etmeyip yalnız bırakır.
2.Cimri ile arkadaş olma ki, kendisine en çok muhtaç olduğun zaman, sana yardım etmeyip yalnız bırakır.
3.Yalancı ile dost olma ki, yakını uzak ve uzağı yakın gösterip seni yanıltır.
4.Ahmakla arkadaş olma ki, sana yardım edeyim derken, zarar verir de farkında bile olmaz. Onun için, ‘akılsız dostun olacak yerde, akıllı düşmanın olsun’ derler.
5.Akrabası ile ilgisini kesen kimse ile arkadaş olma ki, bu gibi kişiler Kuran-ı Kerim’in üç yerinde lânete layık görülmüşlerdir. Düşün ki, akrabasına iyilik etmeyen kişi (ondan utanan, kendi gerçekliğinden utanan), sana nasıl iyilik edebilir?" (s. 96) (İmam Zeynelabidin)
İmam Muhammed Bâkır, oğlu Câfer-i Sâdık’a şöyle demiştir:
“Ey Oğulcuğum! Allah Teala üç şeyi üç şeyde gizledi:
1. Rızasını ibadetlerde gizledi. Onun için hiçbir ibadeti küçümseme! Belki onunla Allah senden razı olur.
2. Gazabını, günahlarda gizledi. O bakımdan, hiçbir günahı küçükseme, hor görme; umulur ki o küçümsediğin günah sebebiyle Allah gazaba gelir, seni cehenneme gönderir.
3. Allah evliyasını da insanlar içinde gizlemiştir. Hiçbir mümini küçümseme, hor görme! Belki o küçümsediğin kul, Hakk’ın velîsi olabilir.” (s.102)
“Dört şey vardır, azı da çok sayılır: Ateş, düşmanlık, fakirlik ve hastalık.”
“Amelsiz dua eden, yaysız ok atan gibidir.”
“İnsanların ilminin hepsini dört şeyde buldum. Birincisi, Rabbini tanımaktır. İkincisi sana ne yapmıştır, tanımaktır. Üçüncüsü senden ne istemiştir. Dördüncüsü seni dininden hangi şeyin çıkardığını bilmendir.” (Cafer-i Sadık) (s.107)
“Övebilmiş değilim, sözlerimle Muhammed’i,
Lakin Muhammed’le sözlerim pek değerlendi.” (s.156)
“Kibir, bele bağlanmış taşa benzer, onunla ne denizde yüzebilir, ne de havada uçabilirsin.” “Oturduğun yeri pâk et, kazandığın lokmayı hak et.” (H.Bektaşi Veli) (s.195)
“İnanmak akıl üzerinedir. Akıl bedende hükümdardır, iman da onun vekili ve yardımcısıdır. Hükümdar gitse, yardımcısı da kalmaz.”
“Mesela iman bir hazinedir; şeytan hırsız, akıl da bekçidir ve bekçi gitse, hırsız hazinenin içindekileri çalar.”
“Denilmiştir ki iman kuzu, akıl çoban, şeytan da kurttur ve çoban gitse, kurt kuzuyu yer. Yine denilmiştir ki, iman süt, akıl bekçi şeytan da köpektir; bekçi gütse köpek sütü içer.” (s.198)
Bektaşilik ve Alevilik ile ilgili şu değerlendirme ilginçtir:
“Bektaşilik bir tarikat olduğundan, bu yolağa giren, ilke ve kuralları benimseyen herkes Bektaşidir. Oysa, Kızılbaş-Alevilik soya bağlıdır. Ansı-babası Kızılbaş-Alevi olan yalnızca Kızılbaş-Alevidir.” (s.201)
Kitapla ilgili şu değerlendirmeyi yapmakta fayda var:
1.Hadis kaynakları konusunda daha seçici davranılması güzel olurdu. Çünkü kitapta öncelikli kullanılan Keşfü'l-hafâ, halk arasında hadis diye yaygın olan rivayetlerden hangisinin sahih hadis, hangisinin uydurma rivayet, vecize, atasözü, hikmetli söz olduğunu belirlemek amacıyla kaleme alınmıştır. Rivayetlerin alfabetik olarak düzenlendiği kitapta kısa metinlerin tamamı, uzun olanların ilk cümlesi kaydedilmiş, ardından bunların değerlendirilmesine geçilerek önce rivayetin bulunduğu kaynak, hangi sahâbî tarafından hangi lafızla rivayet edildiği gösterilmiş, hadisin merfû, mevkuf veya maktu, isnadının sahih, hasen, zayıf, mürsel ya da muttasıl olduğu belirtilmiştir. Aclûnî rivayetleri değerlendirirken çoğunlukla önceki âlimlerin görüşlerinden faydalanmıştır. (İA, 25/320)
Yine Ramuzü’l-Ehâdîs de, rivayetlerinin güvenilirliğine dair hadis alimlerinin kanaatlerini nakletmekle birlikte bazen kendisi de işaret veya istihare yoluyla hadislerin muteber olup olmadığı konusunda fikir beyan etmiş, bazı hadislere zann-ı galibe veya şahsi kanaatine göre muteber hükmü vermiştir. Alimlerin mevzu veya zayıf saydığı rivayetler hakkında farklı kanaat taşıyorsa bunu da belirtmiştir. (İA, 34/455)
2.Konu ile ilgili görüşleri sunarken perspektifi geniş tutmak, okuyucu yelpazesinin genişlemesi ile doğru orantılıdır.
3.Bilgileri sunarken ilmi, kaynağa dayalı ve karşı görüşlerle beraber sunulması kitaba daha bir ayrıcalık kazandırabilirdi.
Bu konuyu gündemimize getiren Kıymetli Burhan Bozgeyik Bey’e teşekkür ediyor, kitabın anlama ve diyalog için yardımcı ve başlangıç sayılabilecek bir kitap olduğunu belirtir hepinize hayırlı okumalar dilerim.