Toplam yorum: 3.082.178
Bu ayki yorum: 1.858

E-Dergi

muftuihsan Tarafından Yapılan Yorumlar

18.02.2010

Kırk Hadis çalışmalarım için aldığım sizin de tanışma bahtiyarlığına erdiğiniz bu eser, çocuk eğitimi ile mütenasip hadislerin buluşturulmasıdır. Bu çalışma da, sevgi, şefkat ve merhamet kaynağı olan Hz. Peygamber’in söz ve davranışlarından hareketle çocuk eğitimine farklı bir bakış açısı getirilmiştir. Eğitimde ‘örnek gösterme’ en çok başvurulan metotlardan birisidir. Asıl örnek alınması gerekenden yola çıkarak böyle bir çalışma hazırlanmaya çalışılmıştır. Sahih rivayetlerin yanında ahkam ve akaide taalluk etmeyen konularda umumiyetle amel etmekte delil olarak kullanılan zayıf hadislerden de istifade edilmiştir. (s. 8-9)
Her ne kadar konu başlıkları belirtilmemişse de başlık yerine konulan hadis-i şerifler okununca yazıların başlık ve temaları ortaya çıkıyor. Şunlar en fazla dikkati çeken başlıklar olabilirdi:
1.Çocukla çocuklaşmak
2.Çocuğumuz İslam fıtratı üzere mi?
3.Çocuğa muallim olmak
4.Çocuğa dua etmek
5.Çocuk terbiyesi=Her gün yarım sa’ (ort. 3 kg) sadaka vermek demektir.
6.Çocuklara ikram ve güzel terbiyede bulunmak
7.Çocuklar için sarfetmek
8.Çocuklardan rızkı esirgemek
9.Çocuklara güzel isim koymak
10.Çocuğun hakları
11.Çocukla anne-baba arasını açmak
12.Çocuğa anne sütünün etkisi
13.Çocuklara derecelere/durumlarına (kız-erkek, çocuk-genç) göre davranmak
14.İlla Edep, illa edep
15.Çocuklara bir öpücük altın yerine geçer.
16.Çocuklara eşit davranmak
17.Çocukta memnuniyet duygusu
18.Fırtınada gemi sığınacak bir liman arar.
19.Küçüklere şefkat
20.Çocukları üzmek Peygamberi üzmek
21.Çocuk ve ceza
22.Çocuklara Peygamber, Ehl-i beyt ve Kur’an sevgisi vermek
23.Namaz ve çocuk
24.Çocukların namaza başlaması
25.Oruç ve çocuk
26.Çocukla oyun oynamak
27.Çocuk oyuncaklarının seçiminde dikkatli olmak
28.Çocuk ve selam
29.Çocuklara çirkin sözlerin etkisi
30.Anne-babasına dua eden çocuk
31.Çocuklara iyi muamele etmek
32.Çocukların arkadaş seçimi
33.Çocuklara şakadan da olsa yalan söylememek
34.Çocuklara yemek adabını besmele ile başlama, sağ elle ve önünden yemeyi öğretmek
35.Çocukların sofra adabını öğrenebilmesi için topluca yemeye alıştırmak
36.Çocuk ve temizlik
37.Afiyete vesile olan hususlar
38.Çocuk ve sporla yaşam
39.Çocukları küçük yaşta çalıştırmak
40.Çocuklar senin cennetin ve cehennemindirler.

Yine kitaptan altı çizili şu cümleleri de sunmak isterim:
“Hayatımda bütün hatalarım, anne terbiyesi görmeyişimden ileri gelmiştir.” J.J. Russo (s.39)

Salih peygamberin kavmi içerisinde onlara eziyet eden birisi vardı. Kavminden bir grup Hz. Salih’e gelerek:
-Ey Allah’ın peygamberi! Şu adama bir beddua etsen, dediler. O da:
-Gidin, sizin ettiğiniz ona yeter, diyerek karşılık verdi.
Bu adam her gün odun toplamaya giderdi. O gün de yanında iki ekmekle odun toplamaya çıkmıştı. Ekmeğin birini yemiş, diğerini de sadaka olarak vermişti. Odununu topladı ve sağ salim odunlarıyla beraber geri döndü. Kavmi, doğruca Hz. Salih’e gelerek:
-Adam sağ salim, başına hiçbir iş gelmeden geri döndü, dediler. Salih (as), adamı çağırtıp:
-Bugün ne yaptın? diye sordu. Adam:
-Bıgün oduna çıktığımda, yanımda iki ekmek parçası vardı. Birisini sadaka olarak verdim, diğerini de yedim, dedi. Salih (as.):
-Çöz şu odunları! dedi. Adam da hemen çözdü. Bir de baktılar ki, siyah bir yılan odunlardan birini ısırmış olduğu halde duruyor. Bunun üzerine Salih (as):
-Vermiş olduğu sadakayla bunu defetti, dedi. (s.50)

Nimet, şükürlü yaklaşım ister, şımarıklık değil. Şımaranlar; nimetin yapısını bozar ve cezayı mıknatıs gibi çeker. (s.53)

"İyi bir anne, yüz öğretmene bedeldir." "İyi evlatlar, iyi anaların meyveleridir." (s.69)

“Edep aklın sureti/fotoğrafıdır.” Hz. Ali (s.86)

“Ey Kabe! Seni bin sefer yıksam yine yapabilirim. Ama kırık bir kalbi asla!”Hz. Ömer (s.200)
"Sözün yolu uzun, fakat örneklerin kısa ve etkilidir." Romalılar (s.210)

“Sakın kötüyle arkadaşlık etme. Zira onun huyları sana da geçer. Sen de onun gibi olursun.” Hz. Ömer (s.221)

“Beş kimseyle arkadaşlık etme!
1.Yalancıyla arkadaşlık etme. İnanırsan aldanabilirsin. Çünkü o seraba benzer. Uzağı yakın, yalını uzak gösterir.
2.Ahmakla arkadaşlık yapma. Çünkü sana fayda vereceğim derken zarar verir.
3.Cimriyle arkadaş olma. Çünkü ciddi şekilde ihtiyacın olduğu zaman yardımını senden esirger.
4.Korkakla arkadaşlık yapma. Çünkü seni ele verir. Bir tehlike anında seni bırakıp kaçar, yalnız bırakır.
5.Günahkarla arkadaşlık kurma. Çünkü o seni bir lokmaya, hatta daha azına bile feda eder.” Cafer-i Sadık. (s.222)

“Tıp ilmini iki satırda topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa, hazımdadır. Yani kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve midene en ağır ve yorucu hal, yemek üstüne yemek yemektir.” İbn-i Sina (s.248)

Çocuklarımıza masumane aldığımız bebeklere dikkat: Anne babalar çocuklarına 'Barbie bebek'ler almaktalar. 'Barbie bebek', incecik, güzel, sarışın, özgüvenli, bağımsız, kendi başına yaşayan bir genç kızdır. Evli değildir, sadece erkek arkadaşı vardır. Üç katlı, çok modern, rahat ve şık bir evi vardır. Yemeklerini evinin verandasında yer, mutfağı geniş ve moderndir. Evinin önünde hız yapabilen gösterişli bir spor arabası vardır. Gardrobu çok zengindir. Günün her saati için birçok giysisi vardır. “Barbie bebek”, çalışmamaktadır, eğitimi de belli değildir. Paranın nereden geldiği belli değildir, ama bebek olduğu için herhalde anne-babası, ona bu rahatı ve lüksü sağlamaktadır. (s.185)

Şunları kitapta görmek isterdim:
a-Konulara birer başlık konulması
b-Faydalanılan eserleri kitap sonunda bibliyografya olarak sunulması
c-Keşfü'l-Hafa yahutta Büyük İslam İlmihali gibi kitaplardan hadis naklederken daha seçici olunması. Zira K.Hafa'da hadis zannedilen sözlerin hadis olmadığı da belirtilmiştir.

Emeği geçen Esan Gül Beye teşekkür ediyor, hayırlı hizmetler diliyorum.
16.02.2010

Kitap, önceki semavî dinlerde olduğu/olması gerektiği gibi İslam’da insanı dünya ve ahiret mutluluğuna eriştirecek Allah inancını konu edinmiştir. Zihni ve gönlü gerçeklere açık olan kimselere hitap eden eserde kainatın yaratıcısı ve yöneticisinin varlığını ispatlamanın yöntemleri hakkında bilgi verdikten sonra O’nun birliği konu edinilmiştir. Çünkü insan denen saygın varlık Allah’tan başkasına boyun eğemez. Ardından duygu ve düşüncelerimizle yönelip dua edeceğimiz yüce varlığın bize lütuf ve inayetlerini gösteren, aynı zamanda O’nun bizi kabul ediş mertebelerini yansıtan isimleri anlatılmış, son olarak da diğer inanç ve düşünce sistemleri karşısında İslamiyet’in ulûhiyyet anlayışını belli bir sistem çerçevesinde dile getiren ilahi sıfatlar bahsi işlenmiştir. (s.8)
İslam Ansiklopedisi için kaleme alınan ‘Allah’ ve ‘Esmâ-i hüsnâ’ maddeleri genişletilerek bu kitap hazırlanmıştır. (2/471-498; 11/404-418)

Allah tabiatın varlığını, birliğini, yetkin niteliklere sahip olduğunu göstermesi bakımından apaçıktır; fakat zatının duyu organlarımızla idrak edilememesi bakımından gizlidir. İslam bilginleri, Allah’ın zatının dünya hayatında duyularla idrak edilemeyeceği, bu idrakin ahirette gerçekleşeceği konusunda-bazı görüş ayrılıkları bir yana-fikir birliği içindedir. (s.21)
İnsanın düşünmemesi, kişiliğinden ve hürriyetinden yoksun kalması demektir. (s.23)
Marazî halleri ve psikolojik nevrozları inceleyen Freud, hastaların özel durumlarını bütün insanlığa teşmil etmiş, dolayısıyla temelsiz ve genelleyici bir felsefe benimsemiştir. İnsanoğlunun tarihte kaydettiği fikir ve duygu yükselişlerini, dini inanç, temayül ve hazları, ahlakî davranış örneklerini, yüksek insanî duyguları, aile bağlarını, sanat eserlerini vs. cinsiyet duygularına bağlamak, bunların neden ve sonuçlarını cinsiyetin neden ve sonuçları içinde eritmek kabul edilebilir bir yaklaşım değildir. (s.26)
İnsana mevcut ve mümkün bütün yanlışları öğretmek ve kaçınma yollarını göstermek elbette imkansızdır. Yapılması gereken şey, ona doğruyu öğretmek, doğrunun ölçüsünü vermektir.(s.26)
A.C. Morrison’un ‘Müsbet ilim yönünden insan, kainat ve ötesi’ kitabından aktarılan “Dünyanın en büyük laboratuarı” bölümü de okunmaya değer.(s.35)
Kur’an’ın başlangıç bölümünü oluşturan Fatiha suresinin her namazda birkaç defa okunarak tekrarlanmasının hikmetlerinden biri de, her halde tapınılacak, yardımı istenip sığınılacak yegane varlığın Allah olduğunu insanın zihnine ve gönlüne yerleştirmekten ibarettir.(s.47)

Peygamberimiz, tevhit dinine bağlı olmasına rağmen, Hıristiyanların Hz. İsa’ya insanüstü vasıflar atfetmeleri karşısında ümmetini uyarmış ve şöyle demiştir: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı insanüstü vasıflarla övdüğü gibi, siz de beni övmeyin. Ben sadece Allah’ın bir kuluyum. Benim için, Allah’ın kulu ve Resulü deyin”(Buhari)(s.60)
Bundan sonra tevhit inancı açısından büyük sakıncalar taşıyan şirk kavramı çeşitli görünümleri ile ele alınmıştır:
1.Büyük şirk (Burada şunu eklemek isterim: Kur’an, açık ve gizli biçimiyle şirkin köklerini kazımaktadır. Gizli biçimiyle şirk, aslında çok daha tehlikelidir ve ondan titizlikle kaçınmak gerekir. Bu uyarı gereklidir, çünkü bazı akılsızlar şirkin gizli olması durumunda zararsız olduğu kanısındadırlar. Doğrusu, açık şirk açıkça saldıran, kendisini açıkça belli eden düşman gibidir. Oysa gizli şirk dost görüntüsü altında bir düşmandır. Yahut şöyle de söylenebilir: Birincisi belirtileri apaçık olan bir hastalık gibidir; ikincisiyse, insan sağlığını yavaş yavaş öldüren gizli bir hastalık gibidir. Şu halde besbellidir ki, ‘açık’ şirk, tevhit inancıyla çatışmaya girdiğinde çareler bulunabilir. Fakat gizli şirke maruz kalan birisi, karşı karşıya bulunduğu tehlikeyi anlamaz ve tedricen ona yenilir. Kurban tehlikenin farkında olmadığı için imanı bu ölümcül gizli düşman tarafından mahvedilecektir.) (Tefhim, 2/370)
2.Yaratıklara aşırı hürmet
a.Şahısları yüceltme
b.Tabiatı yüceltme. Allah’tan başka hiçbir şey kutsallık taşımaz. Bizim bazı şeylere yüklediğimiz kutsallık sadece mecazi ve itibarî bir anlam taşır. İnsandan başka her şey yaratana kılavuzluk, yaratılmışa hizmet bakımından değer ifade eder, insan da tanıdığı ölçüde. Kabe, Hacerülesved, Mescid-i Nebî, Mescid-i Aksâ yapı, madde ve hacimleri bakımından değil, Müslümanların hayatında gördükleri vazifeler ve taşıdıkları hatıralar açısından değerlidir. Hz. Peygamber’in hırkası ve sakalı da aynı konumdadır. Dolayısıyla herhangi bir kutsallık taşımadıkları için Allah’tan başka hiçbir şey üzerine yemin edilemez; buna milyarların kıblesi olan Kabe de dahildir. Resul-i Ekrem şöyle buyurmuştur: “Yemin etmek isteyen, Allah’a yemin etsin, aksi takdirde sussun” (s.65).
3.Gaybın bilinmesi
4.Günahsızlık-şefaat
5.Riya ve menfaat
Üçüncü bölümde Allah’ın isimleri konusu ele alınmış, isimlerim sayısı, tasnifi, esma-i hünsada sevgi-korku ve kısa açıklamaları ele alınmıştır.(73-116)
Dördüncü bölümde Allah’ın sıfatları konusu ele alınmış, problemin ortaya çıkışı, sıfatların tasnifi ve kader konusu izah edilmiştir. (s.119-142)
Sonuç olarak,
İslam’ın sunduğu Allah mefhumu, aşkın bir varlık olmakla birlikte, insana ve kainata karşı ilgisiz değildir. O kainatı yaratan, her an yaratmayı sürdüren evreni yöneten Allah’tır. O mutlaktır, aşkındır; insan ise her yönden kusurlu, ihtiyaçlarla yüklü ve sonlu bir varlıktır. İkisi arasında ilişki kurulabilmesi için O’nun aşkın niteliğinden sıyrılıp insana benzemesine veya insan biçiminde maddîleştirilmesine gerek yoktur. Tam aksine bu ilişkinin kurulması yolunda insan, ruhu ve bütün psikolojik muhtevasıyla maddîlikten sıyrılmaya ve O’na yükselmeye çalışmalıdır. Zaten ölüm ister istemez insanın maddî varlığına son verecektir. Dünya hayatındayken ölümsüzlük şuuruna ulaşan ve geleceğin mutluluğu için hazırlananlar, bu duygudan yoksun olanlara yardım ellerini uzatmalıdır. (s.142)
Kıymetli Bekir Topaloğlu Hocamıza çalışmasından dolayı tekekkür eder, hayırlı çalışmlar dilerim.
14.02.2010

Şunu merak etmişimdir: Ahmed b. Hanbel ve İmam-ı Malik gibi bir hadis kitabına sahip bulunduğu ve aynı zamanda büyük bir fıkıh alimi olduğu, hatta bazı alimlerin Buhari’yi mutlak müçtehit olarak kabul ettikleri halde acaba neden Buhari bir mezhep kurucusu olarak tanınmamıştır? İşte bu sorunun alt yapısını bu kitapta bulmak mümkün.
Her medeniyet kitaplarla inşa edilmiştir.
Geleceğe uzanan köprünün ayakları geçmiştedir.
Buhari bir ara ağır bir hastalık geçirdi. Gözleri görmez oldu. Tedavisi işe meşgul olunmasına ve çeşitli ilaçlarla iyileştirilmesine çalışılmasına rağmen bir sonuç alınamadı. Bunun üzerine o şefkatli anne çocuğunun sağlığına kavuşması için günlerce Allah’a dua etti. Gözyaşı döktü. Yalvardı, yakardı. Derken bir gece düşünde İbrahim Peygamber’i gördü. Bu ulu peygamber içten duygularla Allah’a çok dua ettiği; gece gündüz demeden gözyaşı dökerek yalvardığı için Yüce Allah’ın oğlunu sağlığına kavuşturacağını söyledi. Sabah uyanınca bir de ne görsün, oğlunun gözleri iyi olmuş, görmeye başlamış. (s.9)
İmam Buhârî, Bağdat'a geldiğinde, ilmî derecesini, hıfzını ve hadise olan vukufiyetini ölçmek için, çok kalabalık bir ders meclisinde, orada bulunan on zat, kendisini imtihan eder. Her biri, on ayrı hadis okur, ama senedleri altüst edilerek, ravilerin yerleri değiştirilerek, yani senedin birindeki ravinin yerine başka birini koyarak, yüz hadisi birbirine karıştırıp ona okurlar. Her bir hadis okunduğunda Buhari “Bilmiyorum” diye cevap verir. Neler olup bittiğinin farkına varanlar gözleriyle ‘durumu anladı’ derler. Anlamayanlar ise Buhari’nin aczine bilgisizliğine verirler. Bunun gibi tam yüz hadis, senetleri karıştırılarak Buharî'ye okunur. İmam Buhârî, yüzüncü hadisin sonunda sorunun bittiğini anlayınca: "Birinci hadiste falan zatın yerine falanı koymuşsunuz; o hadisin sağlam olan senedi sizin söylediğiniz gibi değil, şöyledir." diyerek, birinciden yüzüncüye kadar her hadisi asıl senedleriyle okur ve orada bulunan âlimler, onun hıfzını ve faziletini ikrar ederler. (s. 26-27)
O Buhârî ki, ilmin şerefini korumuş ve onu dünya metaı hâline getirmemiş kadri celîl âlimlerimizdendir. Ona Buhâra emîri Halid b. Ahmed ez-Zühlî haber göndererek: "Gel, benim çocuklarıma hadis takrir et." dediğinde Buhârî: "ilmi aşağılayamam, ilim, hükümdarın ayağına gitmez; eğer hükümdarın ilme merakı varsa kendisi gelir, çocukları gelir, ders alırlar." cevabını verir. Bunun üzerine emir: "Çocuklarıma ayrı bir gün tahsis etsen." teklifinde bulunur. Büyük İmam: "Ben Ümmet-i Muhammed'e ders verirken, senin çocukların için hususî zaman zayi edemem." karşılığını verince, vali ile aralarının açılmasına sebep olur ve hayatının sonunu tecritte geçirir. (s.50)
Buhari, ilmin ve ilim adamının şerefini korumuş, inancından, fikirlerinden ve doğru bildiklerinden fedakarlık yapmamış, taviz vermemişti. Sürgün edilmek, çile çekmek pahasına da olsa bunları savunmuş, üzerlerine gölge düşürmemişti. Kırılmıştı ama eğilmemişti. Şahsiyetini yoğuran bu tutumunu şöyle dile getirmişti: “Buhara’ya ilk geldiğin gün başından para ve şeker saçılmıştı. Oysa bu gün.. Buna ne dersin? Diyen birine verdiği şu cevap ne kadar anlamlıdır: “Hiç önemi yok.. İnandığım şeylere zarar gelmesin yeter!” (s.55)
Çekirdekten yetişme hadisçi (s.33) Buhari’yi hadis ilminde eşsiz bir otorite haline getiren hususlar vardır. Bunlardan ilki ve en önemlisi kullandığı sağlam ilmî metotlarıdır. O seleflerinin yıllarca uyguladıkları metotları geliştirmiş, daha düzenli ve yararlı şekle getirmiştir. Bunun yanı sıra getirdiği yeniliklerle hadis metodolojisinin sağlam kaidelerini daha da sağlamlaştırmıştır. (s.77) Buhari’nin hadis ilminde yerleştiği zirveyi dile getirmek üzere ona ‘Emîru’l-Mü’minîne fi’l-Hadîs’ (Hadiste müminlerin emîri) lakabı verilmiştir. (s.80)
Buhari yalnız üstün yetenekli bir hadis alimi değil, aynı zamanda büyük bir fıkıh alimidir. Hatta onu mutlak müctehid olarak gören alimler vardır. Bununla birlikte kimi alimler de onun Ebu Hanife’nin yolunda bir mezhep müctehidi olduğu görüşündedirler. (s.81) Onun İmam-ı Azam’ın hayranı ve iyi bir yorumcusu olduğu söylenir. (s.83)
Buhari’nin Sahih’inde bab başlıkları arasında rastlanan fetvasını kendi ictihadı ile verdiği kimi meseleler onun fıkıh ilmindeki yerini göstermesi bakımından üzerinde durulmaya değer:
1. Karı koca birleşmesinde erkek ile kadının sünnet mahalleri birleştiği takdirde boşalma olmazsa gusletmek vacip olmaz. Böyle bir durumda gusletmek ihtiyat tedbiridir.
2. Hamamda Kur’an-ı Kerim okunabilir.
3. Elbise veya çamaşıra bulaşan meninin ovularak yıkanması caizdir.
4. Ölü hayvan kemiğinden yapılan tarakla saçları taramak, yağıyla saçları yağlamak caizdir.
5. Savaş halinde veya düşmandan korunmak maksadıyla namaz vaktini geçirmek caizdir.
6. Kunut duasını rükudan önce okumak caiz olduğu gibi sonra okumak da caizdir.
7. Kasaba ve şehirlerde Cuma namazı kılınır. Bayram, Cuma gününe rastladığında, bayram namazı kılandan Cuma namazı sakıt olur.
8. Görme özürlülerin şahitliği makbuldür.
9. Kadınların erkeklere hizmet etmeleri caizdir. Kadınların erkek hastaları ziyaret etmeleri de caizdir.
10. Sarhoşun ve unutarak karısını boşayanın boşamaları geçersizdir. (s.86)
Ona göre hadis öğrenmek Allah’ın Son Elçisi Hz. Muhammed’le birlikte olmaktır. (s.86)
Buhari’nin meşhur esri el-Camius-Sahihi yanında el-Edebül-Müfred’ini ve Mısırlı bir alimden nakledildiğine göre Buhari zamanında otuz kadar alim, dünyada tek ihtiyaçlarının bu kitabı görmek olduğunu söylediği et-Tarihul-Kebir’ini de belirtmek gerekir. (s.94)
Kitabı son iki bölümü Buhari’nin eserleri ve Sahih’inin özellikleri ve ondan seçmelerden oluşmaktadır. (s.93-156)
04.02.2010

'Mutluluk Psikolojisi' başlığından daha çok 'Stresi Mutluluğa Dönüştürmek' başlığı yerine oturan bir Nevzat Tarhan klasiği kitap olarak göze çarpıyor. Ancak günümüz insanının içinde bulunduğu döneme ilaç olabilecek bir kitap. Bazen insanlar içine düştükleri çukurun farkında olamayabiliyorlar. Bu yönüyle çıkış için elkitabı sayılabilecek listenin başında yer alabilecek kitaplardan birisi.

Kitapta altı çizilen başlık ve cümleler şöyle:
Seviyeli, başarılı ve mutlu yaşamak öncelikle bizim vereceğimiz kararlara bağlı olduğuna göre, dünyayı değiştirmek yerine kendimizi değiştirmeye öncelik vermeliyiz.(s.13)
İnsan ömrü uzadı, yaşam standardı geçmiş yüzyıla göre çok yükseldi. Fakat geçmiş yüzyıllarda bilinmeyen bir kavram, ‘stres’ kavramı günlük yaşantımızda çok kullandığımız kelimelerden biri oldu. Çocuklar bile ‘stres atmak’tan bahsediyorlar. Modern hayat, yaşam standardını yükseltti, insanlar daha zengin daha bilgili ama daha rahat değiller.(s.15)
Stres gündelik hayatımızın doğal bir parçası olmaya devam edecektir. İstekler karşısında vücudumuzun bir tepkisi olarak da tanımlayabileceğimiz stresin iyi ve kötü sonuçlarını bilmemiz sağlığımız açısından önemlidir.(s.22)
Psikosomatik/Stresin tetiklediği hastalıklar, astım, alerji, mide ülseri, felçler, beyin kanamaları, tansiyon yüksekliği, kalp-damar hastalıkları, romatizma, guatr, kolit, sivilceler bu hastalıklar arasında sayılmaktadır.
En azından kişinin stresinin ortadan kalkması beyin kimyasının düzelmesi, bu hastalıklara giden sürecin durdurulması anlamına gelmektedir. Hekimler günlük pratiklerinde, stresin ortadan kalktığı durumlarda sivilcelerin bile daha hızlı iyileştiğini gözlemlemektedir.(s.22)

Bilge bir zatın talebesi sürekli bir şeyden yakınıyor, şikayet ediyor, karamsar davranışlar sergiliyordu. Söylediklerinin çoğu haklıydı. Bilge kişi sürekli onu izliyordu. Bir gün bir avuç tuz aldı, bir bardak su ile karıştırdı. İçmesini istedi; öğrencinin ağzına almasıyla çıkarması bir oldu. “-Neden tükürdün” dedi, bilge hoca. Öğrencisi “Çok acı” diye cevap verdi. Hocası onu aldı, gölün kenarına götürdü. Aynı miktar tuzu göle attı. Gölden bir bardak su aldı ve öğrencisine içirdi. “-Nasıl” diye sordu. “-Çok nefis” diye cevap aldı. Bilge kişinin yorumu şöyleydi:
“Oğlum, hayattaki zorluklar bir tutam tuz gibidir, onu duygularınla geniş karşılarsan sana zarar vermez. Sarayda kederli, zindanda mutlu olmak insanın elindedir.”(s.25)

Kalp damar hastalıklarına yakalanan kişilerin çoğunda aceleci, sabırsız, telaşlı, saldırgan, hırslı, rekabetçi, iş tutkunu, iddiacı, kafasının dikine giden, her şeyi hızlı yapan, sert-tehlikeli araba kullanan, beklemekten sıkılan, karşısındakinin sözünü kesen, randevularına çok hassas, mükemmeliyetçi, ayrıntıcı, heyecanlı ve vurgulu konuşan, gürültülü gülen, esnek olmayan kişilik özellikleri dikkati çekmektedir. Bu özellikler stres karşısında kişiyi dayanıksız kılan özelliklerdir.(s.32)
Gençler bilebilse, ihtiyarlar yapabilse.s.78)
Nebraska Üniversitesinde ‘İnsan Gelişimi ve Aile Bölümü’ yöneticisi Nick Stinnett, güçlü ailelerde bir araştırma yaptı (1979). Bulduğu üç önemli özellik şunlardı:
1. Dine bağlılık. Sürekli ve düzenli kiliseye gidiyorlardı.
2. Övgü ve takdir. Aile üyeleri karşılıklı ruhsal okşamalar içindeydiler.
3. Birlikte zaman. İş, eğlence, yemek gibi çok alanda beraberdiler.(s.87)
Pisliği karıştırıp sonra kokuyor demek.(s.93)
‘Bebekte depresyon mu olurmuş’ denilmemeli. Bir bebeği hayata bağlayan annedir. Onunla arasında ruhsal bir bağ vardır. Anneni kokusu bile çocuk için güven kaynağıdır. Çocuk, anneye yakınken kendisini güvende hisseder. Şefkatli, yumuşak bir anne kadar çocuğu rahatlatan bir şey yoktur. Hatta çocuk annesinden korksa bile, yine onun kollarına atılma arzusu taşır. Çocuk sevgi yatırımını anneye yapmıştır. Onu kaybettiği an kendini tehlikede hissedecektir. İnsanoğlu büyüdükçe sevgi yatırımını diğer insanlara, eşyalara, mala, paraya yapar. Ancak bütün bu sevgiler geçicidir, kaybedilebilir, kaybedildiğinde de depresyona girmek mümkündür.(s.106)
“Yaşlılık misafir gibidir, ağırlamak gerekir.”(Hariri)
İleri yaşta belki en önemli, stres kaynağı ölüm korkusudur. Kendisini idam sırasını bekleyen bir mahkum gibi gören yaşlının ölümü sorgulaması gerekmektedir.(s.109) Mutlu bir ihtiyar ancak ölümü bir terhis tezkeresi, ebedi aleme giden bir yol olarak görendir.(s.113)
Hayattan çok şey istemeyeceğiz, bize verilenlerin kıymetini bileceğiz. Bu kendimizi iyi hissetmenin, daha doğrusu aslında ne kadar iyi olduğumuzun ve mutlu olmak için ne kadar da çok sebebimiz olduğunun farkına varmamızın sihirli formülüdür. Gençlikte kaybettiklerinin veya kazanamadıklarının yasını tutmak yerine, yaşlılığın tadını çıkarmak daha akıllıca olmaz mı?(s.114)
Stres karşısında içki ve sigaraya yönelmeyi öğrenmiş bir insan daima kolay olan bu yolu seçecektir.(s.132)
“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül de iki dünya saadetini netice verir.” Bediüzzaman.(s.141)
Aza sahip olan değil, çoğu isteyen fakirdir.(s.146)
Rüyalara ruh sağlığının gardiyan denilir. İyi de kötü de olsa rüya faydalıdır. Rüyayı takıntı haline getirmek ruh sağlığını bozar. Uykunun en büyük düşmanı beyni kemiren düşüncelerdir.(s.148)
Her şeyi kendi tecrübesiyle öğrenmek isteyenlerin ulaşacağı sonuç felakettir. Bu çok yanlış bir öğrenme yoludur.(s.151)
“İhtiyaç ilmin hocasıdır.”
Büyük başarılar, büyük mücadelelerin sonucunda gelir, mücadele ne kadar çetinse başarı da o kadar büyük olur.(s.154)
“İstemediğine sabretmeyince, istediğine kavuşamazsın.” (Hz. İsa)(s.155)
Hayat iyi ile kötünün, zor ile kolayın bir karışımıdır.(s.158)
Uzun ve Güzel Yaşamak için Beş Şart:
1-Sakin bir insan olun.
2-Manevi yaşama önem verin.
3-Üzülme alışkanlığınızı değiştirin.
4-Her şeyin iyi yönüne bakın.
5-Güler yüzlü olun. (s.159)
İdeal insan, kötülük yapana haksızlık yapmamayı başarabilen insandır.(s.160)
Önemli insanlar ve meyveli ağaçlar taşlanmaya hazır olmalılar.(s.161)
04.02.2010

1960’li yıllarda Mısır’ın bir sahra cezaevinde, susmayı reddedip şiirleriyle halka mesajlar veren bir şairin cezaevi hayatını, şiirlerini aktarmak için çırpınışını ve cezaevi müdürünün kızına olan aşkını içeren, neticede komşu devlet Sudan’a kaçma teşebbüsünün birlikte ölümleriyle neticelenmesini anlatan bir romandır. İlk bölümlerde romanın seyri durgun, farklı bölümlerin bir araya gelmesi şeklinde iken ve romana adını veren kişinin nerdeyse yarıya yaklaşan bir zamanda sahneye çıkması, roman ilerledikçe olayların hızlanması, bir şairin hayatının işlendiği romanın şiirlerinden uzak olarak hazırlanması romanın dikkat çeken özellikleri içerisinde sayılabilir.
Orta derecede dinî bir mesaj taşımayan bir roman olarak gördüğüm kitabın, Mısır edebiyatını tanıma konusunda bir ön çalışma olması için okunması okunmamasına galip/ağır gelen bir eser olarak ifade edilebilir kanaatindeyim.

Kitapta ifade ve davranış olarak dini anlayışımıza ters gelen Yanlışlar:
Kendini bir ilahe gibi, evrenin, yaratılmışların ilahesi gibi hissediyordu. (s.109)
Evreni, kaderi, yazgıyı, beşerin iradesini ve Allah’ın takdirini lanetleyen bir çığlık… (s.107)
Ayrıca (s.189) Allah’ı/melekleri şahit tutarak iki şahsın birbirleriyle evlendiklerini açıklayarak işi ileriye götürmeleri açıkçası zina fiilini roman havasında biraz da aşkla dramatize ederek sunulması romana eleştirel birer tenkit olarak söylenebilecek hususlardandır. Yayınevinin bu hususları dikkate alarak daha seçici olmasını beklerdim.

Kitaptan altı çizili cümleler olarak şunları söylemek mümkün:
Dahi, normal insanların gözünde her zaman aykırı ve kuraldışıdır. Bu, tanımın doğasında vardır. Öte yandan hayat, çoğu zaman zıtların buluşmasına sahne olur. (s.36)
Yaratılıştan bu yana doğumun kendine özgü bir kutsallığı vardır. En kutsal şeyleri çiğnemeye alışmış kimseler için bile bu gerçek değişmezdir. Okumuşu cahili herkes bu kutsallığın bilincindedir. Bunu her insan hisseder. Kadın ya da erkek… (s.50)
En çok ihtiyaç duyduğumuz şey açıklıktır. Açıklık, su gibidir. Çiçekleri ve bitkileri diriltir, bahçeleri sular… (s.53)
Bana göre mesele, insanları tasnif ederek belli etiketlerin arkasına veya raflara yerleştirmek değildir. Onları falana, filana yamamak da bir şey ifade etmez. Ben delice çatışmalara da taraftar değilim. Ama bunlar şiiri bırakıp siyasete daldığımda geçerlidir… Ancak şiirle siyaseti birbirinden tamamen ayırmak da tarzım değildir. Bence mücadele, hem düşünce, hem de eylemdir. Ama her şeyden önce kalp ve duygudur. Bana göre şiir, devrimin anası, siyasetin babasıdır. (s.123)
Derler ya yeni def biraz sert olur. (s.124)
Yaratıcı insan, bir pile benzer; hayatın gürültüsü ve dalgalı denizinde kendini şarzettikten sonra derinliklerinde depoladığı şey tükenince sessizliğe yönelir. (s.134)
Her şeyin bir zamanı, bir bedeli vardı. Tükenen ömrümüzle, kanla ve terle ödediğimiz bir bedel. Günlerin ve tecrübelerin çilesiyle ödediğimiz bir bedel… Hayatta hiçbir şey bedelsiz alınmaz. Pahalı şeylerin bedelleri de pahalıdır. (s.135)
Gençlik yenilenme, yaşlılık ise durağanlaşmadır. Belki de bu yüzden yaşlı gençler ve genç yaşlılar her zaman varolmuştur. (s.136)
Denir ki, başkanın deliğinin, daha doğrusu kapısının kontrolü, Mısır bürokrasisinin aşina olduğu eski bir sanattır. Hatta bu sanatın, Nil sularının dağıtımının merkezileştiği binlerce yıl öncesine dayandığı söylenmektedir. Su kapaklarının açılıp kapatılmasıyla ilgili politikalar Antik Mısır’dan beri mevcuttur. (s.138)
Demiri sıcakken dövmek gerekir. (s.141)
Her şeye rağmen, insandan tamamen arınmış çölde, uğrak mekan ve yollardan uzak durulması şartıyla uzun mesafeleri hızla almak da mümkündür. Tabii ay ışığıyla aydınlanan geceler dışında. Böyle gecelerde görüntü gayet açık olmaktadır. Dolunay döneminde, cisimlerin dış hatları gündüzü aratmayacak netlikte görünürken sadece ayrıntılar bulanık kalmaktadır. Çölün belki en zor yanı, insanın kolaylıkla kaybolmasıdır. Çöl, gündüz ne kadar açık ve netse, gece de bir o kadar şaşırtıcı ve korkutucudur. Çölün, olmayanı var gibi gösterme noktasında hiçbir tabiat ögesiyle karşılaştırılmayacak bir özelliği vardır. Aslında boşluğun sonsuza dek uzanıp gittiği çöl geceleri, gölgeler ve hayallerle o kadar kalabalık hale gelir ki, insan derin endişelere kapılmaktan kendini alamaz. (s.172)
Aşkın eşyayı nasıl da güzel renklere boyadığını, bütün duyguları ateşleyen bir yangın olduğunu düşünüyordu. (s.173)
ŞAİR: Buraya niçin gelmişti? Susmayı reddettiği için. Yeri yurdu olmayan meçhul bir şair. (s.59) İçindeki enerjiyi bir şeye; şiire, resme veya hayale dönüştürmeliydi. Bu da mümkün olmazsa, aklın, bedenin ve parmakların hareketine dönüştürmeliydi. Kısaca hatları ve fonksiyonları olan anlamlı, düzenli ve yaşayan şeylere dönüştürmeliydi. (s.72)
Aşk ve isyan şairi, insanları harekete geçiren detayların şairi. (s.124)
Kalem ve kağıt. Şiirin aktarılma araçları. Bunları bulamayınca şiirlerini kumlara yazacak, hafızasına kazıyacaktı. Evet, yüzlerce, binlerce mısraya ulaşsalar da hepsini belleğine işleyecekti. (s.126) Tek başına bir yerlere gider, oturup derin derin düşünür, hafızasına emanet ettiği şiirlerini gözden geçirir ya da (hafızasında)yeni şiirler telif ederdi. Yeni şiir telif ederken inzivaya çekilir, şiirlerini dünyaya getirirken birilerinin onu rahatsız etmesinden çekinirdi. (s.129) Yaşadığı hayatta yapabildiği en kolay, aynı zamanda en büyük şeyin dilinden, aklından ve yüreğinden çıkan bu zihinsel üretim olduğunu anlamıştı. (s.132)
KERİME: Tay kadın. Binicinin bir türlü söz geçiremediği vahşi atlar gibi.