Toplam yorum: 3.080.923
Bu ayki yorum: 601

E-Dergi

Çepni55 Tarafından Yapılan Yorumlar

20.11.2014

Bu romanı çok daha önce okumalıydım ancak nedense erteledim hep. Kısmet bu zamanaymış. Kaderle Zar Atılmaz bir roman. İlla da sınıflandırmamız icap ederse bir gençlik romanı da diyebiliriz. Ana karakter Alper adlı bir öğrenci. Onun Ankara’daki ailesinden ayrılıp, Samsun Anadolu Lisesine yatılı olarak gelmesiyle başlayan bir hikaye. Kurguyu beğendiğimi söylemeliyim. Çünkü yazar kronolojik gitmek yerine çift zamanlı bir anlatım tercih etmiş. Böylece hazırlıktaki Apo ile son sınıftaki Apo iki ayrı kahraman gibi olmuş. Tabii Alper ile yazar Alpaslan Akkuş oldukça benzeşiyorlar ama elbette aynı değiller. Zaten kitabı okunur kılan şeylerden birisi de epey bir otobiyografi olması.

Hazırlıktaki Apo’nun alışma döneminde 11 yaşındaki bir çocuğun masumiyeti, hasreti, gurbeti ve öğrenme evreleri veriliyor. Yatılı olmanın zorluğu mesela şu cümlede gizli; ‘daha geçen yaz ne giyeceğimize bile annemiz karar verirken, şimdi bütün kararlarımızı kendimiz almak zorundayız. Üstelik henüz 11 yaşındayken…’

Son sınıftaki Apo ise artık okulun ağabeylerinden birisi. Kızlarla ilişkileri değişmiş, şehre alışmış, çevre edinmiş ve bir yandan da büyümüş bir öğrenci. Ana hikaye ise babasına protez kol taktırmayı hayal eden arkadaşları Mustafa’ya yardımcı olmak için okul kantinini soyma planları üzerinde gelişiyor.

Bir Samsunlu olarak Matasyon, SAL, Çarşamba Mahallesi, Çiftlik, Fuar, Çalıkuşu, Büyük Otel gibi aşina isimleri bir romanda görmek beni çok mutlu etti. Bilhassa Kolej ve Çiftlik kavramları oldukça başarılı kullanılmış. Romanın mekanları gerçek ama yaşananların hepsinin gerçek olmadığını bizzat yazarından biliyorum.

Kitap oldukça akıcı ve öğrencilik yıllarını özleyen herkes açısından içinde bir şeyler barındıran türden. Beğendim ama tabii bunda Samsun’da geçiyor olması da büyük bir etken. İçinde neler yok ki? Böcekli Halil Usta lahmacuncusundan Fuar’a, Balkaymak dondurmadan Yaşar Doğu Spor Salonuna kadar bir yığın şey. Elbette okul kavgaları da var pide de…

Romanda kendimden de epey şey bulduğumu söylemeliyim. Ama daha ziyade kötü karakter kontenjanından. Çünkü ben İlyasköy Mahallesindenim. Yani Kolej’e yakın muhitlerde büyüdüm. Hatta ortaokul ve lise yıllarım hep o Aziziye Caddesinden Çiftlik’e inerek ve sonrasında mahalleye çıkarak geçti. Bizim için nedense Kolejliler hep zengin, züppe takımıydı. Romanda da geçen ifadeyle söylersem ‘süt çocuğu’ gözüyle bakılırdı. Halbuki ne kadar yanlış bir tutum; bir cahillik lakin öyleydi işte…

Belki de kıskanırdık, bilemiyorum. Çocukları temiz, bakımlı; kızları güzel görünürdü gözümüze. Üstelik zeki çocuklardı çünkü o dönem Kolej bırakın Samsun’u ülke çapında önemli bir okuldu. Çocukluğu, SAL civarında geçmiş bir Samsunlu olarak Carl Tobey’i ilk defa bu romanda duydum mesela. Onun ne olduğunu merak edenler ya romanı okusunlar ya da bir Kolejli tanıdığına sorsunlar. Sonuçta SAL’ın bir karizması, bir geleneği vardı.

Hülasa edersek, Samsunlu kitapseverlerin ama bilhassa Kolejlilerin okuması gereken bir roman bana göre. Eğlenceli, akıcı ve Samsun kokan bir roman…
20.11.2014

Kızgın Demir’i okumak için bir sebep arıyorsanız eğer bu sebep romanın ağırlıklı olarak Samsun’da geçiyor olması olabilir. Yoksa bir şaheserle falan karşı karşıya değiliz. Rize’nin bir dağ köyünden sevdiği kız uğruna ve tabii işsizliğin de etkisiyle Samsun’a göç eden Kenan’ın ve ailesinin hikayesi var romanda. İlk bölümde Rize’deki köy işlenmiş ağırlıklı olarak. Sonrasında ise Kenan’ın sonradan yanına aldıracağı ihtiyar anasını ve kardeşini bırakarak ekmek davasına büyük bir şehre gelişi var. Demirci ustası olan genç Kenan, Samsun’da hayata tutunur. Sevdiği kız olan Fadime’yi de bulur ve evlenir. Samsun’a yerleşen ailenin çocukları olur. Yıllar çok çabuk geçer ve çocuklardan birisi sağ-sol çatışmasında ülkücü cenahta yer alır; yolu cezaevine düşer. Kızı genç bir yaşta kocaya kaçar. Sıkıntılı bir evlilik yapar. Velhasıl aile fertleri büyük şehrin debdebesine esir düşecektir.
Roman dili yavan. Hızlıca geçen bir ilerleyiş var. Öyle ki Kenan’ın hayatı merkezde tutulmak suretiyle az zamanda çok zaman anlatılmış. Konular arası geçiş hayli çabuk yani.
Ancak bir Samsunlu olarak hoşuma giden esas şey anlattığı hikayeden çok yaşanılan mekan. Zeytinlik Mahallesi, Mecidiye, Büyük Cami, Saathane, Demirciler Yokuşu, Abdullah Paşa Camii gibi aşina mekanları bir romanda görmek hayli keyifliydi.
Bunun Yavuz ailesinin efradı ön planda tutularak dışında bir hayata tutunma mücadelesi anlatılıyor. 1980 öncesinin yoksulluğu ve sosyal hadiseleri de arka planı oluşturuyor.
20.11.2014

Kitapta kendisi de bir Kırım Türkü olan Zafer Karatay’ın sona eklediği aydınlatıcı bilgileri bulabildiğiniz gibi, öncesinde 1990’ların başlarına gidiyorsunuz. Demir Perde yıkılırken, Sovyetler Birliği de parçalanmış. İşte o yıllarda içlerinde Nevzat Yalçıntaş hocanın da bulunduğu bir Türkiye heyeti Kırım’a gider. Onları karşılayanlar arasında Kırım’ın milli lideri Mustafa Cemil Kırımoğlu da vardır. 18 Mayıs 1944 günü katil Stalin’in emriyle bir tek Türk bırakılmaksızın Kırım’dan sürülen Tatarlar, yıllar süren mücadelenin sonunda vatanlarına dönmeye başlamışlardı. Gelgelelim sorunlar çok fazla, imkanlar kısıtlıydı. Sürüldükleri Özbekistan’da doktor olan Kırımlılar bile sırf vatan hasretiyle Kırım’a geliyor ama burada çobanlık yapıyor, ev yerine çadırlarda yaşıyordu. Kırım’ın bütün camileri yıkılmış; Türklerin evlerine yıllar öncesinden Rus aileler yerleştirilmiş. Bütün bu olumsuzluklar içinde dahi Kırımlılar ‘men bu yerde yaş almadım, yaşlığıma toy almadım, vatanıma hasret kaldım, Ey güzel Kırım…’ diyerek yurtlarına dönüyorlardı.
Nevzat Hoca’nın kaleminden çıkanlar iki farklı dönemdeki Kırım ziyaretlerini anlatıyor. Birisi 1992’de diğeri ise 2000’li yıllarda. Hocanın gözlemleri, Kırım hassasiyeti, Türkiyeli Türklerin burada yapmaya çalıştıkları yardımlar, açtıkları eğitim kurumları…
Mehmet Cemal Çiftçioğlu da çok defa gittiği Kırım’ı anlatmış kitapta. Han Sarayı’ndan, Akmescit’e, Bahçesaray’dan Kırım köylerine kadar pek çok yerden manzaralar sunuyor bize. Bilhassa göç hikayeleri halen çok taze ve çok acı. Kaldı ki Kırımlıların imtihanı bitmiş değil. Kitap yayınlandıktan sonra ortaya çıkan yeni bir sorun var. Rusya, asla vaz geçmediği Kırım’ı ilhak etti ve şu an kaotik bir ortam var maalesef Kırım’da.
Kırım’ın ve Kırım Türklerinin hazin hikayelerin öğrenmek, Karadeniz’in karşı kıyısındaki kardeşlerimize bir selam göndermek için bu kitap oldukça ideal…
05.09.2014

Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Nazım Hikmet'in üç romanından birisi. Vefatından bir yıl kadar önce yazmış bu romanı. Şairin hayatını bilenler de rahatlıkla görecektir ki roman epeyce otobiyografik çizgiler taşıyor. Aslında bu çok normal bir durum çünkü Nazım, öncelikle bir şair, bir romancı değil. Doğrusu romana başlarken ön yargılıydım. Yani, şairliğini iyi bildiğimiz Nazım'ın nesirde, hele de bir roman kurmada ne kadar başarılı olabileceğini merak ediyordum. Umduğumdan başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Elbette usta bir romancı değil Nazım.
Romanda Ahmet, İsmail ve Kerim adlı komünist gençlerin yaşadıkları anlatılıyor. Batum, Moskova, İstanbul ve Anadolu'daki bu yaşanmışlıkları farklı zamanlara gidip gelerek yapıyor. Nazım Hikmet, tepeden tırnağa bir komünist. Bunu tartışmak yersiz. Ancak roman karakterlerinin bu kesin bağlanmaya karşın halan Asyalı bir tarafları var ve komünist bir Türkiye hasreti de. Romandaki tiplemeler Nazım'ın dünya görüşüne çok uygun. Polis, Suphi'yi vuranlar, nezaretteki sakallı hacı(!) vs. Şaire ilgi duyanlara tavsiye ederim.
23.08.2014

Tarihi Değiştirenler serisi Ali Çimen imzalı bir popüler tarih çalışması. İşte bu serinin bir ürünü olan Dünyayı Değiştiren Liderler’de kadim zamanlardan bu yana dünyanın çehresini, gidişatını değiştirmiş pek çok önemli isimden bahsediyor bu kitap. Klasik tarih anlatıcılığının üstüne başarılı bir üslup eklendiği kesin. Ayrıca ilgi çekici fotoğrafların ve sonlara iliştirilen notlar da okuma kolaylığı sağlıyor.