Toplam yorum: 3.080.122
Bu ayki yorum: 0

E-Dergi

hislipalyaco Tarafından Yapılan Yorumlar

15.09.2007

W. Shakespeare' in meşhur trajedisi Hamlet... Hani şu hepimizin aşina olduğu "olmak ya da olmamak ( yok olmak) ...İşte asıl mesele bu..." cümlesinin geçtiği eser.
Tiyatro oyunu olması sizleri yanıltmasın, okuması da en az izlemesi kadar zevkli ( Ben tiyatroda değil ama birkaç yıl önce TRT2'de sinema filmini izlemiştim).
Yine bir intikamın öyküsü... Konuyu az-çok herkes bilir sanırım. Danimarka Prensi Hamlet, babasının ani ölümüyle acılar içinde kıvranırken, annesi, amcasıyla evlenmiştir. Bu arada babasının ruhu savaş zırhlarını kuşanmış, birkaç nöbetçi askere görünmüştür. Bunu duyan Hamlet, babasının ruhuyla konuşur, aslında babasının amcası tarafından zehirlenerek öldürüldüğünü öğrenir. İntikam ateşiyle tutuşurken ölmek ya da hayatta kalıp acı çekmek arasında bocalar durur ve o müthiş sözlerini söyler:
"Olmak ya da olmamak! İşte bütün mesele bu!... Acaba zalim feleğin okuna, taşına göğüs germek mi , yoksa bu mihnet deryasına karşı koyarak hepsine son vermek mi daha asil bir hareket olur? Ölmek: Uyumak... Hepsi bu kadar... Ve bir uykuyla bütün kalp ağrılarını, vücudun yakındığı binbir derdi dindirebilmek... İşte varlığımızın özlediği netice! Ahh, işte güçlük burada! Çünkü ruhumuz bu fani kalıptan sıyrılıp ölüm uykusuna daldığı an, nasıl bir rüya göreceğimizi kim bilir?"
Çok manidar sözlerdir bunlar. Kendi içsel savaşını intikam duygusu kazanır. Artık sevdiği Ophelia'dan dahi uzaklaşır. Şehre gelen bir tiyatro topluluğunu saraya çağırır ve yeni kral ve kraliçenin huzurunda oyunlarını sergilettirir. Sergilenen oyun da tıpkı babasının başına gelenler gibidir. Amcası Hamlet'ten korkmaya başlar ve onu İngiltere'ye yollar, amacı onu orada öldürtmektir. Hamlet kendini kurtarır ve ülkesine geri döner. Kralın düzenlediği kılıç müsabakasında, kralın tuzağına düşer ve ölür ama ondan önce tuzağa annesi düşer ve zehirli içkiyi içerek ölür, ardından kral da ölür.
Ben eserde "Horatio" karakterini sevdim, sadakati ve vefasıyla Don Kişot'un Sanço Panza'sını hatırlattı ama Horatio, Sanço gibi saf değil. Ophelia'nın sonuysa tam bir trajedi.
Yine kitapta, mezar kazıcılarını Horatio ile izlerken Hamlet'in kurduğu cümleler, düşünceleri, kuru kafalar üzerine yaptığı felsefe çok etkileyici. Kuru kafaların ve kemiklerin şimdiki halleri ve geçmişteki halleri üzerine tespitleri çok enteresan.
Kısacası ben bu kitabı sevdim, trajedi olmasına, herkesin ölmesine rağmen... Belki de felsefeyi sevdiğimden...


14.09.2007

Sevdiğim bir yazardan tavsiye edebileceğim bir kitap daha. A. Dumas, 300'e yakın eser vermiş, edebiyat dünyasında "Roman fabrikası" lakabı ile anılıyor. Bu yönüyle bizim edebiyatımızdan Ahmet Mithat Efendi'yi çağrıştırıyor bana.
Gelelim Siyah Lale'ye: Kitap konu olarak 17. yy Hollandası'nda döneme damgasını vuran "lale yetiştirme" tutkusunu anlatıyor, yanında aşk, kıskançlık ve tarihi gerçeklerle birlikte.
Romanın kahramanı Cornelius Von Baerle oldukça zengin bir doktordur. Hem parasını değerlendirmek hem de güzel bir uğraş edinmek için dönemin en zarif ve pahalı uğraşlarından olan lale yetiştiriciliğine başlar. Hobi olarak başladığı bu iş kısa sürede hayatının tek gayesi olur. O sırada Haarlem Çiçekçilik Cemiyeti siyah lale yetiştirene büyük ödül vereceği bir yarışma düzenler.C.V. Baerle de siyah lale soğanı oluşturmak için çalışmalara başlar. Tabi onun gibi lale yetiştiricisi olan kıskanç komşusu Isaac Boxtel , C.V. Baerle'nin her yaptığını takip etmektedir. Baerle'nin siyah lale soğanını yetiştirdiğini düşündüğü an, ona iftira atar ve onu tutuklatır. Cornelius, ömür boyu hapse mahkum olur. Yetiştirdiği üç siyah lale soğanını üzerinde saklayarak hapse girer. Burada tanıştığı gardiyanın kızı Rosa'ya aşık olur ve onun sayesinde hapishanede siyah laleyi yetiştirirler, büyük ödülün sahibi olurlar.
Kitap şu cümleyle bitiyor: " Bazen bir insan 'Çok mutluyum' diyemeyecek kadar çok acı çekmiş olabilir."
Çok hoş bir klasik...
02.09.2007

Tolstoy, Sheakespeare'den sonra dünya dillerine en çok tercümesi yapılan yazarmış dolayısyla Tolstoy okumamak olmaz. İtiraflarım, adından da anlaşılacağı üzere yazarın hayata ve inanca dair itiraflarını anlattığı felsefi bir kitap. Felsefeyle uğraşmayı seven benim içinse güzel ve dinlendirici bir kitap.
Tolstoy Ortodoks Hristiyanlığına olan inancını 18 yaşındayken kaybetmiş, onun öncesinde de temelsiz bir inancı olduğunu yani yetiştiği çevreye ayak uydurduğunu söylüyor. İnancını kaybedince en önemli soruları sormaya başlıyor; "Ben kimim?", "Hayatın anlamı ne?", "Benim varlık amacım ne?", "Niçin yaşıyorum?" gibi sorulara bilim ve akıl yoluyla cevaplar arasa da aklın bu sorulara cevap vermede yetersiz kaldığının, her şeyin ötesinde bir irade bulunduğunun ve bunun da Yaratıcı olduğunun sonucuna varır.
"Ölmeye ve dirilmeye dair yüzlerce olay hatırladım. Gördüm ki ben yalnızca Tanrı'ya inandığımda yaşıyordum. Tanrı'yı düşünmem yetiyordu, o zaman hemen diriliyordum. O'nu unuttuğum, O'na inanmadığım zamanlarda ise, yaşam da yok oluyordu. Yaşamın bu diriliş ve ölümleri neydi? Tanrı'nın varlığına inancı kaybettiğimde, sanki yaşamla ilgili bağlarım da kopuyordu. Tanrı'yı bulmak konusunda az da olsa umudum olmasa, yaşamıma çoktan son verirdim. Fakat yaşıyordum. O'nu hissettiğim ve O'nu aradığığm zaman yaşıyordum. Öyleyse O vardır. O, O'nsuz yaşanmayan şeydir."
Bir varlık felsefesi, bir hayatı anlamlandırma uğraşı...İnancı sorgulayan, defalarca intiharın eşiğine gelen ama aradığı cevapları yine inançda bulan Tolstoy...
"Akılsız, aklın içinde kalandır" demiş Necip Fazıl, Tolstoy da aklın dar çemberini yırtıp dinginliğe inançla eriyor. Tabi onun arayışı 82 yaşında bir tren istasyonunda hayata gözlerini kapayana dek sürüyor...
02.09.2007

Rus yazar Dostoyevski'nin 25 yaşındayken yazdığı ve kendini edebiyat dünyasına kabul ettirdiği ilk romanı. Klasik diğer Rus romanları kadar sayfa sayısı olmadığı için, Rus edebiyatından hoşlanmayanlar dahi okuyabilir, kaldı ki ben kitabı konu ve anlatım olarak çok beğendim. Dostoyevski'nin bir ilk kitap olarak bu kadar başarılı bir eser kaleme almış olması da yazarın yetenekli gerçek bir usta yazar olduğunu gösteriyor bence.
Kitabın konusuna gelince: Öksüz bir kıza aşık olan fakir ve yaşlı katip Makar Aleksiyeviç, şefkat perdesi arkasında sevdiği kız için pek çok zorluğa katlanır, parasız kalır, aç kalır ama Varvara'nın koruyuculuğunu üstlendiği için tüm gücünü, varını yoğunu onun için sarfeder. Ne kadar uğraşsa da fakirlikten kurtulamayan Aleksiyeviç, sonunda Varvara'nın bir başkasıyla evlenerek başka bir şehre yerleşmesine göz yummak zorunda kalır. Artık ikisinin de hayatla bağları kalmayacak olsa da...
Karşılıklı mektuplaşma şeklinde yazılmış, akıcı bir roman. Sevgiyi, şefkati yine Rus edebiyatının çokça kullandığı malzemeleri fakirlik ve sefaleti çok etkileyici bir biçimde anlatan, adeta resmeden bir roman. Küçük şeylerden mutlu olmayı bilen ama hayatın bir türlü yüzlerine gülmediği yazarın deyişiyle "insancıklar"ın hikayesi...
02.09.2007

Rus edebiyatına aslında pek ilgim yoktur, karakterlerin çokluğu, fazla uzun tasvirler nedeniyle okumak için iki kere düşünürüm ama bu meşhur kitabı merak ettiğim için okudum. Gogol'la yeni tanışıyorum, diğer okuduğum Rus yazarların -Tolstoy ve Dostoyevski- anlatımından çok farklı bir anlatımla karşılaştım Gogol'un hikayelerinde. Alaycı bir üslup ve fantastik bir işleyiş...Bir Delinin Hatıra Defteri, Palto ve Burun hikayelerinden oluşmuş kitap. Palto hikayesi tiyatro oyunu olarak da sahnelenmiş.
Rus edebiyatının en bol malzemesi olan fakirlik, sefalet, açlık ve memuriyet gibi konular da bu hikayelerin malzemesini oluşturuyor.
Bir Delinin Hatıra Defteri'nde kendini İspanya Kralı ilan edecek kadar deliren bir memurun hikayesi; Palto'da tek isteği kendisine yeni bir palto diktirmek olan fakir bir memurun paltosuna kavuştuktan sonra onu çaldırmasıyla, hastalanarak ölmesi ve dünyaya insanların sırtlarındaki paltoları toplayan bir ruh ya da hortlak olarak dönmesi; Burun'da ise bir sabah uyandığında burnunun yerinde olmadığını fark eden bir adamın burnunu arayışı ve buluşu anlatılmış. Tabiki bu olaylar fantastik bir dille anlatılmış olsa da alttan verilen mesajlar, fakirliği, sefaleti, acıma duygusunu -özellikle Palto hikayesinde- faikir özellikle memur kahramanlarda oluşturarak, Rusya'nın zengin va fakir halkının arasındaki uçurumu, fakirliğin ve sefaletin boyutunu bu hikayelerle alaycı bir şekilde anlatıyor. Rus edebiyatından hoşlanmayanlara da tavsiye edilebilir zira klasik Rus yazarlarının anlatımından çok farklı bir anlatım kullanmış Gogol.