"ağzı var dili yok şehrazat", kitapta ye alan hikayelerden birinin adı.
İlk hikaye "sarete" yine klasik Cihan Aktaş hikayelerindendi; aynı hayat gibi, belirsiz bir sonu olan, yaşadıklarımıza o kadar benzer hissiyat olarak.
Yazar yorumlarda "hikayeleri güzel değil, sonu yok hikayelerinin" diye eleştiriliyor ama; bu tamamen mutlu veya kötü sonu olan hikaye ve romanlara gereksiz alışmışlığımızın bir yan etkisi bence. Gerçek hayatımızda halbuki o sonu olan hikayeleri yaşamayız ki. Hayatımız hep devam eder, yarım kalır hep birşeyler. O nedenle diyorum işte; Cihan Aktaş'ın hikayeleri o kadar hayatın içinden o kadar bizden ki..
Bu hikaye kitabında, Sarete'den sonra yer alan "Üç Kuzen" adlı hikayeyi sevemedim ama, cansız buldum biraz. Sonra gelen "göç hazırlıkları"; yazarın başka kitaplarında ve romanında da yer yer bahsettiği ilkokul yıllarını geçirdiği kasabadan ve orada işlettikleri kitabevinden bahsediyor. Daha önce aynı konuyla ilgili yazdıklarını okuduğumdan çok tekrar gibi geldi bana ondan da keyif alamadım.
Ama mesela bir "boş koltuk", bir "efsun'un semaveri" çok muhteşem hikayeler kitaptaki.
Kısa kesersem, kitapta o muhteşem tadımlık Cihan Aktaş hikayeleri var ama, bazı hikayeleri de zayıf buldum; o yüzden "en sevdiğim Cihan Aktaş hikaye kitapları" arasına alamadım bu kitabı.