E-Dergi

Aytunç ALTINDAL üstadın kitaplarını okudukça kendi kendime "Neden daha önce okumadım?" diye hayıflanıyorum. Ve doğrusu üzülüyorum.

Ülkemiz topraklarını ele geçirmek adına ne kadar büyük saldırılar varmış meğer. İçeriden dışarıdan hülasa dört bir koldan. Tahtı, toprakları, ülkesi ve askerleri bile olmayan hanedan soyları bile varmış. İşin kötüsü birkaç yüzlü Batı gene yapmış yapacağını ve Mahkeme Kararlarıyla "Tarih Yazmaya" kalmış. Ayrıntılar ise kitapta mevcut.

Kitabı üç bölümde değerlendirmek mümkün. Vatikan, Tapınak Şövalyeleri ve Güncel Değerlendirmeler. Ancak ağırlık Vatikan bölümünde.

Ülke dengeleri ve üstünlük savaşları adına belki ekonomik, sosyolojik açıdan bilgi sahibi olmak mümkün. Ancak gözardı edilen ve çok önemli bir süreç varki oda DİNİ faaliyetler. Bu süreci yazar gayet iyi ve açık yüreklilikle vurgulamış, ellerinize, dilinize ve kaleminize sağlık Sayın Hocam.

SAYGILARIMLA ve KİTAPLA

Bence çok çarpıcı bir eser olmuş. Neden? Sorusuna verilecek olan cevap ise çok basit. Sayın Onursal Başsavcı kendi alanı haricindeki hiçbir konuda yorum yapmamış. Bilmediğini yazmamış.

Diğer alanlarda ve konularda ise o konuda bilgi sahibi olan ciddi fikir ve bilim adamlarından ve eser sahiplerinden faydalanmış.

Eserde çizilen tablo ise kendi bilgisi yanısıra diğer eser sahiplerinin fikir ve görüşlerinin de imbikten geçirilerek en saf haliyle okuyucuya sunulmuş olmasıdır.

Okunmalı mı sorusuna cevap ise kalbi ülkesi için çarpan herkesin mutlak okuması gerek şeklinde olmalıdır. Hemde siyasi görüş ayrımı yapmaksızın...

SAYGILARIMLA ve KİTAPLA

Eser her devirde atıfta bulunulan, çokça tartışılan ancak herkesin kendi cephesinden anlattığı 12 Mart "ara rejimi" den bir kesit sunmaktadır.

Bir kesit diyorum çünkü yazar eserinde 12 Mart dönemini anlatmayıp bu süreç içerisinde Ziverbey Köşkünde başından geçenleri nakletmiş. Yazar takdire şayan bir zeka hamlesiyle bunuda belgelemeyi başarmış.

İşgenceyi nasıl belgelediğini ise buradan yazmayıp kitaptan takip etmekde fayda olduğunun altını çizmekle yetinelim...

Yazar; işgence belgelerini kendi yayınlasaydı belki kurgu yapmış suçlamasıyla karşılaşabilirdi ama her devrin adamı olmayı ustalıkla becermiş, keskin kalemli, kıvrak zekalı bir bayan gazeteci sayesinde belgeleri yayınlama dertdinden kurtulmuş olması çok güzel bir tesadüf...

SAYGILARIMLA ve KİTAPLA

1949'un 15 Ocak'ı ile 1950'nin 22 Mayıs'ı arasında Tek partili dönemin son başbakanı, tarih, iláhiyat ve ahlák konularında çok sayıda eser veren bir bilimadamı olan, Şemsettin Günaltay'ın 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Türk toplumunun düşünce yapısını derinden etkileyen eserini ancak keşfedebildiğim için çok üzgünüm.

İmparatorluğun son yıllarında Lozan'da fizik eğitimini tamamlamış olan yazar; fiziğin yanısıra tarih, ahlák ve din konularında çok sayıda yayın yapmış.

Eserinde Türkiye'nin o günlerden bu günlerine projeksiyon tutarak, ülkenin içerisinde bulunduğu sıkıntıları aşmak için önerdiği çözümün ancak milliyetçiliğin güçlenmesinden geçtiğini, İslamiyet'in ilk dönemlerindeki saf haline dönülmesini, milli ve çağdaş ilimlerle güçlendirilmiş bir eğitimden geçtiğini savunmaktan öte bir yaklaşım değildir.

Ancak asıl sorun ise ortada bir intihal (aşırma) olmasıdır. Buhranlar Anaforunda İnsan isimli eserle birçok paragraf uyuşmakta olup yapılan alıntılarda kaynak gösterilmemiş ve atıfta bulunulmamıştır. Buda hiç ama hiç şık değildir.

Kimin intihal yaptığını bulmak ise tamamen size kalmıştır. Ancak kul hakkına el uzatmak itikatımca haramdır. Ülkemizde takiyyenin ne derece ileri boyutlarda olduğu bir defa daha ortaya çıkmıştır.

Takke düşmüş kel görünmüştür.Yorum sizin...

SAYGILARIMLA ve KİTAPLA

Sonradan reklamcı olan ünlü bir Fransız reklamcı olduğunu öğrendiğim Jacques Seguela kendi kalemi ile başından geçenleri çok güzel anlatmış.

Kah kızarak, kah yalan söyleyerek, kah yeni yetişen iletişimcilere öğütler vererek yaptığı -kotardığı- işleri anlatmış. İnanıyorum ki eseri; meraklıları mutlak bir solukta okuyacaktır. Sektörden değilim ancak ben çok zevk alarak ve eğlenerek okudum.

SAYGILARIMLA ve KİTAPLA