Atatürk bir siyaset adamıydı; ama çoğulcu bir demokrasiden yana değildi. Birtakım amaçları gerçekleştirmek uğruna, siyaseti bir kenara itilecek bir araç sayma eğiliminde olduğunu vurgulayan Tuncay, O'nun kuvvetli olduğu nokta, başlangıçta ülkenin sahiplerini (şeyhleri, ağaları, beyleri, İttihat ve Terakki ileri gelenlerini ve ordu subaylarını) iyi tanıması ve dinci – milliyetçi anlayışı alabildiğine vurgulayarak onlardan yaralanmasını bilmesiydi tespitini yapar. Atatürk, Cumhuriyet döneminde Ordu, Parti ve bürokrasi üçlüsü üstünde kurduğu denetimle din adamlarına karşı savaş açmış ve (Sünni) Kürtlerin başkaldıranlarını ezmiş, fakat büyük toprak sahiplerinin ve tüccarların ekonomik egemenlikleriyle uğraşmamıştır.(o zamanlar sayıları çok olmayan sanayicilerin) daha da kuvvetlenmelerini amaçlamıştır. Devlet desteğiyle bunlardan bir burjuvazi yaratılması, Atatürk'ün gözünde çağdaşlaşmanın en doğru yoluydu.