Ve Sartre, acı felsefi düşüşünün yanında bir yalnız kurt doğasında azgın ve saldırgan bir Avrupalı! Korkusuz, kimsesiz, saldırgan, cesur ve atılgan. Evet varoluşçu. Ama belki kendisini bize yakın kılan bir yanı var. Makine ve paranın yok ettiği Avrupalı insanın yalnız kalmış ruhu. Bunalımlarla başkaldıran cesur adam.
Varoluşçuluk, toplum içinde kişi tedirginliğine inanmaktadır. Toplum bireyselliğimizi yok etmektedir. O halde topluma karşı durulması gerekir. Ne var ki bu karşı çıkış basit bir tedirginlikten öteye geçemez varoluşçulukta. Bu tedirginliğin nedenlerini çözümleyici olarak anlatmaz bize varoluşçular. Onlar sadece topluma karşı bireyselliği savunan basit bir anarşizmden bahsetmektedirler. Halbuki bu anarşizm de değildir. Benim aşk mezhebim ise, evet, çürümüş toplumun, beni insan varı olarak yok etmesine karşı durmamı söyler ama bu basit anlamda bir anarşizm değildir. Ben savaşmalıyım ama neye karşı? Eğer susarsam dilsiz şeytan olurum, ama ne zaman? Ben toplum için varım. Toplum benim ayağımı bastığım zemin. Varlık insan için vardır. Allah bütün var olanları insan için yaratmıştır. İnsan ise toplumsal bir varlıktır. Ben halkın içinde Hakkın yanında konumlanarak varolmalıyım. Benim aşk mezhebim sorumludur. Aymazlık içinde varlığını kişiselliğe indirgemez. Ve benim cogitom; “İnanıyorum öyleyse varım”.