Kitabın tamamına bakıldığında Oblomovluk, saf bir tembellik, boş vermişlik ve kayıtsızlık hissi değil. Oblomov, diğer insanların "iş ve uğraş" adı altında anlamsız ve yapay bir debelenme halinde olduklarının ve adeta mezarlarına koşarmışcasına yaşadıklarının bilincinde bir birey. Evet, Oblomov yaşama sevincine ve bu sevincin onu daha "aktif" bir yaşama yönlendirecek itki motorundan yoksun. Şüphesiz bunda etrafındaki insanların hayatını gözlemlemesinin yanında yetiştiriliş tarzı da etkili. Ancak bu roman bana "çalışkan/girişken/aktif - tembel/çekingen/pasif" zıtlığı çerçevesinde somutlaşmış iki karakterin sunumundan daha çok bir nihilist bir tablo sunuyor gibi geldi. Zira hikayenin sonunda iki taraf ta kendilerini tatmin edecek, anlamlandırabildikleri bir noktaya ulaşamıyorlar. Özellikle Olga Sergeyevna'nın "bu mudur yani?" sorgulamasının kitabın kilit bölümü olduğu kanaatindeyim. Önerilir.