Çok ''yukarılardan'' ve ''uzaklardan'' denize bakanlar onu kımıltısız, kıpırtısız, sakin, göze ve gönle ferahlık veren bir renk cümbüşü olarak görürler; tıpkı ''başkalarının'' hayatının ''dışardan'' bize göründüğü gibi. Peki, gerçek böyle midir? Katiyyen, hayır! Dünya hayatı cennet ol(a)madığı gibi cehennem değildir. Olsa olsa ''araf'' diyebiliriz ona; ancak, sanki, biraz cehenneme daha yakın. Kımıltısız duran denizin derinliklerinde kopan tarrakaları duymak, cennetmiş gibi görülen hayatın cehennemî yönünü görmek, hele de bunu yazmak öyle her faninin yapabileceği bir iş olmasa gerek. Bu romana göre daha ''lokal'' olan ''Yeşil Peri Gecesi''nde bu kitabın ip uçları var aslında, ama bu kitap başka. Bu kadar geniş bir kültüre, bu kadar derin bir bakışa, böyle güzel bir akışa(akıcılık) ancak şapka çıkarılabilir. Türkiye'yi ve tarihini,hemen her yönüyle, bir romana sığdıran yazara teşekkür ederim. Hiç mi yok eleştirilecek tarafları kitabın? Tabii ki var: Bazı olaylara ''tek taraftan'' baktığı, ''sinkaflı'' cümlelerin çokluğu eleştirilebilir; fakat yine de kitap güzelliğini korur. Ne mi anlatıyor, ''kir akan oluğu''. Bize de,okuyucuya, ''nur akan oluğu'' bulmak kalıyor. Arayana, bulana, görene,yaşayana ve anlatana selam olsun.