Büyük bir tedirginlikle başladığım kitaba. Çünkü yazarın daha önce Mimoza Sürgünü adlı kitabını pek beğenmemiştim. Nar Ağacı'nı bittiğinde üstümden bir silindir geçmiş gibiydi. Sanki ben de yazarla birlikte gittim İran'a, Batum'a, Rusya'ya... O savaş zamanında insanların çektiklerini sanki ben de gördüm. En çok beğendiğim bölümler Setterhan'la birlikte anlatılan İran, aslında Doğu, idi. O mistik havayı içime çektim doyasıya.
Zamanlar arasındaki geçişler, bilinç akışı harika bir şekilde verilmiş romanda. Merak ediyorsunuz nasıl buluşacak Settarhan ile Zehra diye. Üstüne üstlük yazar da okuyucuyla bir olup merak ediyor. Sizin yanınızda yer alıyor.
Aynı zamanda kahraman bakış açısıyla yazıldığı için de kitap ayrı bir değerli. Çünkü kahraman bakış açısıyla yazmak demek yazarın kalemini rahat hareket ettirememesi demek. Ama yazar o kadar güzel atlatmış ki o zorluğu...
Gözyaşlarım aktı yer yer. Hele sonunda sel olacaktı. Ben olsam ben de yalvarırdım herhalde beni görün diye.
Nazan Hoca'mı geç fark ettiğim için çok üzgünüm ama geç de olsa fark ettiğim için mutluyum. İyi ki okumuş ve tanımışım kendisini ve kalemini. Şimdi diğer kitaplarını okuma zamanı.