Alman Tarihi Profesörü olan Fulbrook, Almanya’yı, benzersiz yaratıcı kültürün (düşünürlerin, bestecilerin ve şairlerin ülkesi) ve benzersiz yıkıcı (iki dünya savaşı ve Nazizm) siyasal tarihe sahip, ismini bir kavim ve bölgeden değil bir dilden alan tek ülke olarak nitelendiriyor.
Doğal engellerden yoksun ve kıtanın ortasında olması nedeniyle (Britanya’nın tam aksine) “sürekli savaşlar ve kesintisiz askerlik” atmosferinde, “öldürücü açlık dönemlerini” sıklıkla yaşayan bu toplumun, 1800’lerin ortasına gelindiğinde “ülkesi olan ordu” denebilecek Prusya’yı ortaya çıkardığını anlatıyor.
Hem Habsburg hem de Kutsal Roma-German imparatorluklarının rekabetçi varlığı nedeniyle, yerel prensliklerin 19.yüzyıla kadar varlıklarını sürdürdüğünü; bu aşırı bölünmüş feodal yapının, bir yandan kilise topraklarının dağıtımının Papa’nın elinde kalmasına ve reformu yaratan isyana, bir yandan da “eşitler arasında birinciyi seçmek” geleneği ile şimdiki konsensus toplumunun ve federatif yapının oluşmasına neden olduğu işleniyor.
Ferda Nihat Köksoy