Türkler Hakkında
Türkler hakkında çok şey söylenir ve yazılır. Tarih boyunca Türkler, temasta oldukları her coğrafyada derin izler bırakarak adlarından söz ettirirler. Bu nedenle geçmişte yazılmış tarih kaynaklarının büyük bir kısmı Türklere yer verir. El- Ömeri’nin Mesaliku’l Ebsar isimli eseri de Türklere hatırı sayılır şekilde yer ayıran eserlerden birisidir.
Ömeri, Memluklu Devletinde görev yapmış, önemli bir edebiyatçı, fakih, devlet adamı ve bürokrattır. 14. yüzyılın başında Şam’da dünyaya gelen, iyi bir eğitim alan, İbn Fazlullah olarak anılan Ömeri; nisbesini soyunun Hz. Ömer’e dayanmasına istinaden almıştır. Orta Çağ’da önemli bir görev olan sır katipliğini babasından devralarak yapmıştır. Devletin önemli kademelerinde görev yapması, edebi kimliğinin olması, devrin kaynaklarına kolay ulaşması; onun kalemine güvenilir bir tarihçi hüviyetine bürünmesine neden olmuştur.
İbn Fazlullah’ın en önemli eseri 27 ciltlik Mesaliku’l Ebsar’dır. Ele aldığımız eser; Mesaliku’l Ebsar’da Türklerin anlatıldığı üçüncü cildinin tercümesidir. İbn Fazlullah dönemin tarih anlayışına binaen yazdıklarını okudukları, duydukları ve birebir gördükleriyle inşa etmektedir. Fakat Ömeri eserini kaleme alırken kendisine gelen bilgileri olduğu gibi satırlara geçirmek yerine, elindeki malumatı diğer kaynaklarla karşılaştırarak doğruladıktan sonra kullanmaktadır. Ömeri’nin bu titiz anlayışı, devrinin bazı kaynaklarına nazaran onun daha güvenilir olmasını sağlamaktadır.
İbn Fazlullah yaşamı boyunca Mısır ve Suriye dışına çıkmamıştır. Ama devrinin önemli kalemlerini okumuş, mensup olduğu devletteki görevi gereği döneminin güncel siyasi olaylarını takip etmiş ve bölgesine gelen insanlardan dinlediklerini ince eleyip sık dokuyarak eserine yansıtmıştır.
Orta Çağ’ın meşhur tarihçileri gibi Ömeri de öncelikle bölgenin coğrafi ve mimari yapılarını anlatır. Genel bilgilendirmelerden sonra özele yönelir. Anlatımında coğrafi bir bölümlemeye gider. Bu sayede Hindistan, Harezm, Gazne, Türkistan, Deşt-i Kıpçak, Anadolu gibi bölgelerin tarihi hakkında bilgiler verir. Harzemşahlar, Gazneliler, Anadolu Türk Beylikleri, Selçuklular ve Selçuklu Atabeylikleri gibi Türk devlet ve devletçikleri hakkında kıymetli bilgiler bu şekilde satırlar arasında zuhur eder.
Ömeri’nin bu genel anlatımının en büyük özelliği dönemin hikayeci anlatım özelliğine binaen yorum içermemesidir. Olaylar direkt dile getirildiği için neden-sonuç ilişkisi gibi modern tarih anlatımının özelliklerine anlatımda rastlanmaz. Zaten eserin yarısından fazlasında kronolojik bir anlatım söz konusu olup (İslam Tarihinde Türkler kısmı), önemli olaylar yıl yıl ayrılarak verilir. Her yılın önemli siyasi ve askeri olayları bazen en ince detaylarına varıncaya kadar verilir. Tabii her ne kadar siyasi ve askeri olaylar ağırlıkta olsa da Ömeri açısından diğer önemli olaylar da es geçilmez. Misal büyük Türk filozofu Farabi’nin vefatı, depremler, salgınlar vs. anlatıda kendisine yer bulur.
Ömeri’nin en önemli özelliklerinden birisi dilinin fazlasıyla tarafsız oluşudur. Ele aldığı olaylardaki kavim ve milletlere karşı dili objektiftir. Hatta Suriye, Irak ve Anadolu’yu talan eden Haçlılar ve Moğollara karşı bile nefret söylevinde bulunmaz. Bu yüzden yazdıklarından bazen onun etnik kimliği kolaylıkla fark edilmez. Eserin yazıldığı dönem düşünülecek olursa, din ve mezhep taassubunun fazla olduğu hesap edilirse yazarın sadece bilgilendirmeyi amaç edindiği ortaya çıkar.
Olaylar önce televizyondaki haber bültenlerinde olduğu gibi kısa ve öz sunulur. Dönemin önemli karakterleri üzerinde ayrıca durulur. Beyliklerin ve devletlerin yöneticilerinin faaliyetleri aktarılır. Şayet önemli birisi anlatılan yıl içinde hayatını kaybetmiş ise; bu vefatiyat haberi sonrası ölen kişi hakkında bilgilendirme yapılır. Özellikle Mısır, Anadolu, Suriye, Irak, Deşt-i Kıpçak ve Türkistan bölgesi paralelinde kronolojik olarak sunulan bilgiler vasıtasıyla Eyyübiler, Memluklar, Selçuklular, Harzemşahlar, Haçlılar ve Moğollar gibi büyük devletler ve bu devletlerin parçalanmasıyla ortaya çıkan küçük devletçiklerin birbirleriyle olan mücadelesi bazen küçük askeri çatışmalara varıncaya kadar verilir. Hatta sosyal hayat, etnik toplulukların birbirlerine karşı algıları, yönetici halk ilişkisi gibi farklı konulara da yer yer değinilir.
Türkleri merkeze almakla birlikte Türk tarihinde kıyıda köşede kalmış diye izah edebileceğimiz bazı bilgilere rastlanması, eserin üst düzey bir referans kaynağı itibarı görmesine neden olmaktadır. Misal Moğol istilası sonrası Anadolu’da ortaya çıkan beylikler hakkında kıymetli bilgiler verilir. Misal Osmanoğulları Beyliği Bursa başlığı altında ele alınır. Verilen bilgiler ilginçtir: “(Bursa Beyi’nin) Atların üzerindeki bileğine sağlam süvarileri ruhları avlarlar. Askerlerinin fakir olmasının sebebi reayanın dürüst insanlar olmamasından, komşularının ona karşı engeller çıkarmasından kaynaklanmaktadır. Derler ki, onun (Orhan b. Osman) halkının kalbi kötüdür ve hilekardır; sarıkları hile ve desise üzerine üç kat sarılmıştır (s.165).” Yine Hindistan Türk medeniyeti ve bölgede kurulan Türk devletleri hakkında verilen bilgilerin tarih anlatımızda geri planda kaldığı malumdur. Ömeri verdiği bilgilerle Hindistan’daki Türk asırlarının sergüzeştini gayet iyi ifade eder. Bu açıdan eserin Hindistan’daki Türk varlığının önemini vurguladığı söylenebilir.
Bir Orta Çağ birinci el kaynağı için fazlasıyla doyurucu olan eserin çevirisi gayet iyidir. Zaten çeviriyi yapan Ahsen Batur’un bu konudaki maharetine diyecek yoktur. Eser içinde sıkça dipnot ve bilgilendirmelerle muallakta kalan noktalar çevirmen maharetiyle ortadan kaldırılır. Bazen bir iki sayfayı bulan notların anlatılan olaylara önemli dayanak noktaları oluşturduğu rahatlıkla söylenebilir. Zaten çevirinin sadece tercüme boyutunda kalmadığı eserin sonunda verilen faydalanılan eserlerden anlaşılmaktadır.
Türkler hakkında yazılanlar Türk tarihinin şekillenmesinde önemli bir kalemdir. Özellikle etnik taassuptan uzak sadece bilgi kazandırmayı temel hedef edinmiş Orta Çağ kaynaklarının dilimize kazandırılması okurun temennisidir. Ele aldığımız esere benzer kaynaklar Türk tarihinin Arap coğrafyasındaki serencamını netleştirir. Türk tarihinin külliyetli bir yekûn tutması daha çok kaynağın dilimize kazandırılmasını gerektirmektedir. Bu tarz eserlerle tarih anlatımızın zenginleşeceğine şüphe yoktur. Bu zorlu çeviriler verilen emek bağlamından düşünüldüğünde kesinlikle okunmalı kaynak olarak kullanılmalıdır.