Yaşam Başka Yerde
The Man From Earth'ün esas adamının da dediği gibi, edebiyatın bilimsel gerçekleri önceden sezdiği haller mevcuttur. Voltaire'in evrenin muazzam bir patlamayla ortaya çıktığı görüşü, Goethe'nin spiral nebulaların dönmesiyle ilgili sözleri... Elbette Freud'dan önce psikanalitik zımbırtılar edebiyatta tezahür etmiştir, "ödipal kompleks" adını nereden alacaktı yoksa? Neyse, mevzu bu değil. Kundera'nın adeta deney ortamında incelediği karakterinin, Jaromil'in öyküsü bu. Serdar Rifat Kırkoğlu'nun Ayrıntı'dan çıkan Gülünesi Aşklar için yazdığı önsözde François Ricard'dan aktardığı: "Kundera dünyayı gürültü patırtıyla ortadan kaldırmıyor, bir gizli ajan gibi, onu parça parça, metodik bir biçimde ve gürültü yapmadan parçalıyor." (s. 9) Doğumundan ölümüne kadar didik didik edilen Jaromil, deneyimsizliğin içinde lirizmin kapalı dünyasını yaşamı olarak bellerken her faninin başına geldiği gibi büyüme illetine kapılacak ve -bence- çağımızın kara vebası sosyalleşme sancılarıyla kişiliği arasında kalacak. Bunların Jaromil'le birlikte mimarı olan anne ise kendi trajedisini yaşarken çocuğunu da bunun içine çekecek, baştan itibaren. Kundera, tanımlardan bağımsız görmek istediği romanı için sistem halindeki akımlardan uzak durup edebiyatın özü olan varlık araştırmasına giriyor. Jaromil: Düşünceleri ve duyguları bir adam.
Yedi bölüm. Kundera aynı zamanda bir müzik adamı ve 7 rakamına karşı bir saplantısı var. Romanın yedi kısımdan oluşmasının sebebini müzikteki "mouvement" kavramına karşılık gelen yedi kısım olarak görüyor. Bunun bilinçli bir çaba olmadığını, tümüyle bir saplantı sonucu vücut bulduğunu ekliyor. Kırkoğlu'nun önsözünden yine.
Birinci Bölüm ya da Şair Dünyaya Geliyor: Jaromil'in annesiyle başlıyoruz, dediğim gibi mevzunun doğmasında kendisinin payı büyük.
Şaire gebe kaldığı yeri düşündüğünde üç ihtimalin en romantiğini, manzaralı bir kayalığı seçer. Buradan başka bir yerde hamile kalması mümkün değildir, öbür türlü şairin babasına duyduğu aşkın kendi anne babasının sıradanlığına ve düzenliliğine karşı romantik bir başkaldırıya kalkışamayacaktır.
Şair doğar ve annenin geçmişini öğreniriz. Güzel ve göz alıcı coşkunluğuyla ket vuran ablasının yanında mütevazı bir çocuk olagelmiştir, kendini müziğe ve edebiyata verir.
Jaromil büyümeye başladıkça kelimelerle tanışır, söylediği bazı kafiyeli sözlerin büyüklerin ilgisini çektiğini görür ve kelimelerin büyüsüyle o zaman tanışır. Annesi, oğlunun duygu dolu bir dünyaya adım attığını görüp sevinir ve çocuğu benzer şeyler söylemeye teşvik eder. Tabii ki çocuğun söyleyeceği sözler gibi giyeceği elbiseler vs. de egemenliği altındadır. Mutlak bir kontrole sahiptir çocuk üstünde. Bunun etkisiyle çocuğun pek arkadaşı olmaz, bir tek okulun kapıcısının oğluyla yakındır, bir de köpeklerle. Köpek, onun için hayvanlar dünyasının tüm iyiliğini, doğal erdemlerin toplamını temsil eder. Bu köpek izleğiyle ileride karşılaşacağız.
Jaromil'in şiirinin gelişimiyle hayata bakışı paralel ilerlemektedir. Önceden evin hizmetçisini dikizlediği zaman kadınların yüzlerinden etkilenirdi, fizikselliğin ötesinde bir aşkı düşünürken aydınlık bir yüz geliyordu aklına. Sonrasında ölümle kadınları eşleştirir, aşk için ölmek fikri belki ilk orada gelmiştir aklına. Bunun yüzünden ileride bazı herzeler yiyecek hırt.
Çek devrimiyle birlikte sanatın işlevi de tartışma konusu olur. Toplumcu sanat anlayışıyla sürrealizm vs. çatışma haline girer ve Jaromil için kişisel bir dönüşüm başlar. Çok sevdiği yaşlı bir şairi yuhalamaya kadar vardırır işi, şiirleri bile büyük bir değişim geçirir ve lirizmden uzaklaşarak toplumcu bir şiire yönelir. Kafiyeler, ölçüler ona başka bir dünyanın kapısını açar ve şiirinden -olduğu kişiden de diyebiliriz- uzaklaşır. Güzel bir alıntıyla anlatılmış bu durum: Şiirinin gırtlağına basar. Ya da böyle bir şeydi. Gerçi bu dönüşümün ilk izleri katıldığı toplantıda görülür. Bir topluluk içindeyken kendi olduğunu, öbür türlü bir gazdan başka bir şey olmadığını düşünür. Sosyalleştikçe kimliğinden uzaklaşacaktır. En azından o öyle düşünür.
Kundera, Rimbaud'nun yaşamından edindiği pasajlarla Jaromil arasında bir bağlantı kurar, erkek olmanın yollarında zorlukla ilerleyen iki genç. Yüzüne baktığı zaman bir kızın yüzünü gören Jaromil, markette tanıştığı kızla sevişirken erkekliğin ya tam olduğunu, ya hiç olmadığını düşünmektedir. Hala bir erkek olduğundan emin değildir, babasının resmine bakıp pek tanıma fırsatı bulamadığı adamı özlemesi de bu yüzdendir.
Şair katıldığı bir toplantıda fena papara yer, madara olur. O çok sevdiği ressam, devrimin dayattığı sanat anlayışına uymamıştır ve çöpçülük gibi bir şey yapmaktadır. Adamın biri söyler bunları, Jaromil'e dönek der, sen nasıl adamsın der, git buradan der. Jaromil aşağılanmaya gelemez, adama yumruk atmaya kalkar. Lan sen kimsin. Adam bunu hediye paketi gibi katlar, bağlar ve balkona atıverir. Bu dangalak orada soğuk yer, hasta olur ve ölür.
Bir düello sonucu ölen Lermontov'la aynı konuma yerleşmiştir Jaromil, onun gibi onurunun peşinden gitmiştir ve onuru için ölememiştir. Rezil olarak döner evine, vereme yakalanır. Rimbaud mezarındadır, Wolker mezarındadır, Lermontov da öyle. Anneyle son karşılaşmada Jaromil anlar ki sevdiği tek kadın annesidir. Ana rahmine dönüşün huzuruyla gözlerini kapar. Kapayamaz, pardon, Xavier'nin kendisini bırakıp gittiğini görür ve kadın olmadığını haykırır. Ölürken bile kimliğinden yoksundur, pek yüce bir şekilde ölemez, hayal ettiği ve şiirlerine yansıttığı ölümün pek uzağındadır.
Böyle. Anne, aşk, şiir, toplum, kadınlar, ölüm, katman katman bir roman. Yaşamın başka yerde aranması güzel ama bakılacak çok yer var, bir şeyleri yitirme yolculuğu olur ancak. Jaromil için öyle oldu.