Deliliğin Dağlarında
Lovecraft'ın Cthulhu Mitosu hikâyelerinden biri, en uzunlarından. Eskiler'in dünyaya gelişleri, Mi-Go'lar, Cthulhu'nun müritleri falan derken ortalık curcuna. Malzeme bol; insanoğlundan önce milyarlık bir boşluk var. Karanlık çağlar. Bir belgesel vardı, adını unuttum, insanlar bir anda ortadan kaybolsa dünya insansız zamanlardaki haline kaç yılda döner konulu.
İnsan kozmik sonsuzluktan korkuyor ister istemez. Düşününce. Çok küçüğüz ya. Neyse, fantazyacılar için bu karanlık çağlar altın madeni. R. E. Howard, Clark Ashton Smith, tayfadan kim varsa...
Miskatonic Üniversitesi'nden 20 küsur akademisyen, Antarktika'ya araştırma yapmaya gidiyor. Zamanın birinde tropikal iklimin hüküm sürdüğü topraklara ulaşmak, fosil falan çıkarmak amaç. Bazı taşlar bulunuyor, bunun üzerine içlerinden biri üç beş kişiyle tayfadan ayrılıp başka bir yerde kazıya gidiyor. Acayip varlıklar buluyor, bunları telsizle kampa bildiriyor ve bağlantı kesiliyor. Esas adamımız, yanına birini alıp kampa gidiyor ve görüyor ki köpekler, adamlar falan deşilerek öldürülmüş. Sonra öneden de dikkatlerini çeken sıradağları aşıyorlar, kadim bir şehir keşfediyorlar. Dilleri falan tutuluyor; dünyanın en soğuk yerinde eski bir uygarlık. İniyorlar, şehre giriyorlar, yer altında keşfe çıkıyorlar ve sonra bir şeyle karşılaşıp kaçıyorlar. Bu kadar.
William Dyer anlatıcı. Miskatonic'ten bir profesör. Hikâyeyi oluşturan metni neden kaleme aldığıyla başlıyor olay. Korkunç keşiflerinden sonra Starkweather-Moore adlı, daha donanımlı bir keşif gezisini engellemek amacıyla, gazetelerde yer almamış bölümleriyle hikâyeyi bir kez daha anlatıyor. Amacının bazı araştırmacıları gezinin yapılmaması yönünde ikna etmek olduğunu söylüyor ama elinde pek kanıt da yok açıkçası, fotoğraflara inanmadıklarını söylüyor mesela. Bu da metni inandırıcılıktan uzaklaştırıyor açıkçası, Dyer'ın çabaları bu yönde olsa da. Her şeyi denemeden pes etmek istemiyor açıkçası, bir de olayın psikolojik yıkımından kurtulmayı amaçlamış olabilir. Kimseye tam olarak anlatılmamış bir hikâye var elde, bu hikâye Dünya'nın ve evrenin tarihiyle ilgili ve bunu bilen iki kişi var sadece.
Cthulhu Mitosu, birbirinden bağımsız hikâyelerden oluşsa da haliyle ortak bazı mevzular var. Olaylar, karakterler. Buradaki karakterlere başka hikâyelerde tekrar rastlayacağız. Bazen sadece isimleri geçecek. Tam tersi de geçerli; mesela gezinin düzenlenmesini sağlayan bir sponsor var: Nathaniel Derby Pickman Vakfı. Pickman soyadıyla sıkça karşılaşacağız, eğer külliyatı okursak. Neyse, başlarda uzun bir yolculuk safhası var. İncelikle anlatılmış. Kutba ulaşınca kampın kurulumu, uçakların inşası (aslında parça parça uçaklar) ve Lake'in bulunan fosilleri incelemesi geliyor. Lake'e göre bu fosiller ileri derecede evrimleşmiş, bilinen hiçbir sınıfa girmeyen bir canlıya ait. Takımdan ayrılıp araştırmaya yollanmasına yol açan şey bu fosiller. Bir diğer olay da dağların tepelerindeki düzgün geometrik şekiller. Dyer önce serap olduklarını düşünüyor, yakından baktığında kadim bir dünyaya açılan kapılar olduklarını düşünüyor. Şunu da söyleyeyim, metin bir bilim adamının diliyle yazılmamış. Necronomicon'lar falan havalarda uçuşuyor, isteri krizine ramak kalmış sanki. Psikolojisini, fikirlerini şekillendiren bir ortamın getirisini metne döküyor Dyer; bir bilim insanı olarak elinden gelen her şeyi yapmış ve son bir çaba gösteriyor. İnandırıcılığı yok edici bir şekilde.
Kısa keseceğim; Lake, bilinen yaşamdan çok daha öncesinde de dünyada yaşam formları olduğunu belirliyor. Sonra o yolculuk, Eskiler'in bedenlerini bulması ve Eskiler'in çözülmesiyle birlikte ayvayı yemesi. Dyer ve Danforth'ın kadim şehirdeki yolculukları, kabartmalardan Eskiler, Cthulhu'nun müritleri ve Mi-Go'lar hakkında öğrendikleri, kaçış... Tembel olmasam alayına girerim ama cık.
Lovecraft canımızdır. Okuyalım. Evet.