Günümüzün her materyali ticari malzeme haline getirmek üzere çalışan ticari sistemi, kendisini de boğabilecek bir alana, sanata el attığından beridir, hem okuma, hem dinleme, hem de seyretme alışkanlıklarımız arasında derin farklar oluştuğunu gözlemliyorum. Sayın Dündar, aydın ile halk kitlelerinin değişen beğenileri üzerinde durduğu bu kitabında, değişik ancak çoklukla popüler filmleri değerlendirmiş ancak bu değerlendirmenin sanatsal içeriğinden çok, sosyopolitik içeriğine önem vererek yapmış bu işi. Her şeyi para ile satın alıp, para ile yeniden satan bir film endüstrisinin pençesine düşmüş böylesine etkin bir sanat dalı için, kurtuluş umudu da, sinemayı satın alma yolunda hızla ilerleyerek beğenilerini sığlaştıran bu halk kitlesi yine. Pek çok nedenden ötürü, dünya sinemalarının iyi filmlerini geçtim, Türk sinemasının pek çok güzel eseri bile beyaz perdeyle buluşamıyor. Ve Türkiye'nin sayısız sinema salonu da sayısız emektar sinemacısıyla yok oluyor, yerlerini büyük "cinemacomplex"lere ve televole "artiz"lerine bırakarak. Sayın Dündar, her zamanki dinç, direnen sesiyle bizi sorguya çekiyor ve kendimize sormaya korktuğumuz pek çok soruyu sorarak, o verilmesi imkansız yanıtlar yolunu aralıyor. Eline, diline, kalemine sağlık Can ağabey.