Türk Saplantısı & Yeniçağ Avrupa’sında Korku, Nefret ve Sevgi Hakkındaki Yorumlar

Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
zafer saraç
01.12.2023
Ötekinin Gözünden Türkler
Günümüzden yüzyıllar öncesinde herhangi bir kavmin mensuplarından önce, mezkur kavim hakkında söylenenlerin hızlı bir şekilde yeryüzünde yayıldığı görülür. Misal, Moğol istilasından evvel yayılan Moğol söylemi, psikolojik savaşın ilk numunesi olacak şekilde dünyayı korkuya salar. Hatta Moğollar savaşlara bu söylentilerin sayesinde önde başlarlar. İşte, hurafe dozu fazla bu söylemlerin sıkça tekrarlanması, önce bireyin sonra ise toplumun tasavvurunda saplantıya dönüşür. Korkunun eşlik ettiği düşünceler ilerleyen zamanlarda yalanın ve yanlışın egemen olduğu fikri tasarımlarla kendisini gösterirler.

Türkler, Moğol istilasının batıya doğru uzandığı yıllarda bu Moğol saplantısından mustariplerdir. Pax Mogolica’nın (Moğol Barışı) sona erdiği dönem de ise batıya doğru fetih hareketlerini arttıran Türkler, artık Avrupa için saplantıya neden olmaktadırlar. Bu bakış açısıyla Türkler saplantının hem nesnesi hem öznesi olurlar. Bu nedenle tarih disiplininin ışığında bir etnik unsura karşı yapılan çözümlemeler farklı sonuçlara gebedir. Misal, mevzu Türklerdir, ama Avrupalıların nazarında etnik bir ayrım yapılmaksızın bütün Müslümanlar Türk adı altında isimlendirilir. Türk ve Müslüman kimliğinin bütünleştiği bu algının üzerinde yapılan analizler ise bambaşka tabloların ortaya çıkmasına neden olur.

Buradan hareket eden İtalyan araştırmacı Giovanni Ricci, Türklerin İtalya’nın Ferrara şehrinde 15 ve 18. yüzyıllar arasında oluşturdukları algıyı eldeki belgelerin dilinden çözmeye çalışır. Esasında ötekini anlamlandırma aşamasında, günümüzde dahi çok boyutlu sorunların olduğu düşünülürse Ricci’nin bu iyimser amacını takdir etmek gerekir. Hatta eserde ötekine ilişkin oluşan düşmanca tasavvurun tarafların kim olduğu fark etmeksizin pek fazla değişmediği, etnik taassubun rijit halinin ilk aşamada tavrın sahibinin adını kirlettiği anlaşılır.

Eser, giriş dahil 12 bölümden oluşmakla birlikte her bir bölüm mikro tarih çalışmasını andırır. Zira tarihin genel anlatımından ziyade detaya inen sıradan hayatlar ve olaylar ele alınır. Bu açıdan eserin klasik tarih kitaplarından farklı bir üslupla sunulduğunu belirtmek gerekir. Aslında tarihin merak edilen yönü, genel anlatısından ziyade özel yönüdür. Yazar özel yargılardan genele ulaşmaya çalışır. Misal, eserin giriş kısmında Nikos Kazancakis’in Müslümanlara karşı bireysel yargısına yer verilir. Kitabın diğer kısımlarında ise benzer yargıların bazı ortak paydalarda birleştiği fark edilir.

Konunun merkezinde Ferrara şehrinin olması, bu şehir devletinin Akdeniz (Adriyatik) kıyısında bulunması, eserin coğrafi merkezinin Romalıların Mare Nostrum (bizim deniz) dedikleri Akdeniz’e kaymasına neden olur. Tabii 15. ve 18. yüzyıllar arası Akdeniz, güneyinde Müslümanların kuzeyinde Hristiyanların olduğu iki kutuplu bir hal alır. Ricci, bu aşamada sadece “biz” diyerek kuzeyden ses verir. Bunun bazı sakıncaları olmakla beraber Ricci, eldeki tek yönlü belgelerin kendi panzehrini oluşturacağını düşünür. Yani Ricci’nin tasavvuruna göre, o günün dünyasında ötekine nesnel bakmak olanaksız olup tarihi olayları anlamak yeterlidir. Belki de bu yüzden kitabın kapağında yazan korku, nefret ve sevgi kelimeleri arasında sevginin yok denecek kadar az olduğu görülür.

Tarihi olaylara günümüzden bakıldığı gibi bir de devrinden bakılmaktadır. İletişimin günümüzdeki kadar yaygın olmadığı bir dünyada, İstanbul’un fethinin ya da Viyana’da Osmanlı ordusunun bozgununun akislerinin ne şekilde olduğunun cevabını ise Ricci’nin eseri verir. Misal, Viyana’da kazanılan Hristiyan zaferinin sembolleri olarak ele geçirilen sancakların İtalyan şehirlerinde gezdirilmesi tafsilatlı bir şekilde anlatılır.

Tabii ötekiyle kültürel etkileşim ve temasın bu dolaylı anlatımlarından ziyade bazen detaya inen söylemlere de eserinde yer veren Ricci, kölelik üzerinden anlatısını gayet iyi sürdürür. Zira artık birbirine çok yakın olanların hikâye edilmesi söz konusudur. Yeni Çağ Avrupa’sındaki köle pazarlarının durumunu böylelikle anlamak mümkün olur. Kölelerin çektiği çileleri, dönme ve devşirmelerin kariyer basamaklarında nasıl yükseldikleri, köle pazarının ücret tarifeleri, köle kurtarma vakıf ve dernekleri, maceralı kaçış hikayeleri ve esaretten fidyeyle kurtuluş öyküleri sonrasında yapılan kutlamalar eserde kendisine yer bulur. Bu zengin anlatım su katılmamış bir sosyal tarihin ortaya çıkmasına neden olur.

Her eserin sosyal tarihe ilişkin güçlü bir malumat verdiğini savunmak zordur. Ama Ricci’nin kaynakları gayet zengindir. Öncelikle Ricci türü ne olursa olsun yazılı kaynakların izini gayet iyi sürer. Yazının sadece devlet mekanizmasında kullanılmadığı Yeni Çağ Avrupa’sı düşünüldüğünde, Ricci’nin kaynaklar açısından aynı dönemi çalışan Osmanlı tarihçisine oranla şanslı olduğu düşünülebilir. Çünkü, matbaanın yaygın kullanımı kronik yazarlarını ve eserlerini çoğaltır. Hatta Türklerle ilgili mevcut birçok kitap vardır. Ricci, sadece yazılı eserlerle de kalmaz resim ve mimari sanatına dair örnekleri de eserinde inceler. Birinci el kaynaklarla eserini gergef gibi işleyen Ricci yeri gelince kölelerin ayağındaki zincirlerin üzerindeki bilgileri bile es geçmez.

Ayrıntılı tasvirler, Türklerin halk nazarında ne şekilde tecessüm ettiğine dair verileri sunar. Burada dikkat çeken husus halkın geniş merakından ve muhayyilesinden doğanların da satırlar arasında kendisine yer bulmasıdır. Misal kuyruklu yıldızlara yüklenen anlamlar, sembolik cezalandırma seremonileri, şiirlere ve halk söylencelerine girmiş anekdotlar gayet iyi sunulur. Şiirler demişken, yazarın küçük nüanslardan büyük meseleler çıkarmayı layıkıyla yaptığını belirtmek gerekir. Misal 17. yüzyıl sonunda yazılan bir şiirde, Türkler ve Troya arasında kurulan bağlantıdan yola çıkarak günümüze kadar uzanan bir durum değerlendirmesi yapılır. Troya Savaşı’yla Doğu ile Batı’nın (Türklerle Avrupalıların) hesaplaşmasının tarihi dökümü günümüze kadar getirilir. Hatta öyle ki Troya kalıntılarının, Türkiye Cumhuriyeti döneminde Çanakkale’de sergilenmesi dahi kökü Troya’ya ulaşan bir militarist anlayışla bağdaştırılır. Yazarın bu sıra dışı tasavvuru bir tarafa bırakılırsa Türk algısına dair değinisinin ilgi çekici olduğunu kabul etmek gerekir.

Sonuçta, bazen tarih disiplininin savaş cephelerinin içine yerleşen bir anlatım tarzı vardır. Bu orijinden; savaşlar, barışlar, antlaşmalar ve siyasi haritalarının şekillenişi tarih anlatımının ana kolonlarını oluşturur. Ama cephenin gerisinde kendi sistematiğini koruyan, cepheye göre şekillenen fakat cepheden bağımsız bir sosyal alan vardır. Bu saha çoğu zaman tarihçiler tarafından ihmal edilir. Aslında savaş, çatışma ve mücadelenin olduğu cephe hattı buz dağının görünen kısmıdır. Görünmeyen kısımlarda ise birçok hazine saklıdır. İnsanın tarihe bireysel izdüşümü ve bu izdüşümünün toplumsal alana yansıması, tarihin ihmal edilmiş sosyal geri planındadır. Araştırmaya sosyal alandan yola çıkılarak başlanırsa mikro parametrelerle makro yapıların deşifre edilmesinin mümkün olduğu ortaya çıkar. Çünkü tarihteki her devlet; doğup, yaşayıp ve ölen; kişiliği, organizması ve genetiği farklılaşmış bir insanı andırır. Bu yüzden Ricci’nin sosyal hayatın merkezine inen mikro anlatımı oldukça önemlidir. İlerleyen zamanlarda bu anlatım tarzına ilişkin eserlerin artacağı rahatlıkla düşünülebilir.

Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (3)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Onaylı Yorum Bu yorum, Onaylı Yorumcu tarafından yazılmıştır.
UMUT GÜNER
03.03.2023
Avrupa'da Türk Algısını Anlamak İçin Kesinlikle Okunması Gereken...
Batı Avrupa kültüründe "Türk" yüzyıllardır toplumun her kademesinde coşkunun, yazının ve sohbetin ana konularından biri olmuştur. Geçmişte "Türk" kavramı, günümüzde olduğundan daha geniş bir anlama sahipti. Kelime, dar anlamda sadece Osmanlı padişahlarının tebaasını değil, hemen hemen bütün Müslümanları kapsamaktadır.

Öyle ki, çeşitli Avrupa dillerinde "Türk olmak" tabiri aslında Müslüman olmak, İslam'a geçmek anlamına gelmektedir. Ancak Osmanlı Türkleri, imparatorluklarının gücünden dolayı daha fazla kabul edilir. Bu kitapta Avrupa halklarının Türk saplantısı bir dizi olay üzerinden irdeleniyor ve incelenen belgelerden şaşırtıcı hayat hikayeleri çıkıyor.

Bu kitap, İstanbul'un fethinden Rusların İstanbul'a gelişine kadar geçen süreci Avrupalı ​​bir bakış açısıyla anlatıyor. Kitabın merkezi İtalya'daki Ferrara şehridir. Türklerin Avrupa sınırındaki dört yüz yıllık serüveni; belgeler, mektuplar ve yerel tarihçiler kentten görülebilmektedir.

Eser aynı zamanda arşiv belgelerine ve birincil kaynaklara dayanması bakımından akademik literatürde bu konuda haklı bir yere ve üne sahiptir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
halilinibrahimii
18.01.2024
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Okurken beğendiğim bir kitap oldu. Fakat ismi kadar iddialı bilgiler veriyor mu ? Tartışılır .
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
eagle_01
05.12.2023
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Tarihte türk imgesi-algısı,korkusu üzerine çalışma yapan,merak eden herkese tavsiye ederim.Önemli bir çalışma.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
tanhu06
26.11.2023
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Orta Çağdaki Türk algısına yönelik muazzam bir eser
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
KY-3905854
05.09.2023
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Türk ve Türklük kavramının bugünkü taşıdığı manadan çok daha büyük anlamlar taşıdığı bir dönemde Avrupalıların Bu kavramlardan ve Türk kimliğinden nasıl bir endişe duyduklarını anlatan güzel bir eser.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (0)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Rumi1207
23.02.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
İtalyan Röne­sansı’nın büyük entelektüellerinden Niccolò Machiavelli, 1521’de, ay­lak takımının kahvelerde, “gelmek üzere olan Türk”ten, “bu dönemde Haçlı Seferi düzenlemenin yerinde olup olmayacağı”ndan ve “benzeri saçmalıklar”dan söz ederek vakit geçirdiklerini belirtiyor.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
vefakâr
12.01.2022
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Türkler üzerine oryantalist bakış açısıyla yazılmış eser, Avrupa'daki Türk Korkusu tabirini daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
theboss78
18.05.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Konuyu yabancı bir yazardan da takip etmek için okunabilir.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (4)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Istorik
08.04.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
beklentimi karşılamadı. yazar alanında önemli bir isim ancak düzensiz bir tarihi çizgi takip ediyor ve konsantre olmamışsanız aklinizi kolaylıkla karıştırabilir. Ama doğu batı iliskileri üzerinde kütüphanem var diyorsanız almakta fayda var elbette..
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (4)
Hayır (3)
Bu Yorumu Yanıtla
Burak Kıyak
04.04.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Dili hiç akıcı değil özellikle bu şekilde yazmaya çalışsan yazamazsın 20 sayfa zor okudum onu da anlamadım.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (4)
Bu Yorumu Yanıtla
Emre Güney
23.03.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Bir olay örgüsünü her zaman karşı taraftan dinlemek veya okumak çok önemlidir. Bu açından büyük değer taşıyan bir eser.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (4)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Yörükoğulu
26.02.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
sanki biraz karmaşık yazılmış.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (1)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Trabzonlu6
10.02.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
dili akıcı degildi ancak önemli bilgiler içeriyor
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (4)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
Sena Sultan Bilir
02.02.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Avrupalıların Türkleri niçin saplantı haline getirdiklerinden bahsetmekle beraber Türk demenin aynı zamanda Müslüman manasına geldiği, birçok farklı ülkelerin başkentleri üzerinden kültürel açıdan ele alınan bir konu.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (4)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla
KY-1370481
21.01.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Avrupa kavramını anlama uğraşımda bana çok faydası olan bir kitap. İtalya'nın sıradan bir şehri üzerinden Türk-müslüman algısı çok iyi işlenmiş. belgelerle dolu harika bir kitap
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (2)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
Berk Ulubeli
06.01.2021
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Daha önce başka bir yayınevinden çıkmış olan bu çalışmayı yeniden ulaşılabilir hale getirdiği için Selenge'ye teşekkür ederim. Çalışma bir Avrupalı gözünden Türk imgesini incelerken çeşitli kaynaklardan da yararlandığı için son derece kıymetli ve benzeri çalışmanın çok az olduğu düşünülürse mutlaka okunmalıdır. Çeviri ve baskı iyi.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (8)
Hayır (1)
Bu Yorumu Yanıtla
caner12
25.12.2020
Satın Alma Onaylı Bu ürün yorum sahibi tarafından satın alınmıştır.
Türk Saplantısı kültürel etkileşimlerin güzel bir örneğini sunarken tarih bilgisi anlamında da kişiye kıymetli bilgiler katıyor.
Bu yoruma katılıyor musunuz?
Evet (4)
Hayır (0)
Bu Yorumu Yanıtla