"Büyük İskender’in Yaşamı ve Fetihleri": Akademik ve Rehber Niteliğinde Bir Eser...
Naçizane yorumumu siz kıymetli okuyuculara aktarmadan hemen önce bazı hatırlatmalar yapmalıyım. Öncelikle İskender (Αλέξανδρος - Aleksandros) hakkında yorum yapabilmek için ciddi bir akademik bilgi ve birikime ihtiyaç olduğunu söyleyebilirim. Aynı zamanda kıyaslama ve değerlendirme yapabilmek için tüm bu birikimi muhakeme edebilmekte gerekir. Uzun lafın kısası bu yorumun yalnızca “meraklı bir okurun” kaleminden çıkmış olduğunu hatırlatmalıyım.
Daha önce de yapmış olduğum gibi kitaba geçmeden önce yazarı kısaca tanımanın önemli olduğu kanaatindeyim. Albert Brian Bosworth, Oxford’a bağlı Keble College’da önemli klasikçilerden William Spencer Barrett’in hem öğrencisi hem de asistanı olarak göreve başlamıştır. 1967’den 2007 yılına kadar Klasik ve Antik Çağ profesörü olarak çalışmıştır. 2014 yılında hayatını kaybeden yazar, İskender ve Helen kültürü üzerine dünyanın en saygın araştırmacılarından biri olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla kitap sıradan bir İskender ve tarihi olmaktan daha çok akademik bir kitap olarak göze çarpmaktadır. Elbette bu durum (benim gibi) meraklı okuyucular için herhangi bir sorun yaratmamaktadır. Zira kitabın dili ne çok akademik ne de çok kurgusaldır.
Kitap kabaca iki genel başlıktan, yedi alt başlıktan ve iki ek bölümden oluşmaktadır. Bu başlıklara şu an incelemekte olduğunuz sayfadan erişilebildiği için ayrıca buraya yazmayacağım. Kitabın ilk bölümünde (I) İskender’in babası Philippos’un Makedonya adına yaptıkları anlatılarak kitaba giriş yapılmaktadır. Böylece İskender’in tahta çıkışına kadarki süreç hakkında bilgi sahibi olabiliyoruz. Akabinde İskender’in kişisel yaşamı, babası ile olan ilişkileri, gençliği, ilgileri vb. gibi bilgilere ulaşıyoruz. Devamında İskender’in Persler ile olan ilişkileri, büyük seferinin başlangıcı, savaşları, fetihleri ve ölümüne kadarki süreci derli toplu bir şekilde okuyoruz. Elbette tüm bu bilgilerin ikincil kaynaklardan derlenmediği ilk başta göze çarpıyor. Zira yazardan kısaca bahsettiğim bölümde de üzerinde durduğum gibi bir klasikçi tarafından yazıldığı hemen anlaşılan kitapta çok ciddi anlamda birincil kaynak kullanımı ile karşılaşmak mümkündür. Her ne kadar İskender ve yaşadığı dönemden günümüze ulaşan birincil kaynak sayısı az olsa da (Arrianos, Strabon, Plutarkhos, Curtius Rufus, Diodoros, Iustin) yazarın bu kaynakları ve üzerine yazılan araştırma eserlerini ciddi manada kullanmış olması okuyucu için çok kıymetli bir yol açmaktadır. Okuyucu dilerse bu birincil kaynakların bir kısmına (Arrianos, Strabon ve Plutarkhos) Türkçede de erişebilmektedir.
Öte yandan yazarın ikinci bölümde (II) konuya daha tematik açıdan yaklaştığı gözlemlenmektedir. Tarihi bir metni coğrafyadan, dönemin dünyasından ve diğer değişkenlerden kopuk bir şekilde okumak baharatsız bir yemeğe benzer. Bu noktada kitabın, İskender’in Hindistan’a yürüyüşü sırasında keşfettiği baharatlardan olacak, ciddi anlamda tatlandırıldığını ifade edebilirim. Hatta kitap öyle bir şekilde hazırlanmış ki İskender’i, seferini ve Makedonya’sını daha iyi anlamak istiyorum diyenin ikinci bölümden başlaması daha anlamlı olabilir. Zira İskender’i İskender yapan önemli unsurlardan biri açıkça ordu düzeni olan Phalanks’tır. Yani bu anabasis (yürüyüş, tırmanış) nasıl oluyor da Hindistan’a kadar ulaşabiliyor sorusunun cevabı İskender’in savaş makinesi ile doğrudan ilişkilidir. Tematik kısmı okuduktan sonra birinci bölümü geçmek bazı şeyleri daha iyi anlamak adına tercih edilebilecek iyi ve alternatif bir yol gibi durmaktadır. Bu bölümde de birincil kaynakların ve araştırma eserlerinin yoğun bir biçimde kullanıldığı ifade etmem gerek.
Sonuç olarak kitap Türkçedeki en derli toplu, akademik ve okunabilecek İskender kitaplarının başında gelmektedir. Zaten konu ile alakalı, olayların yoğun bir biçimde cereyan ettiği bu topraklarda, ne yazık ki fazla seçeneğimizde yok. Anadolu coğrafyasını da kapsamış (sonrasında Helenistik dönem krallıklarının kurulması da dahil) ve bilinen dünyanın seyrini değiştirmiş bu dönemin daha çok araştırılması ve okunması gerektiği kanaatindeyim. Eserin sonuna eklenen kaynakça ve birincil kaynaklar hakkındaki kısa açıklamalar ise derinlemesine okuma yapmak isteyen okuyucular için rehber niteliğindedir. Kitabın diline gelecek olursak, orijinal dili ile karşılaştırmadım ancak çeviriyi iyi ve oldukça akıcı bulduğumu söylemem gerek. Kitabın mizanpajı, kapağı ve diğer fiziki özellerini de beğendiğimi söyleyebilirim. Bu denli önemli bir çalışmayı dilimize yeniden kazandıran Selenge’ye çok teşekkür ederiz.
Herkese bol kitaplı sağlıklı günler!