Toplam yorum: 3.253.599
Bu ayki yorum: 5.625

E-Dergi

KY-138843 Tarafından Yapılan Yorumlar

26.08.2009

Eseri içinde bulunduğumuz Ramazan ayında okumak daha bir güzel geldi gönlüme. Yazarında beyan ettiği gibi dinimize ait güzellikleri ve örnek davranışları kendimize rehber edinmek için konu başlıklarına uygun hadisleri okumak daha akılda kalıcı bir yöntem. Ateşin Yakmadığı Aşık sizi yakmadan, kırmadan hatırlatmalarda bulunuyor. Yaşanmış mana yüklü hadisleri, rivayetleri ve hikâyeleri okuduğunuzda kulluğunuzu sorgulama ihtiyacını hissedeceksiniz. Bunu hissettirebildiği ölçüde eser amacına ulaşmış olarak her okuyucuda ayrı bir yere oturacaktır şüphesiz.
17.08.2009

Sabırla okuyup bitirdiğime şükrettiğim, berbat ötesi, sıkıcı, saçma sapan bir eser… Eğer kitaba başladığım sırada şehirlerarası bir yolculuk yapıyor olmasaydım eser elimde bir iki ay sürünürdü. Neyse ki yolculuk esnasında yapacak başka bir şeyim olmadığı için kitabın % 70’ni bu esnada bitirmiştim. Geri kalanını da strese girerek bitirdik çok şükür. 100 yıl öncesinin İstanbul’unu merak edenler Ahmet Rasim’in şaheseri kabul edilen bu Şehir Mektupları kitabını okumalıymış. Birbirinden kopuk, aynı yazı içinde saçma sapan ne anlattığı ne gözlemlediği belli olmayan gözlemler eğer şaheser ise diğer okuduğumuz Türk edebiyatı eserleri başka bir şey olmalı. Kesinlikle okumayın. Bu kadar net söylüyorum ve ısrar ediyorum.
17.08.2009

1 Mart 2003 tarihinde, Türkiye’nin kendi sınır bölgesindeki rolünün ne olacağı sorusu TBMM tarafından tezkereye verilen ret yanıtı ile farklı görüşlere yol açtı bugüne kadar. Tezkere sonrası bugün gelinen noktada o günkü kararın doğru mu yoksa yanlış mı olduğuna herkesin kendi vicdanında karar vermesini amaçlamış değerli bir eser bu kitap. Tezkere sürecinde baş müzakereci konumunda olan Deniz Bölükbaşı’nın tarihe düşülen not anlamında böyle bir çalışmayı yapması ayrıca çok önemli bir yere sahip. Şahsım adına o gün meclis sıralarında ret edilen tezkere için yanlış bir karar kanısına varmıştım. Şu anda sınırlarımızda meydana gelen gelişmeler düşüncelerimin yanlış bir istikamette olmadığını gösteriyor bana. Deniz Bölükbaşı tezkereye “Hayır” demekle neleri kaybettiğimizi ayrıntıları ile anlatmış. Siyasi yaşamını iktidar partilerinin ortaya koyduğu her düzenlemeye kayıtsız şartsız “Hayır” diyerek yürüten CHP ile bu süreçte tek başına iktidar olmasına rağmen kendi içinde bir görüş birliğine varamamış AKP bugün sınırlarımızda yaşanan; Türkmenlerin planlı bir şekilde ezilerek yok sayılmasından, PKK terörünün Barzani’nin kamplarında ülkemize karşı yürüttüğü hain saldırılar için cirit atmasından, kafamıza geçirilen çuvallardan aynı oranda sorumludur benim fikrime göre.
03.08.2009

Hayatın kimilerine keder dolu bir sınav yüklediği dünyada, yaşanılan her güzelliğin arkasındaki anlamı görebilmek belki de Kemal Sayar gibi psikiyatristlerin öncelikli görevi. Bu anlamı karınca kararınca kitabın ilk bölümünde okuyucusu ile paylaşıyor yazar. 5 ana bölümden oluşan eserde altını daha kalın çizgilerle çizdiğim satırları ve bu satırların yer aldığı başlıkları paylaşmak istiyorum.

“Eğer dindarlık ahlakın bekçiliğini yapmak değil de, sadece kimi ihale ve makamlara kolay ulaşmanın kartı haline geldiyse, Türkiye’de dindar adamında bir günahı vardır…” dediği “Dindarın Günahı”

“Koca bir ülke, adeta, herkes birbirinin suçunu bildiği için kimsenin konuşmadığı bir suç şebekesi…” dediği “Önce Ahlak”

“İdeolojik itiş kakış arasında birkaç nesil heba oluyor. Türk ailesi için alarm zilleri çalıyor. Babalar zaten çoktandır iş gezisinde…” dediği “Babam İş Gezisinde”

Bir anne babaya çocuk eğitiminde düşen görevleri özetlediği “Korkuyorum Anne” Çocuklarımızın bencil olmasına sebep olduğumuz yanlışlarımızı hatırlatan “Hormonlu Çocuklar” ve çıkış yolu gösterdiği “Organik Çocuklar” Ruh ve sinir hastalıkları hastanesi koridorlarında sizi hüzünle dolaştıran “Hayat Teselli Bulmaktır” Fakiri kültürsüzleştirip insan yerine koymadığımız ve yok saydığımız “Görünmez Duvarlar” ile “Asansörde Birden İsa”

“Türkiye’de aklı başında gibi görünen pek çok insan, demokratik bir ülkede nefret suçu sayılabilecek söylemlerde bulunuyor. Nefret konuşmasını çoğaltıyor. Sokaktaki vatandaşın ‘kara donlu, kıllı’ veya ‘göbeğini kaşıyan adam’ olarak aşağılandığı, hikâyesinin ve dolayısı ile yaptığı seçimin önemsizleştirildiği ayırımcı yaklaşımlar gazete köşelerinden üstümüze püskürtülüyor” diyerek topluma düşman olanların ülkede bir hoşgörü iklimine vesile olmaktan ziyade kamplara bölüp nefreti daha da körüklemek dışında bir şey yapmadıklarını anlattığı “Nefret” yazıları çok önemli.

Her kitabın bir anlamı var diyerek bu anlamlı çalışmayı kitapseverlere tavsiye ederim.
03.08.2009

Kuş uçmaz kervan geçmez kütüphanelerin tozlu arşivlerinde kalan ve onları günümüz diline sanat ruhundan bir şey kaybettirmeden çevirecek babayiğitleri bekleyen aşk öyküleri… İskender Pala aşk adına yine büyük bir boşluğu doldurup, yazanları ve bu efsanevi aşkları yaşayanları ölümsüzleştiriyor bir kez daha. Teşekkürü bu aşk öykülerini bize anlatan İskender Palaya mı yoksa bu aşkları yaşayan sevdalılara mı edelim? Eseri okumak, her ikisine de teşekkür etme şansını veriyor bizlere.