Romanda hiç çalışmadan yaşayabilmesine yetecek kadar geliri olan ve ne iş yaptığını soranlara "aylak" olduğunu söyleyen bir adamın, gerçek sevgiyi yaşayabileceği bir kadını aramasını anlatıyor yazar.
Çalışmasına gerek olmadığı ve zengin sayılabilecek kadar geliri olmasına rağmen oldukça sıradan bir hayat yaşayan aylak adam, günlerini hep bu kadını aramakla geçiriyor.
Romanın ilerleyen bölümlerinde, yazar beraber olduğu ve "acaba aradığım kadın o mu?" diye düşündüğü kadınlarla yaşadığı ilişkilerde genel insan davranışları, kalıpları ve baskıları altında kalınca hayal kırıklığına uğramaktan kaçamıyor.
Romanda dönemin kadın-erkek ilişkisi kalıplarına ve bu kalıplarla toplum baskısının kadınla erkek arasındaki sevgiyi nasıl kötü anlamda etkilediğine sık sık vurgu yapılıyor. Günümüzde de aynı sorunların devam ettiğini görmek, toplumların aslında kalıplarından kolay kolay çıkamadıklarını anlamak açısından önemli.
Yazar, romanın ana karakterinin çocukluğunda yaşadığı travmatik aile sorunlarının yetişkinlik döneminde onu nasıl etkilediğini oldukça net bir şekilde ortaya koymuş. İlk başlarda ana karakterin bazı davranışlarına anlam verilemese de, romanın ilerleyen bölümlerinde çocukluk dönemi anlatılınca durum netleşiyor.
Kitabın bazı bölümleri ağır psikolojik anlatımlar içerse de genel olarak akıcı bir roman.
"Yaman adamdı bu dilenci. İnsanların işten dönerken ucuza huzur satın aldıklarını biliyordu." (s.54)
"Biz, hoşgörüsü olmadığını bile bile, başkalarında kendininkinden ayrıyı bağışlamaya çalışana hoşgörülü diyoruz." (s.140)