Gençliğinde ailesinin bütün servetini kumarda kaybeden bir adamın acılarla dolu hikayesi anlatılıyor romanda. Çin'de köy köy gezip halk şarkılarını derleyen bir adam günün birinde bir tarlada çalışan çok yaşlı bir adamla karşılaşır ve yaşlı adam hayat hikayesini anlatmaya başlar:
Genç iken ileriyi düşünmeden oldukça hovarda bir hayat yaşayan Fugui, kumarda ailesinin bütün servetini kaybedince hayatında ilk defa fakir olmanın ne demek olduğunu görür ve bu gerçekle yaşamaya başlar. Zaman geçtikçe ailesine katılanlar ve ailesinden ölenler olur ve bu durum her yaşandığında Fugui'nin hayatı da değişir.
Yazar kitapta Fugui'nin hikayesini anlatırken dönemin Çin siyasi hayatını da hikayenin içinde okuyucuya aktarıyor. Siyasetin insanların hayatını ne kadar etkilediğini, yönetenler ve yönetenlerin siyasi düşüncesi ve görüşü değiştikçe bundan en çok zararı yine fakir halkın gördüğünü anlatıyor.
Bu tür romanlarda alışılageldiği üzere siyasi düşüncelerin değiştiği ve devrim olarak adlandırılan dönemlerde, çoğu zaman sıradan insanların zarar gördüğü, daha da fakirleştiği ve sadece bir kısım zümrenin faydalandığı anlatılıyor kitapta.
Sade bir dille ve oldukça akıcı bir anlatım tarzıyla yazılmış ve bana göre ana teması "kabullenilmiş fakirlik ve buna bağlı çaresizlik" olan roman Osman Şahin öykülerini ve Cengiz Aytmatov romanlarını anımsatıyor.
Romanda en çok beğendiğim bölüm, yazarın insanların kendi kendini kandırma ve sürüye uyma isteğini anlattığı aşağıdaki paragraf;
"...Tarlayı yalnız başına sürdüğünü anlamasından korkuyorum, bu yüzden onu kandırmak için birkaç tane isim sayıyorum. Etrafında, diğer öküzlerin de onunla beraber tarlayı sürdüğünü duyunca üzülmez, daha verimli çalışır." (s.12)
"Kendi kendime, babamın benden yapmamı istediği şeylerin, onun yapamadığı şeyler olduğunu düşündüm, ama bunu nasıl kabul edebilirdim ki." (s.15)