Toplam yorum: 3.087.413
Bu ayki yorum: 7.100

E-Dergi

Mehmet Utku Yıldırım

1988’de doğdu. Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Öyküleri Trendeki Yabancı, Öykü Gazetesi, Sonlu Sonsuz Fanzin, Kafkaokur gibi dergilerde yer aldı, Dedalus Kitap tarafından Asker Daha Fazla Elliott Smith Dinlemek İstemiyor adıyla kitaplaştı. Okuduğu metinleri kitaplardananlamayanadam.com’da inceliyor.

Mehmet Utku Yıldırım Tarafından Yapılan Yorumlar

Evet, Sessiz Ev'deyiz. Kitapla ilgili bu böyle, şu şöyle diyemiyorum, rahatlıkla spoiler olur. Sizler de tabii haftada iki veya üç kitap devirdiğiniz için bu kitabı da okuyacaksınız ya, bana darılırsınız. Veya çoktan okumuşsunuzdur kitabı, değil mi?.
Hayattan bambaşka beklentileri olan insanlar var bu romanda. Gomoniki var, faşosu var, kendi kendine triplere giren bir tarih doçenti var. Adam karısından falan ayrılmış, kendini içkiye vurmuş. Yani adamın dediğine göre hikaye anlatıcılığı yapıyorlar. Bu da kendinden memnun değil. Ya ben çok yanlış başladım aslında.
Şimdi ev var bir tane, konak gibi bir şey. Bu konakta bir babaanne yaşıyor, bir de cüce yaşıyor. Hizmetçi cüce ama aileyle daha değişik bir bağı var. Torun üç, geliyorlar bir gün konağa işte. Her sene geliyorlar, bu sene de geliyorlar. Sonra bir sürü olay oluyor. Beklentiler farklı olunca, dönem de 80'lerin hemen öncesi olunca buyurun şamataya. Yaa.
Nilgün havada bırakılmış bir karakter. Herkesi az çok biliyoruz, Nilgün'ü bilmiyoruz. Öğrenci, tamam. Komünist, o da tamam. E Nilgün'ün olayı kafaya üç beş küskü yiyip saçma bir şekilde ölmek miydi? Abisiyle çok hisli, çok anlamlı konuşmalar yapması mıydı? Faşo gencin kafayı kırmasını sağlamak mıydı? Nilgün niye vardı kardeş ya?
Babaannenin oğluyla ve eşiyle ilgili geriye dönüşleri, bu dönüşlerin şimdiyle bağı mükemmeldi. Romanın en sağlam kısımları buralardı hatta.
Ufaklığın adı Metin miydi, takıldığı ortamlar Bret Easton Ellis'in ortamlarının sekssiz, şiddetsiz hali. Demek ki dünyadaki zengin çocukları aynı şekilde eğleniyorlar. Helal.
Babaanne de tam Osmanlı kadını.
Hoş kitap, tabii hemen alıp okuyacaksınız.
Sait Faik var, bir de Halikarnas Balıkçısı var. Denize sevdalı bilmediğim, aklıma gelmeyen başka yazarlar vardır, lakin bu ikisi kraldır herhalde. Hele Balıkçı. Mavi Sürgün'ünü okuyanlar bilir olayları. Bodrum'a sürülüş, oraya, denize doğan aşk. Sonrası gelir zaten... Filmi de var, ben izlemedim. Mavi Sürgün'ün.
Bu kitapta bir dünya öykü var. Deniz insanları, denizden uzak kalmış insanlar, deliler, cesurlar, korkaklar, bir sürü insan. Tek bir insan var merkezde, onun yaşadıklarını okuyoruz. Bir de fırtınalar var, Akdeniz var, Ege var. Oralardan böyle üfür üfür deniz havası alıyoruz. Çok hoş.
Balıkçı'nın insanları genelde mücadeleci. Denizden uzak kalmış olan denize dönmeye çalışıyor, denizdeki adam yaşamaya çalışıyor, fırtınalara, cahil insanlara, kötü insanlara, insanlara karşı koyuyor, giderli yaşıyor. Sonunda keskin sirke de oluyorlar, murada da eriyorlar.
Çok hoş kitap, Anadolu'nun güneyinden, batısından böyle üfül üfül. Hoş.
Bu kitap bugün bitti.
Bizim Faruk Hoca vardı tarihçi, Sessiz Ev'in karakteri olan. O takdim ediyor kitabı. Yani o bulmuş, o yayımlamış gibi. Sebebi de kitabın sonunda var, Orhan Pamuk kitabı yazma sürecini, öncesini anlatmış. Çok güzel olmuş, keşke bütün yazarlar bunu bir şekilde yapsa. O fikirler nereden aklınıza geldi, böyle bir kitap yazma fikri ilk ne zaman aklınıza düştü. Tembellik yapmayın, yazın bunları da.

Evet, Beyaz Kale isimli bu eser, Faruk Hoca’nın Gebze'de yaptığı araştırmalar sırasında ortaya çıkmış. Kitap güzel. Bir bilgin var, Türk korsanlara esir düşüyor. Bir paşayla tanıştırılıyor. Sonra görevler veriliyor bunlara, yerine getiriyorlar. Derken padişahla tanışıyorlar, gerisini de anlatmayayım.

Güzel kitap, Doğu-Batı çakışması var, Evliya Çelebi falan var kitapta. Veba var. Hoş olmuş.


Böyle bir yazarın kitabını yazarken gülmeli, ciddi yazamam, kimse kusura kalmasın.
Yusuf Atılgan gibi az, az olmasının yanında nitelikli eserler verdi Vüs'at O. Bener. Nitelik ne, resmen kara yazının paşası kendisi. Buzul Çağının Virüsü ve Bay Muannit Sahtegi'nin Notları'nı geçen aylarda okumuştum. Kapalı metinler. Kapalıdan kastım, gerek cümlelerinin yapılarıyla olsun, gerek örtük anlatımıyla olsun, kolay anlaşılamayan, tekrar tekrar okunan bölümlere sahip metinler.
Buzul Çağının Virüsü'ndekinden ziyade, Bay Muannit Sahtegi'nin Notları'nda o kapkaralığı soluyoruz. Ölmek isteyen, ölemeyen, yaşayamayan bir adam var orada. Geçinmeye çalışan, evini lağım basan yaşlı bir adam.Yazmakla kurtulmaya çalışıyor, kurtulamıyor. Neyden kurtulacağını da bilmiyor sanki.
Kapan da otobiyografik öğeler taşıyan bir kitap, Bener'in diğer öykü kitapları gibi. Mızıkalı Yürüyüş ve Kara Tren kadar yoğun değil bu, fakat Muannit Sahtegi'nin düşen gölgesini bulmak mümkün öykülerde.
Hoş, çok hoş.
Zamanında İtalya'ya meteor düşmüş, o civar ayvayı yemiş, insanlar da uzaya bir istasyon inşa etmişler ki sonraki tehlikeler erkenden bertaraf edilsin. İşte bu istasyon buluyordu galiba. Öküz gibi uzay gemisi geliyor bizim buralara. Mars'ta, Ay'da falan yerleşkeler var, onların da temsilcilerinin bulunduğu bir konsey var, ne yapılacağını bu konsey söylüyor. İşte burada birtakım katakulliler falan. Bu Rama'ya yakın bir yerden bir ekip yola çıkıyor ve Rama'ya giriyor. Yani işte Rama'yla Buluşma zaten, geminin içi falan bir acayip, o anlatılıyor.
Burada işte asıl katakulliler giriyor. 70 yıl sonra Rama II geliyor ve dünya karışıyor. Bir ekip gidiyor gemiye ama ekibin seçilmesinde katakulliler oluyor, gazeteci bir kadın var, ortalığı inceden karıştırıyor falan. Fena bir ortam yani. İnsanoğlunun uzay gibi nezih bir ortamda bile mal olabileceğini burada görüyoruz. Şey güzeldi ama, mesela 2000'lerin azizi bir adam var, Aziz Michael mıydı neydi. Sonra yeni şairler, yeni ortamlar, yeni siyasi yapılar. Ya bilimkurgu işte, o arka plan süper. Nicole De Jardins var burada önemli, Richard Wakefield var, Michael O'Toole var. Bu üç adam, diğer iki kitapta da yer alacak ama özellikle ilk ikisi. Evleniyorlar falan. Bu arada bu üçü gemide kalıyor bir şekilde, diğerleri gidiyor. Uzayın derinliklerine gidiyorlar.
Burada işler ilginçleşiyor. Bu kadar söyleyeceğim, deli kitap. Gemilerin olayı ne, onu öğreniyoruz ama çok değil.
Yani güzel seri, okumak lazım. Çünkü bilimkurgu.