Zihnimizi bir hapishaneye benzeten, bunu “ben”in hapsi ve kişisel hapishanemiz olarak tanımlayan yazar, hapishanede kendimizi daha güvenli bulduğumuzu; çünkü bilinmeyenin ve sınırlar dışındakilerin güvenli olmadığını ve korkutucu geldiğini; fakat tek özgürlüğün o hapishanenin dışında olduğunu anlatıyor. Korkunun cesarete baskın geldiğini anlatıyor ve bu noktada şunu soruyor: “Eğer benlik çökerse, eğer duvarlar yıkılırsa, geriye korku mu kalır yoksa özgürlük mü?”
Yıllardır üzerimizde birike birike oluşan benlik gerçekten biz miyiz? Yoksa tüm kimliklerimizden sıyrıldığımızda geriye kalan şey, o sessizlik, boşluk muyuz? Çünkü yazarın da dediği gibi “isim veren yoksa, isimler de yoktur. Özne yoksa, nesne de yoktur. Bu boşluktur.”
Hayatı, toplumu, kendinizi, parayı ve kendim dediğiniz her şeyi baştan sona sorgulamanıza sebep olacak bu kitabı henüz okumadıysanız, okumanızı tavsiye ederim. Bunca kurgunun, senaryonun, karmaşanın içinde birazcık dinginliği hepimiz hak ediyoruz.